Alptekin CEVHERLİ
Kaç gündür yazmayayım diyorum ama bizim basının Nüfus İdaresi’nin E-Devlet üzerinden uygulamaya açtığı nesebi (soyu) tespit etme konusundaki hizmeti ile artık alenen alay edilmesi sonucu, mecburen bu yazıyı kaleme alıyorum…
Hatırlarsınız; 15 Nisan 2010’da gazetelerde şöyle bir haber vardı:
“İpini koparan yerli bir aygır, İnciraltı Atlı Spor Tesisleri’nin çitlerini yıkıp, aralarında şampiyon İngiliz atı Dinyeper’in yavrusu Happy Girl’ün de bulunduğu beş dişi atla çiftleşti. Sabah tesise giden M. A., aygırı dişi atların yanında çiftleşmeyi sürdürürken gördü ancak artık çok geçti. Atının yarış hayatının biteceğini söyleyen tesis sahibi A., aygırın sahibini bulup 300 bin liralık tazminat davası açacağını açıkladı. … Bu durum şu anda dört yaşında olan Happy Girl’ün koşu hayatının bitme tehlikesi demek. Bir diğer sorun ise doğacak yavruyla ilgili. Happy Girl’ün çiftleştiği at kendisi gibi İngiliz atı olmadığı için doğacak yavru safkan olmayacak. (Radikal)”
Düşünün ki bir atın dahi yarışa girebilmesi için soyunun sopunun belli olması gerekiyor. Hatta belli olması da yetmiyor, asil olması şartı aranıyor. Yoksa baba at belli, hatta aygır cürmü meşhut halinde kısrak ile basılmış. Ama ne deniyor; “Atımın DNA’sı bozuldu en az 2 yıl yarışlara bile giremez(!)”
Bu bir…
Gelelim şuna; diyelim ki evinize, bahçenize köpek alacaksınız. Satıcıya gidiyorsunuz ilk soru, “Köpeğe ne için ihtiyacınız var?”
– Ya sana ne kardeşim, ver oradan bir yavru, diyebiliyor musunuz?
Ya ne deniyor; bekçi köpeği mi, süs köpeği mi, av köpeği mi, çoban köpeği mi, yardım köpeği mi …?
Değil mi ya; ihtiyaca göre ayrı ayrı özellikleri, yetenekleri ve huyları olan yüzlerce köpek ırkı var. Av köpeğini koyun sürünüzün başına koyabilir misiniz? Koyarsınız elbette ama sabaha, başta köpeğiniz olmak üzere bütün sürünün leşini bulursunuz. Ya da kapınızın önüne süs köpeğini bekçi diye bağlarsanız, sabah kalktığınızda eşyalarınızla birlikte köpeğinizin de çalındığı gerçeği ile karşılaşırsınız, yalan mı?
* * *
Bundan birkaç yıl önce İngiltere’de bir arkadaşımızın hazırladığı proje dâhilinde kütüphanelerle ilgili bir araştırma yapmak üzere bir haftalık programa katıldık. İngiltere’nin kuzeyinde hemen hemen Kocaeli ile aynı özelliklerde Durham kentindeki kütüphaneyi incelerken, rehberimiz bizleri çelik kasaların olduğu ve ancak filmlerde görebileceğimizi zannettiğimiz eski el yazmalarının bulunduğu bir kata indirdi. “Burası Durham’daki soy ağaçlarının (şecerenin) saklandığı bölüm. Herkes gelip ataları hakkında araştırma yapabilir. Atalarının mesleği, yıllık geliri, kaç çocuğu olduğu, eşi, gayrimenkulleri ve hatta sahip olduğu hayvan sayısına kadar bütün bilgiler burada mevcuttur. İsteyen buraya gelmeden kütüphanemizin internet sitesinden de ulaşabilmekte” dedi. Kayıtların 1200’lü yıllara yani Haçlı seferlerine kadar uzandığını ve hatta Durham’dan Haçlı Seferleri’ne katılan ve geri dönüp – dönemeyenlerin de bilgilerinin burada mevcut olduğunu söyledi.
Ne yalan söyleyeyim, babası meçhul diye kendi grubumuz içinde o an’a kadar alay ettiğimiz İngiliz gençlerle ilgili öğrendiğimiz bu bilgi karşısında imrenmedik dersem yalan olur… Çünkü hiç birimiz 4-5 kuşak ötemizi bilmiyorduk(!)
Kilise’nin vergi toplamak maksadıyla tuttuğu kayıtlar, günümüze kadar saklanarak müthiş bir şecere bilgisi oluşturmuş ve bunu da halka açmışlar. Ve buna rağmen biz gittiğimizde 10 kadar farklı masada, çeşitli kişiler hâlâ araştırma yapıyordu… İlgi belki de yüz yıldır sürüyordu…
Bizim ‘kuş beyinli’ gazetecilerimiz de akıllarınca Tanzimat Fermanı’ndan beri hukuken olmasa da fiilen neredeyse yasaklanan soy bilgisini, vatandaşımız doğal bir merakla öğrenmeye çalıştığı için alay ediyorlar(!) Akıllarınca manşetten insanımıza laf sokuyorlar…
Nesep bağı ve soy konusunda Türk Milleti kadar hassas bir millet daha dünyada var mıdır, bilmem. Töre cinayeti denilen zalimlikler de dâhil olmak üzere, vahşi kadın cinayetleri hep bu nesebi koruma derdi ile işlenmemekte midir?
O zaman bu ne iştir ki; aklınıza gelebilecek her türlü cinsi sapıklık ve serbestliğin ve hatta çok daha fazlasını yapan veya yapabilen İngiltere’de soy kütükleri 1200 yılına kadar giderken; komşunun oğlu yan baktı diye öz kızını töre deyip vahşice kurşuna dizen bir ülkede, 2018 yılında ancak vatandaşa açılan bir şecere sistemi nasıl olur?
Ve bu şecereler niye en fazla 19’uncu yüzyıl ortalarına kadar gider? Ya gerisi???
Bunun mantıklı bir izahı var mıdır?
Osmanlı döneminde Tanzimat Fermanı ile Türk ile gâvur ya da Müslüman ile gayrimüslim arasında yasalar önünde fark kalmayacak denilerek soy kütüklerinin imha edilmiş olması, yoksa aslında bir şehir efsanesi değil de, ciddi bir tarihi gerçek midir?
Eğer böyle değilse, bizim kütükler neden 1850’leri aşamamaktadır? Kimse 2’nci Mahmut ilk nüfus sayımını 1831’de yaptı lafının arkasına sığınmasın. Elin 18’inci yüzyıla kadar dünyada varlığı ve etkisi bile olmayan adasında, nüfus sayımı mı yapılıyordu?
Ey vatandaş uyan! Senin soyunu sopunu öğrenmek en büyük hakkın. Buna şimdiye kadar engel olanlar, soy kütüklerini kendi maksatlarını yürütmek için, arana rahatça karışıp ihanetlerini gerçekleştirebilmek için yaktırıp imha ettirenler, belki bu dünyada artık değil ama öteki tarafta en ağır cezaya emin ol muhataptırlar…
Bir köpeğin dahi fiyatı şecere belgesi olduğunda iki katına çıkan bir dünyada, hayvandan daha aşağı olarak önüne gelenle çiftleşen bir insan nesli yaratmak için beynini yıkayanları ve ahlâk kavramını demode olarak tanımlayanları gör!
Yoksa, ‘çapkın aygıra 300 bin TL tazminat, insanlarla alay’ senin uyumandan cesaretle oluyor!
(Bu arada alt – üst soy bilgisinin vatandaşa açılmasına emeği geçen herkese teşekkür ederiz.)