Tarih: 05.07.2018 Şükrü Alnıaçık’ın Balkan göçmenlerine Ortadoğu’da ağır hakaretlerine cevap.
Yazan: Rafet ULUTÜRK – Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Genel Başkanı.
Konu: Susarak konuşan göçmenlerin tepkisi çok sert olabilir. Dikkat!!!
Dünya var oldukça biz de varız ilelebet
Hiçbir kimse hakaret edemez garı bize;
Eşit haklı vatandaş olmuşuz bugün elbet
Tüm bunları borçluyuz biz Hareket’imize.
Ali Bayram (1935-2011)
Hele Türkiye’mde 24 Haziran seçim zaferinden, Cumhurbaşkanlığı Başkanlık sistemi kapısının açılmasından ve bu tarihsel YENİ BÜYÜK TÜRKİYE atılımına başarılı ortak hamlemizden sonra MHP elitinden, yazar Şükrü Alnıaçık’ın Balkan göçmeni vatandaşlara Ortadoğu Gazetesinde internet sitesindeki ağır hakaretleri ona karşı biz artık biz değiliz, sen de bizimle eskisi gibi olamazsın, ortamı yarattı.
Yılların siyaset adamı MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin danışmanlığını yapmış, ülkücü hareketin yani ocaklardan gelen “ülküde birlik, ülkede birlik” konferanslarıyla tanınan Ş.Alnıaçık’ın Balkan-Rumeli’den gelen ve Ege-Marmara bölgesine yerleşen vatandaşlara karşı ahlaksızca sert yazılı çıkışlarda bulunması doğal olarak tepki uyandırdı. Aynı tavırda ırkçılık tohumları olduğundan dolayı Ülkü Ocaklarında eli kalem tutan gerçek ülkücülerden de kınama yükselmesini bekliyoruz. Yazının Ortadoğu internet sitesinden kaldırılması hiçbir şey değiştirmez. Ege, Trakya, İstanbul soydaş dernekleri ayaktadır. Protesto toplantıları düzenliyorlar ve asla unutulmayacaktır, MHP’den dışlanana kadar.
“Türkiye’nin batısında yaşayan yurttaşlara çok ağır hakaretlerde bulunuldu” savında birleşen gerçekçi merkez ve yerli basın tavrını ortaya koydu. Alnıaçık’ın Balkan-Rumeli kökenli soydaşlarımızı inciten analizi esasız ve yanlıştır. Biz “eğilimli” suskun kitle değil, hür vicdanlı ve derin siyasi birikimli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyız. 81 ilde yaşayan 46 etniğin siyasi dokusundan kopmaz bir parçayız. Rus-Türk harbinden sonra dönüş başladı. Anavatana özel olarak Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) veya İyi Parti’ye (İP) oy vermek için gelmedik. Birçoğumuz 140 yıldan beri buradayız. İYİ Parti henüz bir yaşındadır. Biz, burada hiçlikten birey olduk. Bir yeraltı ırmağının yeryüzüne fışkırması gibi yeniden burada doğduk. Yüzlerce yıllık köklerimizden koparılsak da milli duygu ve milli bilinci burada oluşturduk.
24 Haziranda çok partili demokratik ortamında eşit haklı vatandaş olarak oy kullandık.
Oy verme tercihi, güvence altına alınmış kutsal meşru bireysel bir haktır. “Eğitimli” vatandaşın CHP’ye oy verdiği tezine takılan yazar Alnıaçık, bu olayı MHP Lideri yönetiminin son meclis ve Başkanlık sistemi seçiminde gösterdiği üstün akıl açısından değerlendirdiğimizde, akıl tutulması yaşamamak adeta mümkün değil. Ayrıca BİZ BULTÜRK DERNEĞİ OLARAK CUMHUR İTTİFAKINI AÇIKTAN DESTEK VERDİK. http://www.bghaber.org/bghaber/buyuk-yeni-turkiye/
BU DA CHP’ye SÖZÜMÜZ; http://www.bghaber.org/bghaber/muharrem-ince-kazanirsa-bulgarlar-bayram-eder/ Okuda biraz bilgilen.
Konumuz, Anadolu kadar, Türklüğün beşiği ve eşiği olan Balkan-Rumeli’den, Türkün Türkü olan ve Osmanlı savaşlarında tarihlerinden sökülen, Haçın eline geçen toprağın Hillalle dönmesi uzun sürebilir düşüncesiyle, Hıristiyan zulmüne, dil, din, ahlak ve iman saldırılarına uğrayınca ana-vatana dönen vatandaşlarımızdır.
Geçen yüzyılın başında Müslüman hayat tarzına uygun yaşamalarına müsaade edilmeyen, geleneksel hakları hiçe sayılan, dayanılmaz çekilere göğüs geremediğinden dolayı atalarının topraklarına dönenler, yazar Alnıaçık’ın yazdığı gibi “pagan geleneği” taşıyıcısı, “Keşan panayır” kültürünü yaşatan ve “rakı kokan” değildir. Bu bir hakarettir. Kabul edilemez! Hele de şu sözler:
“Ege’nin bugün para kesen turistik bölgelerinin daha düne kadar sürgün yeri olduğunu ne çabuk unuttunuz? Cevat Şakir, Bodrum’a sürgün gidip de ‘Halikarnas Balıkçısı”nı yazmasaydı belki de orası hala “Karaburun” gibi ıssız olacaktı.”
Bir defa Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde Bulgaristan ve Balkan Türklerinden adli suç işleyip sürgün edilmiş Türk yoktur. Osmanlı adaletince İzmir’e sürgün edilen Bulgar Papazlardır. Rus Çarı’nın İstanbul baş diplomatı Graf İgnatiev’in oyununa getirilmişlerdir. Diyarbakır’a sürgün edilenler ise komitacı haydutlardır. Bu vasıflarla Soydaşlarımızın bu gibi vasıflarla karalanması asla kabul edemeyiz. Biz geleneklerine, dinine, devletine bağlı Türk- Müslümanlarız. 600 yıllık beraberliğimiz süresince bir tek Bulgaristanlı Türk Hıristiyanlığa geçip din değiştirmemiş, istiklal davasına ihanet etmemiştir. Bizden sarhoş çıkar doruğudur amma bizden hain çıkmaz bunu herkes tarafından iyi bilmelidir. Bu konuda yaralı olan kalbimizin aynası şu şiir-imizdir.
KÜÇÜK BULGAR MEZARLIĞI
Şu karşıda gördüğüm küçük Bulgar Mezarlığı
Soykırım devrinin acı hatırasıdır.
Kabirler üzerindeki solgun açan çiçekler.
Bulgar adı altında yatanların yasıdır.
Buna benzer mezarlık görmedim hiçbir yerde
Ne İsa’nın hacı var, ne ağacı, ne gülü.
Bu mezarlık kanayan yaradır yüreklerde
Toprağında yatanlar kalbimizde gömülü
Mezar taşlarındaki eski Bulgar adları
Biz Türklerin gözüne bir ok gibi batıyor.
Istıraplar içinde geçmiştir hayatları
Küçük Bulgar mezarlığında koca Türkler yatıyor.
Alnıaçık’ın hele şu satırlarının bizimle hiç alakası olmadığını belirtiyorum: “Mesele, yol ve bayındırlık meselesidir. Yolu, suyu, adamı olan belde kalkınır. İç Anadolu’nun, Güney’in hatta Doğu’nun pek çok kenti, bu konularda Ege’den daha fazla kalkınmıştır.”
Bizler Osmanlı Bakiyesiyiz, Osmanlı medeniyetinin Avrupa’yı sollamaya çalışan pilot bölgesi Tuna boyu “Rusçuk Eyaletinden” geldik. Gül bahçelerimizden, bağlarımızdan, yetiştirdiğimiz meyve yüklü ağaçların, milyondan fazla sığırın, koyun kuzu, manda ve atın serbest gezdiği ana yadigarı çayırlardan, korularda, Orman Denizi’nden, bereketli buğday, mısır ve tütün tarlalarımızdan dengesiz çarpışmalarda sökülüp kovulduk da geldik.
Onun için sizin beğenmediğiniz “Karaburun” ve daha ne kadar adını ağzına almak istediğiniz “Saklı Konak”, “Taş Avlu”, “Yalçın Kayalık”, “Taş Ada” ve Türk toprağı olduğuna tenezzül edemediğiniz daha ne kadar “kara” yer varsa, bizim her birimizin başımızda taç, gönlümüzde vatan toprağıdır.
Türkiye’deki “MUHACİR” yurttaşlara sert hakaret ediliyor. Türkiye’de ayrışmayı isteyen sadece ve sadece hainler ve Türkiye düşmanlarıdır.
Kaba davranışların hocalığını ve öncü saldırganlığını yapan yazar Alnıaçık gibilerin yazılı ve sözlü ifadelerinden incileri bir ipe dizen soydaşlarımızdan Bayan R.D. işittiği hakaretleri bir ipe dizmiş ve çamaşır ipine dizerek siyaset pazarına çıkarmış. İşte gerçekler:
“Bize, ‘koyun, boş beyinli, kuş beyinli, beyinsiz, yobaz, yavşak, it, satılmış, salak, aklı kıt, hain, geri zekalı, aptal, şerefsiz, ahlaksız, edepsiz, yalaka, cahil, bilgisiz, karaktersiz, hırsız, hain, ezik, basit, insanlık dışı, çıkarcı, gavat, köpek, soysuz, pislik, çapulcu, öcü, mikrop, parazit, saman kafalı, örümcek kafalı, balık hafızalı, cariye, o…, k…, p… (bunların açılımını yazmak bana yakışmaz)…” dediler.
Vakit Türkiye vakti ve bu hakaretlere cevap verme vaktidir.
Açıkalın incileriyle devam edelim:
“Mesele ‘Ege’nin eğitimli olması’ değildir! Batı’nın daha çok da İzmir ve Trakya’nın “CHP’li” olmasının, Ege’deki MHP oylarının ‘akışkan’ olmasının ve İP’in Ege’de daha fazla ‘götürmesinin’ en az on sebebi vardır” diyerek yazısına devam eden Alnıaçık, Osmanlı döneminde yapılan sürgünler için ise, “Nerede bir arıza çıkaran, bir asinin peşine takılan insanlar varsa onları cezai bir kararla, denize doğru sürmüş veya Rumeli’ye çıkarmıştır” diye yazıyor.
Biz Balkan-Rumeli Türkleri Osmanlı Sürgünü değiliz.
Biz Ahmet Yesevi’nin müridi Sarı Saltuk Baba beşince 20 binimiz Osmanlı Edirne’ye başkent kurmazdan 3 asır önce Dobruca’ya ve Orman Denizi’ne (Deliorman) yerleşmiş ve atların kuyruk ve yele kıllarını, yeşil bayrağımızla birlikte oba çadırı direğinde dalgalandırmışız.
26 Ağustos 1071 Malazgirt Savaşı’nda zafer sağlandıktan sonra Konya Ovasına yerleştirilen Peçenekler arasından meslek sahibi, becerili ve üstün ahlak sahibi Müslüman aileler özellikle Sofya Beylerbeyliğinin Balkanlarda-Rumeli’de gösterdiği topraklara yerleşmiş, tutunmuşlar ve Rumeli’yi bayındırıp Yurt yapmışlardır.
Biz Bulgaristan Türkleri “cezai bir kararla” Balkanlara çıkarılmış ya da Anadolu’dan Balkanlara sürülmüş değiliz. Bu her kes tarafından iyi bilinmelidir. Bizler İslam’ın ön cephesine uygarlık taşıyanlarız. 140 yıldan beri bize “sürgün hayatı yaşatan” Bulgar milliyetçileriyle aynı saftan ateş açan yazar Ş. Alnıaçık’tan, İstanbul’daki en büyük soydaş derneklerden birinin başkanı sıfatıyla ve tepkili üyelerimiz adına şu istekte bulunuyorum.
1- Yazar Alnıaçık’ın soydaşlardan hemen özür dilemesini istirham ediyorum. Bu konuda BULTÜRK toplantısında aldığımız kararın birinci maddesi budur.
2- İki, o bunu yapmadığı halde, Ortadoğu gazetesinden onun yeni yazılarını basmaması, TV programlarına çıkmasının yasaklanması ve memleket içinde MHP ve ülkü ocakları konferanslarına konuşmacı olarak katılmasının yasaklanması istenecektir.
3-Yapılan bölücülüktür, ana-vatanımızın parçalanması ve halkımızı birbirine düşürmek için çakılmış kıvılcımdır. Bu ateş bacayı sarmadan hemen söndürülmelidir. Bu sadece ve sadece Türkiyenin düşmanlarına, hainlerinin ateşine odun atmaktır.
Önemle şunu vurguluyorum.
Artık bizim için sis kalkmış ve dağın ardı görünmüştür.
Şükrü Alnıaçık’ın, 2013’te Diyarbakır Anıtpark’ta, kırılan Ziya Gökalp büstünün başında MHP il Teşkilatıyla birlikte Ülkücü yemini yaparak Ülkücülerin tavizsiz kararlılığını bir kez daha ülke gündemine oturtması aslında bir ırkçılık hortlamasıdır. Türk milliyetçiliğinin öncülerinden Z. Gökalp’in en karşı olduğu yaklaşım, ırkçılıktır. Burada ilginç bir olay görüyoruz. Türk milliyetçiliğini söndürmek isteyenlerin, etnik grupları hor gören mezhep ve çarpık ideoloji ırkçılarıdır. Ege, Trakya, Rumeli tabanına saldırının ardından kokular geliyor.
Seçim sonucunda almamız gereken derslerin; vitrinlerin yani partilerin, cambazların yani başkanlarının peşinden gitmek yerine yüreğimizin peşinden gitmeliyiz. Ama geçmişimizden ders alıp yüreğimizin peşinden gidebilmek kendimizi tanımakla, öz değerlerimiz olan inancımızla azım ve kararlılığımızla ve birliğimizi koruyarak mümkün olacaktır.
Osmanlı dönemindeki Balkan savaşları sonrasında Türkiye’ye gelen yurttaşlara da hakaret eden Alnıaçık’ın kinine bakınız: “Mesele fetret devri asilerinden olan Şeyh Bedreddin’in aralarında Rumların ve Yahudilerin de bulunduğu müritlerininne Sürgün yeri İzmir Karaburun’dur. Kendisi Serez’de idam edildiğine göre geri kalanı da Rumeli’ye dağılmıştır. Bunlar daha sonra Balkanlar kaybedildikçe ‘muhacir’ ve ‘mübadil’ olup yine İzmir’e ve Ege kıyılarına kapağı atmışlardır.”
Türk halkı tarihimize çok büyük deha, düşünür, kahraman komutan ve liderler vermiştir. Bunların daha fazlasının Rumeli kökenli olmasından biz gurur duyuyoruz.
Zamanın Kazaskeri Şeyh Bedreddin’in sadece şu sözlerini anımsayalım. “Tanrı dünyayı yarattı ve insanlara verdi. Demek ki; dünyanın toprağı ve bu toprağın bütün ürünleri insanların ortak malıdır. Ben senin evinde kendi evim gibi oturabilmeliyim, sen benim eşyamı kendi eşyan gibi kullanabilmelisin. Çünkü bütün bunlar hepimiz içindir ve hepimizin malıdır.” Onun bu görüşü, bir felsefe ve insan kardeşliğine açılan bir iman, hoşgörü ve barışma yoludur. O, İslam’ın egemen olduğu topraklarda tasavvufun fikir doruğu olarak “Yârin yanağından gayri her şeyde, her yerde, hep beraber!“ demiştir. Düşünürün fikirleri bulutlarla bereket damlaları gibi Deliorman’dan, Bosna’dan Fransa’ya kadar yayılmış ve Bati’da Aydınlanma Çağında Kral giyotinleri her gün kelle alırken, düşünen insanlar intikam ateşlerinde yakılırken, “gerçek iktidar, insanlar üzerinde değil, yürekler üzerinde kurulur” gerçeğini halklara duyurmuştur.
Unutmayalım, bugün hala Türk dendiğinde, insanlık önce Şeyh Bedrettin’i, Ahmet Yesevi, Mevlana Celalettin Rumi’yi ve Mustafa Kemal’i hatırlıyor.
Bedrettin eski kıta tarihinde insanların eşitliği ve kardeşliği için ilk ayaklanmayı örgütleyen ve yöneten lider olduğu gibi, ölümüyle efsaneleşmiştir.
Rus yazar Radi Fiş ve birçok Fransız yaratıcıdan sonra, büyük şair Nazım Hikmet’in “Şeyh Bedrettin Destanı” ve Avrupa “Tanrı Sevgisi” (Bogomil) – “Gouam” hareketleri esas alınarak Paris Sorbonne Üniversitesi’nde bu konuda 12 doktora tezi savunulmuş ve bunların her birinde ırkçılık reddedilmiş ve lanetlenmiştir. Bedrettin’den kaynaklanan fikirler Avrupa karanlığında insan özgürlüğünün Türk kıvılcımları olmuştur.
Balkanlarda doğup yetişmiş aydın Türker’den gıcık kapan ve köklerimize balta savuran yazar Şükrü Alnıaçık yazısında, Şefik Hüsnü Değmer, Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli ve Sabahattin Ali’ye de hakaret ediyor.
Onları tanıyıp tanımadığını sormak isterdim.
Bu listeye Namık Kemali, Yahya Kemal Bayatlı’yı, 200’ü Bulgaristan Türklerinden olan binlerce Batı Trakyalı, Bosnalı, Makedon, Hırvat, Arnavut yazar ve şairi, halkın meşaalesi olan isimleri eklemek gerekir. Her birinin yüreğinde Şeyh Bedrettin közü vardır. Onlar Balkan-Rumeli Türk ocağına odun taşıyanlardır.
1908 Genç Türkler Hareketinden beri onlar Türk Aydınlanmasını omuzlarında taşıyan dev yürekli ve parlak zekalı seçkin aydınlarımızdır. M.K. Atatürk’ün Milli Kurtuluş Harbi kurmayındaki Generallerin hepsi Rumeli kökenlidir.
İstiklal ve bağımsızlık zaferine götüren kolektif üstün aklı yakalayan onlardır. Türklüğün ruhuna anti-emperyalizmi mayalayan da onlardır. Hürriyet kavgasını başlatan, vatan, millet, istiklal diyen, esaret zincirlerini kıran, Türk ruhunun yetiştirdiği en önemli düşünce adamları, komutanlar, her sabah güneşle doğan ve Türkiyeyi, Bulgaristan’ı, baştan başa Balkanları-Rumeli’yi aydınlatanlar onlardır.
Ne oluyor şimdi? Priştineli ve Arnavut kökenli diye Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal ve İstikbal Marşını 80 milyon Türk’ün belleğinden ve ruhundan sökelim ve Ege boylarına sürgün mü edelim?!
Yoksa başka bir Priştineli olan Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın “Osmanlı Tarihi”ni yakalım mı? Köşe yazarı Ş. Alnıaçık’ın “solcu olduğu için” adının tarihten silinmesini istediği Şefik Hüsnü Değmer, Mustafa Kemal’in kuzenidir, anneleri kız kardeştir. Fransa’da yüksek öğrenim almış ve amansız kapitalist sömürü koşullarında “emek ve sermaye arasındaki kavganın kurallarını” Türkiye’ye getiren aydındır. Bu kavga bugün de sürmüyor mu, kuralları günümüzde hala geçerli değil mi?
Mustafa Kemal, Nazım Hikmet gibi Selaniklidir. Yahya Kemal Üsküplüdür. Sabahattin Ali’nin Bulgaristan Eğiri Dere’de (Ardino) doğmludur. Ama bu onlardan hiç birini “sürgün” evladı yapmaz.
Her biri Türk soyunun en asil ve en yüksek zekâlı aile ortamlarında yetişmiştir. Sabahattın Ali’nin, “Kara Yazı”, “Leylim Ley”, “Göklerde Kartal Gibiydin”, “Çocuklar gibi”, “Ben sana vurgunum eskisi gibi”, “Dağlar”, “Aldırma Gönül”, “Geçmiyor Günler”, “Melankoli” ve “Bir yürek kaldı avucumda” gibi Sezen Aksu, Nükhet Duru, Zülfü Livaneli ve Ahmet Kaya tarafından seslendirilen şarkıları, Nazım Hikmet’in yediden yetmişe her Türk’in ezbere söylediği şiirleri 21. Asır Türk ruhunun özü ve biçimini oluşturanlardır.
Türkiye’de huzur, güvenlik ve kardeşliğin temelindedir. Bize genel ve özel olanı bireyde anlatmayı öğreten Nazım’dır. Anti-emperyalizmin bir milli cephe hareketi olduğunu kurumlaştıran Mihri Bellidir. Anadilimizi pınar suyu gibi duru yapan Nazımlar, Bayatlılar, Alilerdir ve Balkan-Rumeli Türk lehçelerinden edebiyat dilimizi ve milli edebiyatımızın yaratılmasına esas olan yine onlardır.
Hak ve özgürlük mayasını kurutmayan Rumeli Müslümanları bugün artık Bosna, Kosova ve Arnavutluk’ta devlet kurmuş, Bulgaristan ve Makedonya’da siyasi sahnede örgütlü olarak yer almış ve istiklal mücadelesini sürdürmektedir.
Bu davanın baş aktörü Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından yönetilen Yeni Büyük Türkiye’dir. Bu atılımların ideolojik yapılanmasında Sayın Devlet Bahçeli tarafından yönetilen Milliyetçi Hareket Partisi de çok önemli birleştirici ve yön gösterici rol almaktadır.
Ortak davamız Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti yeni medeniyetlere taşımak, Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak ve halk bütünlüğünü koruyarak ve bayrağını yükseklerde dalgalandırarak Yeni Büyük Türkiye’yi dünya kamuoyuna ve devletlerine kabul ettirmektir. BULTÜRK Derneği olarak bu savaşımızda bizim yerimiz AK Parti ve MHP gibi milliyetçi, birleştirici ve yön gösterebilen siyasi hareketlenmenin saflarındadır. 24 Haziran seçimlerinde elde edilen başarı ortak başarımızdır.
Yazar Şükrü Alnıaçık’ın yazısındaki diğer saçmalıklara değinmek istemiyorum. Soydaşlar BULTÜRK görüşünde ve öngörüsünde birleşmiştir.
Yazımı, vatan topraklarımızda yetişen büyük düşünür Şeyh Bedrettin’in şu sözleriyle bağlıyorum: “Atın iyisine Doru, Yiğidin iyisine Deli derler.”
Yurttaşlarımıza yöneltilen tüm suçlamaları, ihanet iddialarını ve lanetleri topluca iade ediyoruz ve bu konularda yazmaktan vaz geçip alanı ırkçılıktan uzak, bu alanı gerçek milliyetçilere bırakmasını diliyoruz.
Son sözüm Türkiye’de bölücülük, ırkçılık ve ikilik çıkaran herkes Türkiye’nin düşmanı veya düşmanı ile iş birliğindedir.
Saygılarımla,