BALGÖÇ için yazılmış yazımız

Bursa BALGÖÇ Kurultayı

Türkiye’de Bulgaristan Türklerinin kutsal davasını, Türk kimliğiyle var olma kavgamızı Kuşaktan kuşağa taşıyan en bilinçli ve en büyük kitle ordusu – BALGÖÇ Kurultayını- İstanbul / Bayrampaşa BULTÜRK Derneğimizin yönetimi ve bütün üyeleri adına en kalpten, en sıcak başarı selamlarıyla kutluyorum.

Bugünden sonra BALGÖÇ ve BULTÜRK Marmara Denizi’nin iki yakasından birbirine el sallayan ya da ıslık çalarak selamlaşan iki göçmen örgütü değildir. Bugünden sonra aynı hedefe giden yolumuzda paralel yürümeyeceğiz, el ele vermiş, yumruklar havada, dalgalanan Anadolu’da BALGÖÇ bayraklı ve Avrupa’da BULTÜRK bayrakları, ile “ZAFER MUTLAKA BİZİM OLACAK!” sloganları altında omuz omuza birlikte yürüyeceğiz.

İşte bu çağrıyla, Değerli Kurultay Başkanı, Başkanlığı ve yönetimi, tüm delegeler ve konuklar, Hepinizi en hararetli dileklerimle selamlıyorum. Kurultay coşkunuzu bir daha kutluyor ve bu ruhta birleşme mutluluğumuzu paylaşıyorum.

En iyi günler sizin olsun!

BALGÖÇ Kurultayları her zaman ateş yakan ve kıvılcım saçan BÜYÜK FORUMLAR olmuştur. XX. yüzyıl boyunca Bulgaristan’da verdiğimiz dil, din, kültür, geleneksel yaşam tarzı, sanat ve uygarlık kavgamızın güçlendikçe güçlenen motoru Bursa’da durmadan çalıştı ve hepimize aydınlık ve kudret verdi. Bursa, BALGÖÇ bizim Türk ve Müslüman erdemlerimizin alınmaz kalesidir.  Ortak davamız Türk kimliğinin ölümsüzlüğüne adanmıştır.

Kurultayınız, Tüm Türk gençliğine Bulgaristan Türklerinin Türk kimliği kavgamızın Büyük Türkiye davasından kopmaz bir parça olduğuna emsalsiz bir çağrıdır. Zafer yolumuzda yepyeni bir atılımdır.

***

Sizin son yıllarda yoğun çabalarla elde ettiğiniz yeni başarıları ve etkinlik raporundan birlikte dinledik.

Genel Başkanı BALGÖÇ’e yepyeni bir ışık taşıdı. Tüm başarılarımızın temelinde Bilgi ve Birlik olduğunu ön plana çekti. Kendisine inandık. Biz de, bu işlerin bilgisiz olmayacağı görüşü içerisindeyiz. Çocuklarımızın, genç kuşağın eğitim ve öğrenimine çok büyük önem verdiğiniz için hepinizi kutluyorum.

1950–1960 döneminde, babalarımız Bulgaristan’ da Türk dilinde okuryazar oranını %72’ye çıkarabilmişti. Milletimiz uyanmış ve dirilmişti. Bulgar boyunduruğuna düşerken bizim orada 2700 okulumuz, 2353 cami ve medresemiz vardı. Atalarımız kuşaktan kuşağa aydınlanma, kültürü ve uygarlığımızı yeniden üretme bakımından tüm azınlıklar arasında orta direkti. Dier etnik ve kültürel azınlıklar, Pomaklar, Romanlar, Tatarlar, Gagavuzlar biz nefes aldıkça onların da soluyabileceklerine inanıyorlardı.

Balkanların göbeğinde aydınlanma ateşleri yakan eli öpülesi emekli öğretmenlerimizin, okul müdürü ve eğitmenlerimizin, sazıyla hak sanatımızı yaşatan ozanlarımızın, bine yakın ninni, şarkı ve türkümüzü, cilt cilt şiir ve destanlarımızı belleğinde yaşatan yaşlı kurultay delegelerimizi sonsuz hürmetle kutluyorum.

Bu, 1989’da Türkiye Bulgaristan kapısını bir daha kapanmamak üzere açan sizlerin ve vatanda kalan kardeşlerimizin elde ettiği en büyük başarıdır. Tüm okullarımızı kapatması neye yarar, 80 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm devlet üniversiteleri evlatlarımızı bağrına basmaya hazırken! Bu bizim memlekette ve burada Türk kimliğiyle yaşama davamızın zaferidir.

Kurultayı kutlama konuşmamın kırmızıçizgisinden çıkmamak kaydıyla, BALGÖÇ, BULTÜRK ve diğer dernekler olarak, 2 hafta önce, ortak bir eylem daha gerçekleştirdik. Dernek ve federasyon başkanları heyeti olarak Ankara’daydık. Bulgaristan Büyük Elçisi Bayan Nadejda Neyski ile resmi görüşme yaptık. Bir tek isteğimiz vardı. Bulgaristan seçim kanunun değiştirilmesi ve çifte vatandaşların ve ekmek parası, geçim derdi için Batı ülkelere çıkan vatandaşların Almanya’da, İngiltere’de ve daha birlik ülkede olduğu gibi, seçim gününden 15 gün önce başlamak üzere “mektupla oy verme” usulünün uygulanmasını talep ettik. Bulgaristan’ın, dış ülkelerde bulunan toplam 3 milyon civarında Bulgaristan seçmeni olduğu açıklandı.

Bu nasıl olacak son seçimlerde Avrupa ülkesi Almanya’da olduğu gibi;

Zarfların üzerinde Sofya Merkez Seçim Komisyonu adresinin yazılmış ve bir de ücreti ödenmiştir damgası olmasını istedik. Biz Türkiye’de 620 bin civarında Bulgaristanlı seçmeniz. Bulgaristan meclisinde 31 milletvekilimiz olması ve haklarımızı savunmaları gerekir. Batı Avrupa AB ülkelerinde Bulgaristanlı 150 bin Türk-Müslüman seçmen var, onları seçime uyandırmak da ortak eylemlerle olabilir.  Dernekler olarak bu işin üstesinden gelebileceğimize, el ele verip büyük bir atılım gerçekleştireceğimize inanıyorum.

***

Sayın dostlar,

1971’den sonra izlenen ve Müslüman azınlık okullarımızı giderek kapatan, bildiğiniz “soy kırıma” ve “kültür kırımı”, “eğitim kırımı”  boyutuna tırmanan asimilasyon ve bizi Türk kimliğimizden etme zulmü, keskin hançeriyle Türk zekâmıza saldırırken, bilincimizi körelterek bitirmek istedi.

Bu siyaseti, “Ya Hıristiyan Ol! Ya öl!” sözleriyle daha 100 yıl önce, bize bayrak olacak şekilde ifade eden, ulusal şairimiz Mehmet Akif Ersoy oldu.

Karşımıza dikilen totaliter diktatör Jivkov’un tek dili Bulgarca, tek ulusu Bulgar devleti bizi eritmek için baskı ve terörü seçti; 138 yıldan beri Türklere, Pomaklara, Romanlara, Tatarlara “İslamlaştırılmış Bulgarlar” dedi.

Sofya iktidarlarının hiç istisnasız hepsi “Bulgar olmayı kabul etmeyeni” göç ve gurbete zorladı. Yerlerine dış Bulgarları ve Makedonları toplayıp yerleştirdi. Nüfus değiştirmeye çalışıyor.

Bu siyaset Balkan Savaşlarında, Birinci ve İkinci Dünya Savaşında ve bugün sürüyor. 2017’nin başından beri 72 bin Makedon’a Bulgar vatandaşlığı ve kırmızı pasaport verildi. Etnik azınlıklardan gençlerin % 35’i işsizken,  Besarabya’dan 6 bin genç getirildi ve turizm sektöründe çalıştırıldı.

Yeni siyasetin yüksek mimarı, 20.yüzyıl Bulgar tarihinde iki Başbakan, birçok bakan, siyasetçi ve generali öldüren, büyük sayıda suikast düzenleyen, 1934’te ve 1945’te terör örgütü ilan edilip yasaklanan, İç Makedon Devrim Örgütü,  kısa adı VMRO teşkilatıdır. Bugünkü Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov; AB milletvekili Angel Cambazki bu işlerin başını çekenlerdir.

Üsküp üzerinden Tirana-Sofya siyaset hattını pekiştirmeyi düşünenler, Makedonya ve Arnavutluk’u  NATO ve AB’ye çekerek, sırtlarını başkanı Bulgar Bayan Kristalina İvanova olan Dünya Bankası’na  dayayarak, Karadeniz – Adriyatik hızlı tren hattı ve çift yönlü otoyol ile bağlamaya çalışıyorlar.

Bu planların ardında Makedonları Bulgar olmaya zorlamak varken, bir de Avrupa Kapıkule’ye kadardır, ötesi Asya karanlığıdır propagandası kızışıyor.

İlave ediyorum: Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Batı Trakya’da Türk Müslüman kardeşlerimizi ziyaret edip onlarla bir baba şevkatıyla kucaklamasından sonra, Bulgar aşırı milliyetçiliğinin bugünkü borazanı ve AB Parlamentosunda faşizm renginde Bulgar’a uygun nüans arayan, VMRO’lu  Cambazki, Batı Trakya Türkleri için “onların hepsi Bulgar” dedi. Bunların yalanları ve iftiraları, geçen asrın yalan makinesi Göbelsi gölgeledi.

Fakat ben artık korkmuyorum.

BALGÖÇ-BULTÜRK birliği kuruluyor. Bu salonda aramızdaki ruhsal birliği soluyorum. Amaç ve araçta birleştik. Birliğimizin anlamının farkındayız, bilincindeyiz. Arkamızda Büyük Türkiye devleti var.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı bizlerden biri, daha ne olsun ki!?

Yeri gelmişken değinmeden geçemeyeceğim. Türkiye’nin hangi yerleşim yerinde yaşarlarsa yaşasınlar Bulgaristanlı soydaşlarımızın ideolojik ve politik dünya görüşü yenilenmiş, uzak görüşlü bir Bulgaristan Federasyonun’da birleşmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu işte bizde varız. Daha yarın kollarımızı sıvamaya hazırız. Türk kimliği, hak ve özgürlük, demokrasi ve adalet davasında bizden sadık yandaş bulamazsınız!

BULTÜRK olarak, 2007 yılından beri Bulgaristanlı soydaşların yenidünya görüşünü, olaylara yeni bakış açısını oluşturma, geliştirme işinde gece gündüz demedik, canla başla çalıştık.  Bulgaristan Türkleri Stratejik Araştırma Merkezi –  BGSAM ve ekibini kurduk, başına da Dr. Erdal KARABAŞ seçildi. “Bulgaristan Türklerinin Sesi” elektronik ve baskılı aylık gazetemizin 125. sayısını çıkardık. “ Bghaber.org”, “ BGBulturk.net” elektronik haber ve yorum sayfalarımızın Türkiye’de 250 bin; Amerika’da 115 bin; Bulgaristan’da 41 bin; Almanya’da 40 bin, İspanya ve Hollanda’da 30’ar bin izleyici ve okuru var.

BGSAM bu çalışmalarımız esnasında yazılı yayınlarımızı 18 ciltlik bir külliyatta topladık. Musa VATANSEVER ”Bulgaristan Türkleri”, aksakalımız Osman Bülbül “Bulgaristan Türklerinin Durumu”, ve  “1877 -78 Harbi ve Kazanlık Türkleri”, ben Kırcaali’nin Köseler köyünden Rafet Ulutürk “ 50 Yıllık Mücadele” ve “ Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesi” kitaplarını yazdım ve dağıtıyorum. Arkadaşlarımızdan Varna’dan yüksek maden mühendisi “Modern Balkan Siyaseti ve Bulgaristan Türkleri” gibi bir araştırma üzerinde çalışırken, “Bir Damlanın İki Yarısı” romanımızı da yakında kitapçı raflarından alabilirsiniz. Genç kalemlerimizden Dr.Nedim BİRİNCİ “Siyasi Bilimler konularında”, Neriman ERALP “Halk Edebiyatımızın ilmikleri” üzerine yoğunlaştı. Ortak çabalarımızla 20.yüzyılda yazılı yaratıcılığımızın mihveri olan Bulgaristan Türk Edebiyat ocağına bir iki odun atmaya çalışıyoruz. Genç kalemlerimizden İbrahim SOYTÜRK, Avşin BALKAN, Raziye ÇAKIR ve Nedim AKIN vsy. Yazılarına devam ediyorlar.

Ben “50 yıllık Mücadele” araştırmamda kendimi örnekleyerek Bulgaristanlı bir köylü Türk çocuğunun hak ve özgürlük davasına atılışını, “soya dönüş süreci” adıyla dayatılan kanlı yıllarda başıma gelenleri, 1989 Mayıs ayaklanmamızı, Kırcaali ve Sofya’da 1990 mitinglerini ilk ağızdan anlattım.

Siyasi mücadelemizi, “Büyük Göçü”, partinin kuruluşunu, hain Ahmet Doğan’ın rolünü, 1990 -2000 yılları arasında Türk aydın kıyımını belgeleyerek sundum.  Türkiye’mizdeki dernek çalışmalarımızı, BULTÜRK kuruluşunu, tarihini, yayınlarını, toplu çalışma, forum ve bilgi şöleni çalışmalarımızı bir daha ele aldım.

Bulgaristan Türklüğünün Türk ulusundan, Dünya Türklüğünden kopmaz bir parça olduğunu anlattım. 24 Türk ülkesine, diyarına, otonom bölgeye ziyaretlerimde, Dünya

Türk Gençliği çalıştaylarına ve Büyük Türk Kurultaylara katıldım.

2006’da Sofya’da düzenlenen Dünya Türk Genç Liderler Zirvesini örgütledim. Tüm olayları fotoğraflarla belgeledim ve okurların dikkatine sundum. Bulgaristan’da ve Türkiye’de iki bin adet dağıttım. “Biz neymişiz be!” diyenler oldu. Belki de biz parmaklarımızı ısıra ısıra uyanacağız. Belli olur mu?

İkinci eserimi de geçen ay basıldı. Taş fırından somun gibi sıcak sıcak sizlere de getirdim. BALGÖÇ merkezine hediyem olacak. İlgilenenler alıp okuyabilir. Bu çalışmam 5 yıl sürdü. Balkanlara ve günümüz Bulgaristan topraklarına ilk Bulgar ve Türk kavimlerin gelişinden bugüne ve 2050’de Bulgar kavminin son nefesini verişine kadarki 1370 (bin üç yüz yetmiş) yıllık döneme ışık tutmaya çalıştım.

Hıristiyan ve İslam medeniyetinin yüzleşmesi, İslam dininin anadilimizin sırtında Balkanlara gelişini, savaşları, Osmanlıda 200 yıl süren barış dönemini, dev bir medeniyet olarak yükseliş, inişimiz, çöküşümüz ve yeniden dirilişimizi anlattım. 19. yüzyılın sonu ile 20. y.y. başında beliren ve artık 139 yıldır ciğerimizi kemiren Bulgar milliyetçilik=ırkçılık ve düşmanlığını büyüteç altına aldım.

500 yıl katıncaya yol veren atalarımızın mezar taşları kırılana kadar azan Bulgar şovenizminin Bulgar ruhuna İngiliz ve Rus aşısı olduğunu ortaya koydum.

1773 Küçük Kaynarca Anlaşmasıyla Ruslara Hıristiyanlığı kollama olanakları sunulması ve Tazminat’tan sonra bu özel imkânları maddeleştirilmesi ve milli uyanış için Osmanlı imkânlarından faydalanışlarını anlatırken, ağızlarına verdiğimiz ballı süttün, bize karşı zehir olarak döndüğüne işaret ettim. En dikenli ve hiçbir işe yaramayan ağaçların her bahar yeşerdiği gibi, Bulgar siyaseti de yüzyılda bir yineliyor.

1910’da İstanbul’ gelip Padişah’ın elini öpen Ferdinant’ın 2 yıl sonra Edirne Selimiye Cami Şerifelerine Bulgar bayrağı astığı gibi, 2009’dan beri Bulgar aşırı milliyetçilerinin=ırkçıların da “Ah şu Erdoğan NATO’dan bir çıksa ve Amerika ile arayı bozsa da, hesaplarını şaşırtsak! Rüyaları gördüğünü biliyoruz.  Bu sayıklamalar halen fısıltı olsa da, ağızlarından damlayan salyalar gazete sayfalarına damlıyor.

Son yıllarda anti-terör mitinglerinde “barış”, “güvenlik”  ve “huzur”  konuşmaları yapan komşu, bir yandan da değişik kanallardan DEAŞ katillerine 2,2 milyar silah satmış, PKK’yı sigara bayii yapmış. Allah nasip eder, kısmetse Yakın Doğu tarihini Türkiye yazacaktır. Dün Birleşmiş Milletlerde bu kutlu yürüyüşümüzün ilk adımları atılmıştır.

***

Sayın dostlar, Geride kalan yıllarda, hepinizin bildiği üzere,  Bulgar milliyetçiliği=Irkçılığı hep Türk ve Müslüman düşmanlığıyla beslendi. Türkiye okullarında bu düşmanlık, yani “Bulgar konusu” işlenmiyor.

Bu problem herhalde bize, derneklere bırakılmıştır.  Yeni Bulgar tarihinde 1903 Kresna, 1908 İlinden – Preobrejenie, 1918 Vladaya, 1923 Eylül, 9 Eylül1944 ve Mayıs 1989 Türk Ayaklanması olmak üzere, 7 başkaldırı yaşanmıştır.

1989 da yediden yetmişe ayaklanan 2 milyon Müslüman’ın kalbi zindanlarda, hücrelerde, sürgünde, sokak ve meydanlarda tek yumruk olmuş, tek kalpte atıyordu. Ruhumuz kanatlanmış bizi zafere götürüyordu. Bu duyguları birlikte yaşadık. Aynı nefesi bir daha 15 Temmuz 2016 gecesi YENİ TÜRK RUHU DOĞARKEN yine birlikte, biz İstanbul’da siz Bursa’da yaşadık.

Bizim 1989 Mayıs İsyanımız Bulgar tarihine sayfa yeniletti.

SİZ, ANNE ve BABALARINIZ, DEDE ve NİNELERİNİZ 100 yıl devam eden Türk kimliğiyle gururlanarak insanca yaşama mücadelemizi SİYASİ PLATFORMA taşıyanlarsınız. Anını söyleyemeyen, dilini yutmuş, dini unutturulmuş şahlanıp isyan etmesi ve bu isyandan bir siyasi parti doğması, paha biçilmez tarihsel bir olaydır. Bu atılım HAK VE ÖZGÜRLÜKLER HAREKETİ siyasi kişiliğinde kurumsallaştık. Hepinizi kutlarım. O parti sizindir.

Biz bu zaferimizi, anavatanımızda, Bursa’da, İstanbul’da, sivil toplum örgütlerimizde, dernek ve federasyon kurultay ve forumlarında göğsümüzü gere gere anıyoruz, coşuyoruz, yeni hamlelere kanat açıyoruz. Fakat şunu asla unutmayalım. Bulgar demokrasisi, Bulgar özgürlüğü özürlü doğdu.

Kolektif haklar meşrulaştırılmadan (resmen yasallaştırılmadan) hiçbir azınlık hakkı, etnik topluluk hakkı ve kültürel otonomi haklarımız tanınamaz, yasalaştıralar da uygulatmazlar. 1989Mayısında da kolektif haklarımız yoktu. Bireysel ruhumuzun birleşmesi ve kenetlenmesiyle ayaklandık. Zafere ulaşınca göçe zorlandık. Şimdi durum farklı…

Mücadele kurallarımızı halk dokumuza yeniden nakışlamak zorundayız. 21-inci yüzyılın hak arama kurallarında özellikler var. Bunların başında gelen, etnik azınlığı etnik çoğunluğu şimdi de yenmesinin mümkün olduğu kuramıdır. Bunun için önce Bulgar Etnik Modelini çöpe atıp, Bulgaristan’daki yakınlarımızı asla yalnız bırakmamak, onlarla sımsıkı kaynaşmak, Bulgaristan’a taşan ve sayıları neredeyse birkaç bin olan Türk şirketleriyle de kaynaşmak ve boyun eğmez, dik kafalı, Türk bilincine sahip, eylemci kadrolar dolayında toplanmalıyız. Bulgarlar bizim devlette görev almamızı istemiyor. Öyleyse biz de Türkiye’ye bağlı şirketler kurup onları bulundukları ortamda devlet kadar güçlü hale getirmeliyiz. Yürünecek yol budur.

 

 

 

Anadilde anaokulu, anadilde ilk ve ortaokul, lise ve üniversite, sanat kolektifleri, basın yayın, radyo ve televizyon hakları elde etmemiz zorunlu olan kolektif haklarımızdır. Güya “Soya dönüş süreci”, “Belene” toplama kampı, politik tutuklular, mahkûm ve sürgünler olaylarını aydınlatmaya zorlamak da bizim ortak isteğimiz ve hakkımızdır. Hapishane dosyaları, “Belene” arşivi, politik tutuklularla ilgili arşiv gerçekleri açıklanmadı.

Siyasi polisin 2005’te açtığı ajan dosyaları, Çingene Mahallesinde çamaşır ipine serilmiş, işe yaramayan pala pırtıdır. Onlara dayanarak ne dava açabilirsin ne de dava kazanabilirsin.  Bulgaristan’ın Avrupa Birliği üyelik şartlarından biri “Toplama kampı, sorgu daireleri, tutuk evleri, hapishane ve sürgün” dosyalarının açılmak, isteyene arşivlere girme hakkı tanımaktı ki, bu da havada kaldı. Yapılacak daha çok iş var kardeşlerim. Bu davayı yürütmek bizim “kolektif – ortak hakkımızdır”. Sonuna kadar gitmeye var mısınız????

***

Dirilişimiz, ruhsal birlik sağlamamız, birlikte ayaklanmamız çok büyük bir tarihsel olaydır. Önemi, katil Jivkov’un ve komünist zümrenin iktidardan devrilmesiyle sınırlı değildir;

Asıl tehlike şu rakamlardadır; Halkın %45’i okuryazar değil, %72’si okuduğunu anlayabilecek durumda değil, yine resmi rakamlara göre, %80’ni de debil yani zavallı ve güçsüzdür. Sağlık sigortası olmayanlar artık hastaneye gidemiyor. Sağlık sistemi ile eğitim – öğretim sistemlerinin çökmüş durumda olduğunu itiraz eden yok.

İşte 2050 yılında toplam sayısının 600  bin olması öngörülen Bulgar nüfus bugün artık kendini demografik olarak yeniden üretemez  duruma gelmiş durumdadır. Bizden her fırsatta kurtulmak isteyen Bulgar devleti demografik hesapları tutturabilmek için komşu ülkelerden adam topluyor, bu sene (tekrar gibi olmasın)72 bin Makedon’a ve 120 bin Besarabyalıya Bulgar vatandaşlığı ve kırmızı pasaport verildi.

 

Özetlersek. BULTÜRK heyetini davet etmeniz iyi oldu. Aynı havayı nefes ederek, dertleştik. Ortak noktalarımızın birçoğunu birlikte gördük.  Bilgi ve birliğin davamızda beraberlik ve zafer anahtarı olabileceğini görebildik. BALGÖÇ bir marka, işiteni yerinde mıhlayan bir isim. BULTÜRK’Ü de İstanbul ve Bulgaristan her geçen gün daha iyi tanıyor. Siz de tanıyacaksınız. Bir Federasyon’da veya Konfederasyon’da birleşirsek kimse bileğimizi bükemez. En önemli ödevlerimizin başında tarihimizi yaşarmak geliyor. Yarın Tosçaya, Kirliye Mestanlıya şehit anma törenlerimize giden yolunuz aşık, şansınız uğurlu olsun.

Anıt bekleyen yalnız Birinci Dünya Savaşında can vermiş 9 bin şehidimiz var. “Soya Dönül” zulmü kurbanlarımızın ULUSAL ŞEHİTLİĞİNİ açamadık. Bu bizim ödevimizdir. Amacımız BÜYÜK TÜRKİYE seferberliğinde birlik olmaktır.

İzninizle kurultay adına, Bursa’dan Balgöç-Bultürk birlikteliğinin Sayın Devlet ve Hükümet Başkanımız Dünya Lideri Sn. Recep Tayyip Erdoğan’a kalpten sağlık ve başarı dileklerimizi gönderiyorum. Sözlerime son verirken, hepinizi sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Sağ olun var olun.

Teşekkür ederim.

 

Rafet ULUTÜRK
BULTÜRK Derneği
Genel Başkanı

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

four × five =