Tarihi çok eski dönemlere uzanan Balkanlar bölgesi jeopolitik yapısı nedeniyle birçok kavmin işgali, yerleşmesi, savaşları ve güç mücadelesine sahne olmuştur. 1352 yılından itibaren Gelibolu üzerinden Balkanlara geçen Osmanlı Türkleri ile bölgeye Türk unsuru hâkim olmuş ve yaklaşık 600 yıl bölgenin adalet timsali olmuşlardı.
Türklerin gelişi ile Hıristiyan bir coğrafyaya İslam ögesi de girmiş demekti. Fransız ihtilalinin milliyetçilik akımını fırsat bilen ve zayıflamakta olan Osmanlı Devleti’nin durumundan da istifade ile bölgeye hâkim olmak isteyen başta Rusya ve Patrikhanenin kışkırtmaları ile etnik olaylar başlamış, Osmanlı topraklarında ardı ardına bağımsızlık ilanları yaşanmıştı. Fakat bağımsızlığını kazanan bu devletler Osmanlının adaletine karşılık kin ve nefretle Müslüman-Türk unsuruna saldırmışlar, katliamlar, işkenceler, sürgünler ve göçlerle dolu bir yüzyıl yaşanmasına sebep olmuşlardı.
Bu bölgede en fazla zulümle anılan millet Bulgarlar olarak öne çıkmıştır. 1877’den neredeyse kesintisiz diyebileceğimiz bir periyotla, 1990’lara kadar süren sistematik bir yöntemle azınlıklara, özellikle de Müslüman-Türk unsuruna saldırmıştır. Çünkü azınlık saydığı unsur içerisinde azınlığa düşme korkusunu sürekli yaşamış olan Bulgarlar, türlü tedhiş hareketi ile göçü teşvik edici politika yürütmüş olmasına rağmen istediği sonucu alamayınca bu defa zorla asimile politikasını işleme sokmuştur.
Okumuş olduğunuz yazı Turgut Özal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Öğrencisi İsmail Cingöz’ün Proje Tezinden alıntı olup tamamını okumak isterseniz buradan okuyabilirsiniz…