Devrilen Fincan

Oya CANBAZOĞLU DİRİER

İlk yazıma başlarken; sizlerle
Bir zamanlar dedemin biz torunlarına anlattığı VATAN ÖYKÜLERİ ni paylaşmak isterim.. Hatıralardaki bu öyküler, düşünce tarzımızı belirleyen ve bizi geçmişten bugüne bağlayan en önemli etken olmuştur.
O, anlatmaya çok parlak bir benzetmeyle başlamayı severdi.
“Bir küpe sirke koysan sirke kokar, su koysan su korur, pirinç doldursan böcek toplar” gibi tekerlemelerle söze girerken sanki anlatacağı olayı arar, gözümüze bakarak ilgimizi sorgulardı.
Bir gün bize; Büyük Vali Mithat Paşanın Rusçuk (Ruse) Varna demiryolunu Osmanlı Devleti adına hizmete açılmadan önce nasıl kontrol ettiginii anlattı.
Büyük bir yenilikçi, köklü bir reformist olan Mithat Paşanın 1822’de doğduğunu, mesleğinin sadrazamlık (başbakanlık) olduğunu, İstanbul’da dünyaya gelmiş olsa da, soy köklerinin Rusçuk’a dayandığını söyledikten sonra, asıl adına geldi..
Ve asıl adının Ahmet Şefik olduğunu, ama halk arasında Mithat Paşa olarak ünlendiğini, halkın ona Büyük Vali dediğini, özellikle de (kendi yaşadığı şehri) Varna tren garını inşa ettiren kişi olduğunu sanki övünerek gururla anlattı.
Bahçemizdeki asmanın 2 çotuğu aynı cinsten olan “Hafızali” üzüm cinsini de Rumeli’ye O’nun getirdiğini, ihraç edilen ilk üzümlerin bu cinsten olduğunu özel olarak belirttikten sonra, beklediğimiz konuya geçmeden önce, onun bir de Osmanlı devletine Anayasa ve Anayasal düzen getiren büyük adam olduğunu söylemeden edemedi.
Öykülerin girişinde Osmanlı Meclisinde 1876’da kabul edilen Kanun-i Esasi’nin, kanunların anası,yani bir Anayasa olduğunu açarken, “yasa sözünü” pek kullanmazdı ve hatta bir defasında “yasanın” bir “yalan” anlamına geldiğine bile değinmişti.
Sesini yükselterek ve biraz da sanki gururlanarak anlattığı husus ise, Mithat Paşa’nın 1. Meşrutiyet’in ilan edilmesinde öncülük yaptığına vurgu yapmasıydı. Benim ve kardeşlerimin Meşrutiyet kavramının ne olduğunu bilmediğimizi bildiğinden olacak, sonradan öğrendiğime göre, “kanunların yani hukukun üstünlüğüne dayanan bir toplumsal düzen” demesi gerekirken, o sayfayı atlar ve “Hakk’ın adaletinden üstün yoktur” deyip uzunca soluklanırdı.
1864’te Rusçuk Valisi atanan ve 2 yıl bu görevde kalan Mithat Paşanın Osmanlı devleti topraklarında kurulan ilk demiryolu olan Rusçuk – Varna demiryoluyla yaşadığımız şehrimize gelişi dememin en fazla ballandırdığı öykülerinin başında geliyordu.
Uzunluğu 223 km olan ve Deliorman’ı bir uçtan bir uca bir rüzgâr hızıyla geçen ilk tren seferi 7 Kasım 1866’da yolcu ve yük taşımacılığına başlamadan önce bir devlet komisyonu tarafından kabul edilmiştir. Devralan heyete Osmanlı tarafından, heyet başkanı olarak Rusçuk Valisi Mithat Paşa, inşaatı yapan İngiliz şirketi adına da Henri ve Trevor Bırklı kardeşler katılmıştır.
Büyük Vali Mithat Paşa birinci sınıf vagona binip lüks kompartımanda yerini aldıktan sonra İngilizlerin beraberinde getirdiği hosteslere hitaben şöyle demiştir:
– Biz bu yolculuğumuz boyunca her tren garında birer yudum Türk kahvesi içeceğiz, fincanlarımız hep dolu olacak. Biz bir yudum alınca hemen cezve ile gelip ilave yapacaksınız buyurmuştur.
Teklif İngilizler tarafından da kabul edilince geleceğin sadrazamı şöyle devam etmiştir:
– Giderken trenin yaptığı sarsıntı yüzünden fincanımdan kahve dökülürse kalitesiz işten doğan zarar ve ziyan isteklerimiz kabul edilecektir.
İngiliz inşaat şirketi bu istekleri kabul edince, püf-püf düdük çalmış ve Varna istikametinde ilk tren seferi başlamıştır.
Kiremit görünce duran tren yolcuları kahvelerini yudumlamış, fincanlara ilave yapılınca düdük yeniden çalmış, buhar lokomotifinin puflaması Deliorman’a hayat gücü taşımıştır.
İlk ciddi sarsıntıya Deliorman’da bir manda neden olmuştur. Siren sesine kafa sallamakla cevap veren iri hayvan, rayların arasından çekilmemiş, gelen lokomotife “sen de kimsin” dercesine boynuz sallamıştır.
Ani fren yapan makinist, fincandan dökülen kahve kaymağı beyaz örtüye sıçradığında, kendi kendilerine “nasıl olur” sorusunu sormakla kalmayan İngilizler, sebebiyet verdikleri rahatsızlıktan dolayı ince bir nezakete Büyük Vali’den özür de dilemişlerdir.
Bu öykünün burasında soluklanmayı seven dedem, bizim de mandalarımız olduğundan, mandanın inatçı bir hayvan olduğunu anlatmayı atlardı ve Deliorman üzerinden tren yolculuğuna devam ederdi.
Her defasında ilk trenin ancak 5 vagonu olduğunu, sonra bir de posta vagonu eklendiğini, daha sonraki yıllarda yolcu trenlerin en fazla üç adet yük vagonu da eklendiğini hatırlattıktan sonra, bizi Kardan tren garına götürürdü. (Burada Büyük Vali ve İngiliz heyeti Osmanlı topraklarında kurulan ilk tren garı lokantasında ilk kez bir resmi yemek yenmiştir. )
Öğleden sonra erişilen Şumnu garından sonraki durak Şeytancık’tır. Bu yerleşim yerinin ismi Hitrino olarak 50 sene sonra değiştirilmiştir.
Tren görmek için etraf köylerden yaşlı ve gençler toplanmış, heyecan dorukta ray üzerinde koşan mucizeyi görmeye sabırsızlanırken, birden bire bir ses duyulmuş, vagon güçle sarsmış, fincan Mithat Paşanın poturları üzerine devrilip dökülmüştür. Bu sebeple Şeytancık o günden sonra burası uğursuz bir tren garı olarak bilinir.
Burada kahveler yeni fincandan yudumlanmış ve yola devam edilmiştir.
Varna’ya ulaşana kadar birkaç defa daha fincan kazası yaşanmış ve her kazayı not eden Mithat Paşa İngiliz heyetten, para isteyeceğine, aynı yıllarda döşenen ama bitirilemeyen Edirne Silivri yolunun tamamlanmasını talep etmiştir.
Dedemden öğrendiğim ve unutmadığım vatan öykülerinden bir tanesini anlatmaya çalıştım.
Umarım beğenmişsinizdir.
Saygılarla,

Oya CANBAZOĞLU DİRİER

BULTÜRK
Genel Sekreteri

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

eleven + 18 =