Zaferin Renkleri

Tarih: 10 06 2018

BGSAM-Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezinin analizi

Konu: İlk demokratik seçimlerde Müslümanlar tek yumruktu

Totaliter komünist rejimin 19 Kasım 1989’da devrilmesinden sonra, ilk demokratik seçimler 10 Haziran 1990’da yapıldı.  Etnik, dil, din ve kültür azınlıklarını, demokratik güçleri, insan hakları savaşçılarını ezen, totaliter sosyalist düzenin hukuksal temeli olan, Ana-yasa’yı değiştirecek bir Büyük Halk Meclisi (BHM) seçildi.

1989’da kabul edilen ilk Bulgar Anayasası’na göre, olağan meclis 240 milletvekilinden oluşur, BHM bileşimi ise 400 kişidir.   

Bu ilk demokratik seçime, Bulgaristan Müslümanları, Türk azınlığın öncülüğünde ve Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) listesiyle katıldılar. Milletvekillerinin yarısı çoğulcu (proporsional), yarısı da en fazla oy alan kazanır (majoriter) sisteme göre seçildi.

HÖH partisi 156 milletvekili adayı çıkardı.  Seçimlere 6 876 620 vatandaş katıldı. İlk kez Türkiye Cumhuriyeti’nde de seçim sandıkları açıldı. 1 yıl önce Büyük Göçle Bulgaristan’dan kovulanlar serbest oy kullandılar. Hepsi oyunu DPS partisine verdi.

Seçim sonuçlarına göre, Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) % 47,1; Demokratik Güçler Birliği % 36,2; Hak ve Özgürlük Hareketi % 5,75; Bulgaristan Çiftçi Halk Partisi (BÇHP) % 4 ve Vatan Birliği % 0-5  oy aldı.

BHM’nde, BSP 211, CDC 144, DPS 23, BHÇB 16, Vatan Birliği 2, bağımsız 1, Vatan Partisi 1 ve Sosyal Demokrat Parti (Marksist olmayan) 1 sandalye aldılar.

Doğu Avrupa ülkelerinde birinci demokratik çok partili seçimler Bulgaristan’dan daha önce yapılmış ve özgürlükçü muhalefet güçleri kazanmıştı. Bulgaristan’da maske takan ve bir anda “komünist” olduklarını unutarak, “sosyalist” olan parti (BSP) meclis çoğunluğunu elde etti. Seçimi kazandı. Moskova’nın Bulgaristan istasyon şefi Andrey Lukanov başbakan koltuğuna oturdu.  HÖH’lü aydınlar buna şaşmadığı gibi, sevinmedi de, fakat CDC içindeki gerçek demokratlar hayal kırıklığına uğradı. Gazetelerde, “Seçimler, şerefsiz, hileli ve özgür değildi” başlıkları çıktı.” İlk kez o zaman, Bulgar kitle “bu işin içinde bir tuzak var”, “sahne ardında bir rejisör duruyor” demeye başladı. Seçmen, Bulgaristan’da “demokrasi zamanı geldi” sloganını dürdü.

Meclise kendi partileriyle giren Müslümanlar bayram ediyordu. Bu 111 yıl süren bir kavgada kazanılan çok büyük bir zaferdi.

1879’da Tırnovo kentinde Kaymakam Konağında toplanan Birinci Bulgar Meclisinde Müslüman temsilci yoktu. Olup bitenin farkında olan geçici Rus yönetimi başkanı Korsakov, Birinci Bulgar Anayasasını imzalatmak için 6 müftü bulmuştu. Birinci Anayasa’da ülkede Müslümanların da yaşadığı kaydedilirken, 19 73’te hazırlanan “Jivkov Anayasası”nda “Türk” ve “Müslüman” sözlerine yer verilmemişti.

Bulgaristan Müslümanları, Vasil Radoslavov’un Liberal (1913-1918), Aleksandır Staboliyski’nin Halk Çiftçi partisi (1919-1923) listelerinden meclise girmiş ama parlamenter grup kurmuşlardı. 1944’ten sonra Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) ve Bulgaristan Halk Çiftçi Birliği (BZNS) listelerinden de meclise giren Türk ve Pomak milletvekilleri olmuştu. Onlar birleşip kendi aralarında bir meclis grubu kuramamışlardı.

Yepyeni bir durum oluşmuştu. 1990 BHM seçimlerinde Bulgaristan Müslümanları ilk defa ayrı bir siyasi parti listesiyle seçime katıldılar. 23 milletvekili çıkararak diğer siyasi güçlerden bağımsız olan kendi meclis grubunu oluşturdular. Bu, kutlanması gereken, çok büyük bir politik zaferdi. 1989 Mayıs Türk Ayaklanmasının barışçıl yollarca devamıydı. Bulgaristan Müslümanları ilk kez ayrı bir kolektif siyasi güç olarak Bulgaristan ve Avrupa siyaset sahnesine çıkabilmişti.

28 yıl sonra, Bulgar makamlarının, politik iradesinin ve özellikle Mosko’va Bulgaristan Müslümanlarını siyaset sahnesine çekme gereğini neden duymuştu?

Bu soruyu sorma zamanı artık geldi.

       Cevabını şöyle verebiliriz:

Bir) Bulgaristan Müslümanları hak ve özgürlükleri, isimleri ve dil ve din hakları için Mayıs 1989’da Bulgar tarihinde en büyük ayaklanmayı gerçekleştirmiş, siyasi olarak olgunlaşmış, Türlüğün yenilmez ruhunu şahlandırıp kanlı diktatör Todor Jivkov’u tarih çöplüğüne iterek, siyasi yaşama kolektif katılma hakkı kazanmışlardı.

         İki) 1972-1989 illegal mücadele yıllarında oluşan resmi 28, gayrı resmi 52 siyasi direniş örgütünden demokrasi koşullarında politik parti kurarak, meclise ve hükümete girme, devlet kurumlarında yer alma hakkı talep etmek, onların reddedilemez ortak kazanımı olmuştu. 1989’un son günlerinde Müslümanların Sofya Meclisini kuşatması ve isimlerin iadesindeki kararlılıkları, Bulgar devletinin 30 yıllık “Müslümanları Bulgarlaştırma” zulmüne mezar kazmış ve zafer bayrağı dalgalandırmıştı.

 

Üç) İşte tam o zaman gizli polis “DC” ile Sovyet “KGB” yönetimi birden ve birlikte hareketlenerek, ortak yetiştirip birlikte kullandıkları gizli ajan Ahmet Doğan’a “bir parti kurma” olanağı sağladılar. “Hak ve Özgürlükler” bir parti veya hareket olarak, 1989 Mayıs Ayaklanması pankartlarında, miting konuşmalarında, atılan sloganlarda kristalleşmişti.  Müslümanların toplu isteklerini yansıtıyordu. Gelişen olayları analiz eden siyasi tuzak mimarları, Sofya Meclisi önünde kükreyen ve bayraklaşan Müslüman ruhunu bir CİN olarak gördüler ve Hak ve Özgürlük Hareketi şişesine toplamayı planladılar. 1990’ın ilk haftasında Varna’da in-cingözünden uzak bir dairede bir siyasi hareket olarak DPS – (HÖH) kurduranların ilk adımı başarılı oldu. Aynı tuzakçılar Ahmet Doğan’ı Bulgaristan Müslümanlarının direniş hareketi içine bir gaz alıcı “lider” olarak aşılaması da başarılı bir operasyondu, diyebiliriz. Bu görevleri Doğan yalnız gerçekleştirdi.

Dört) Parçalanmadan ve ruhen yenilmeden gerçekleşen her ayaklanma Bulgaristan’da her defasında siyasi sistem değişikliğine götürmüştür. 1918 Vladaya Asker Ayaklanmasına önderlik eden Halk Çiftçi Birliği Başkanı Al. Stanboliyski 1919’da seçim kazanmış ve başbakan olmuştur. 1989 Mayıs Ayaklanması bir Müslüman azınlık isyanıydı. Politik nitelikli ve siyasi hedefli olduğundan dolayı zafer elde etmiş olsa da, kristalleşmiş ideolojisi ve halkın içinden yükselen lideri ve önder ekibi olmadığından, iktidar kurmaya uzanamadı. Hiçbir Bulgar partisi ve siyasi hareketi de kendileriyle ortaklık kurmak istemedi. Ayaklanmacıların yarısı sınır dışı edilmiş, kanaat önderleri ve en aktif militan takım ülkeden kovulmuş, politik tutuk evleri henüz boşaltılmamıştı. Örneğin Ahmet Doğan’a alan açmak için Sofya Meclis kuşatmasını yöneten genç lider Hasan Byalkov hemen Amerika’ya gönderildi. Bulgarlarla Türklerin arasını bulmaya çalışan Bulgar ve Türk aydınların kurduğu “Uzlaşma” komitesi dağıtıldı.

Beş) Siyasetin Sofya-Moskova “üst aklı” Türklerin ve Pomakların isimlerinin iade edilmesinin ülkeyi karıştıracağını, olumlu gelişmelerin Bulgar milliyetçileri arasında tepki uyandıracağını kuşkusuz biliyorlardı. Nitekim öyle de oldu. Pomak ve Türk isimlerini değiştiren ve 30 yıl ülkede zulüm estiren güçler, 1990’ın ilk günlerinde  birden bire yeniden birleşti ve ülkenin bütün kentlerinde 100 başlı ejderha gibi düşmanlık alevleri püskürmeye başladılar. İşte o ilk anda siyasi bir lider maskesi takmış, Türklerin önüne çıkan Ahmet Doğan, aslında Bulgar milliyetçilerin menfaatlerini ve isteklerini savunurken Türkleri yatıştırma, dağıtma ve birbirine düşürme görevi peşindeydi. Çok acı bir gerçektir ki, HÖH’in 1990 Martında yapılan Birinci Kongresinde, genelde Bulgaristan Türkleri arasında, 10 Haziran 1990 seçimlerine giderken siyasi bir tuzağa doğru adımlar atıldığı bilincine varılamadı, bunu fark edenler de sustular.

Altı) Yıllar sonra anlaşıldığına göre, iktidar nimetlerini kimse ile paylaşmak istemeyen eski komünist-yeni sosyalistler, Bulgaristan Müslümanlarını A. Doğan liderliğinde DPS-HÖH siyasi çatısı altında toplayarak, kendilerine koltuk değneği yapmayı düşünmüşlerdi. Sosyalist Cumhurbaşkanları Geprgi Pırvanov (2002-2012), Rumen Radev (2016) Türklerin oylarıyla seçildi. Bulgaristan Başbakanlarından, Rus ajanı, Çar soyundan II Semeon Sakskoburrgotski (2001-2005), sosyalist partisi lideri Sergey Stanişev (2005-2009) vs hep Hak ve Özgürlükler Partisi Meclis Grubu desteğiyle iktidar kurdular. Özetlendiğinde, Türklerin siyasi hayata kendi partileriyle katılma planlarında onlara kırmızıçizgiler konmuştu. Bunların ikisi çok önemliydi. Siyasi muhalefetle işbirliği yapmaları yasaktı. Türk kimliğine dönmelerine de asla izin verilmemeliydi.

 

Yedi) Bu görevlerin arasında, Bulgaristan Türkleri arasında Türk kimliğiyle yaşayanların ve Pomaklardan Türklüğü kabul edenlerin Hak ve Özgürlük Hareketi’nden uzaklaştırılması da vardı. Bu olay, Yugoslavya  Federatif Cumhuriyeti’nin parçalanmasından, Bosna Hersek’te Müslümanların siyasi iktidarı resmen paylaşmasından sonra daha da büyük önem kazandı ve Ahmet Doğan’ın ismi Bulgaristan Müslümanlarının siyasi istemlerini gemlemede “başarılı bir lider” olarak gece gündüz şişirildi. Bu gelişmeler paralelinde HÖH Partisinin Kırca Ali Konferansından sonra 10 bin milliyetçi-vatansever Türk partiden atıldı ve A. Doğan’ın “liderliği” kutsallaştı.

Bu gelişmelerle birlikte A. Doğan Moskova’dan çok özel ödevler de almıştı. Bu gizli vazifelerden üçü şunlardı:

Bir) İsim değiştirme ve Bulgarlaştırma yılları katillerinin cezalandırılmasına yol vermemek. Bulgaristan’da Türk’e ve Müslümana karşı suç işleyen hiçbir Bulgar ceza almamıştır.

İki) HÖH partisi yalnız ve bir tek sosyalist partisine ve eski totaliter komünistlere yardım edecek ve onlarla işbirliği yapacaktır. HÖH partisi CDC – Demokratik Güçler Birliği iktidarlarıyla asla anlaşamamış, hatta 1992’de Başbakan Filip Dimitrov hükümetini düşürmüştür.

Üç) 1878 yılında başlayan Bulgaristan Müslüman Türklerinden kurtulmak amacıyla geliştirilen “Bulgar Etnik Modelini” hır mır yapmadan Türklere kabul ettirip uygularken Türk kimliği, Türk dili, İslam dini, Türk kültürü ve yaşam tarzına seri pasif darbeler indirerek, Türkleri Türklükten soğutmak ve yağdan kıl çeker gibi çalışarak Bulgarlaşmayı kabul etmelerini sağlamak gündemdeydi. HÖH bu ödevleri yerine getirirken başarılı olmuş, fakat 28 yılda tüm kapasitesini yitirmiş ve pili sönmüştür. Bu siyasi çizgi HÖH Genel Sekreteri L. Mestan, HÖH Genel Başkan Yardımcısı Kasım Dal ve HÖH Genel Başkan Yardımcısı Osman Oktay zamanında da şaşmadan ve kesin uygulanmıştır. Daha sonraki yıllarda HÖH partisinden ayrılan ve ayrı parti kuran bu “lider” geçinenlerin sözünün tutulmamasının gerçek nedenleri, geçmişlerinde yaptıkları, bir baltaya sap olmayacak siyaset izlemeleri, ideoloji seçememeleri, halkımızı tanımamaları, doğru analiz yapamamaları ve halkın önüne geçmekten korkmalarıdır.  Bulgaristan Türkleriyle ilgili modern siyaset Bursa’daki göçmenlerimizden 10 binine birden iftar vermek ve iftar konuşmasında boş bş konuşmak değildir.

Tüm liderlerin siyasi miladı dolar. Buna en büyük kanıt, 19 Ekim 2017 tarihinde Ahmet Doğan’ın “Woter Vital” adlı bir şirket kurarak, en yüksek gelirli sandığı içme suyu, su arıtma ve barajları gözetleme işine dönmesi olmuştur. Aslına bakılırsa o iş hayatına İnşaat ve Su İşleri Enstitüsünde başlamıştı. Bu örnek, katilin suç işlediği mekâna dönmesini andırır.

Bu yıllarda olaylar ana renklerini hep korudu.

1989 ve 1990’nı karakterize eden, Bulgaristan’da olduğu gibi diğer Doğu Avrupa ülkelerinde de demokrasiye geçişin başlaması, Berlin Devarı’nın yıkılması, SSCB’nin Doğu Avrupa’dan siyasi ve askeri olarak çekilmesi, tek partili sistemden çok partili sisteme geçilmesi oldu. 1878’den sonra ilk kez bir Müslüman Türk Partisi (HÖH) sahneye çıktı, meclise girdi ve siyasette katıldı.

Başa dönersek, BHM seçimleri için Türk aydınlar 7 ayrı program hazırladılar. Bunlardan biri olan, o yıllarda Sofya TV’de çalışan, gazeteci Hikmet Efendiev’in yazdığı seçim programı kabul edildi. 1984-1989 zulüm yıllarında kurulan legal ve illegal direniş örgütleri seçim programı sunmadı ve seçim hazırlıklarında rol almadılar, çünkü hepsinin liderleri ve aktif kadroları sınır dışı edilmişti. “Belene” mahkûmları da ayrı bir siyasi yapıyla ortaya çıkmadı, en fazla siyasi tutuklunun içerde olduğu Eski Zara (Stara Zagora) ve Sofya hapishanelerinin kapıları ise henüz açılmamıştı. Politik tutukluların hemen serbest bırakılması isteğini de içeren program çoğaltılarak milletvekili adaylarına ve karma bölgelerdeki aydınlara, aktif kadroya dağıtıldı. 1990 BHM seçim mitingleri bu programa dayanılarak yapıldı.

Göçün hemen durdurulması, Bulgarlaştırma süreci yaralarının sarılması, demokratik insan haklarının, anadilde konuşma, yazışma, basın yayın, radyo ve TV programı haklarının tanınması en başta vurgulanırken, Türk seçmenleri olağanüstü ilgilendiren etnik, dil, din, okuma evi, yerel yayın yani azınlıklar için “kültürel otonomi” istekleri kitlesel desteğe dayanıyordu. Programda yer almayan, fakat halkla görüşmelerde öne çıkan konulardan biri de, Türk-Bulgar devlet sınırının asla kapanmaması, vatandan kovulanların vatandaşlık  haklarının Anayasa’da korunmasıydı.

En can alıcı konular, azınlıkların eğitim, sağlık hizmetlerinin geleceği, iş yerlerinin korunması, tarımsal üretime ve hayvancılığa devam etme olanaklarının ve çocuk hakları, hastalık yardımı, emeklilik gibi hakların yasalarla güvence altına alınması şeklinde gruplaşmıştı.

 Türkler, 1950 yılları haklarına geri istiyordu.

Türk okullarının yeniden açılması, dinin serbest bırakılması, din kadroları eğitecek ortaokul, lise ve enstitü açılmasına vurgu yapıyordu. Programda yer alan devlet ve kooperatifçi mülkiyetten özel mülkiyete geçilmesi konusu büyük ilgi uyandırırken, emekçi-köylü kitle kooperatifler dağıtılacaksa işlenir toprakların, meraların ve ormanların gerçek sahiplerine geri verilmesinde hemen birleşti.

Türkiye’den dönenlerin evlerinin ve mülklerinin geri verilmesi, hukuk üstünlüğünün sağlanması, demokratik adalet düzeni kurulması, tüm vatandaşlara bireysel ve kolektif haklarının yasalarla garantilenmesi, yeni Anayasa’da Bulgaristan’da yaşayan azınlıkların resmen tanımlanması ve bireysel ve ortak haklarının sıralanması vs istekler de Programa alınmıştı. Halkta büyük bir umut ve inanç belirmiş, her yerde nihayet başa çıktık, haklarımıza kavuştuk havası esiyor, herkes birbiriyle selamlaşıyor, el öpüyor, kucaklaşıyor, bayramlaşıyordu. Bu kadar çeki ve eziyetten, sürgün ve hapishane çilesinden, yarım milyon kardeşimizin baba ocağından kovulmasından sonra halkımızın bağrından bir siyasi parti çıkması çok büyük bir olaydı. Hiçbir kimsenin cebinde HÖH-kartı yoktu, fakat herkes partiliydi. HÖH’lü olmamak günahtı, suçtu, hainlikti.  Bu bilinç halkın içinden ortak bir inanç olarak fışkırmış ve herkesi sarmıştı. Hiçbir kimse,        Ne mutlu Türküm diyene!” demese de tüm gözlerde parlayan buydu ve Bulgaristan’da Türklük ateşi yanmıştı. Bu ateşte yanmak mutluluktu…

HÖH partisinin Büyük Millet Meclisi seçim kampanyası Haskovo iline bağlı bir merkez köy olan Alan Mahalle (Şiroka Polyana) stadyum mitinginde halka indi. Bütün Haskovo köylerinden halk mitinge toplandılar. Türk Alan (Bılgarin), Büyük Önercik (Krepost), Ali Baba Tekkesi (Tsveti İliya), Adaçalı (Borislavtsi), Paşa Köy (Generalovo), Paşa Mahalle (Paşovo), Saranlı (Oryahovo),  Sarnıç (Sırnitsa), Sorgunlu (Vırbovo), Tatar Köy (Konuş), Tekke Köy (Malevo), Durak Köy (Boyan Botevo), Elekçe (Trakiets), Eller (Stanbolovo), Baş Zir (Dolni Glavanak), Pınar Bel (Kladenets), Akça İbrahim (Dolno Belovo), Ala Dağ (Pıstro Gor), Arabacı Köy (Kolarovo), Aşağı Çıtaklar (Dolnoı Voyvodino), AvlanDere, Aydınlar (Svetlina), Gerdeme (Hlebovo),Belenli (Rıjinevo), Bunaklı (Kirilovo), Güdüller (Çerepovo), Çamurlu (Dinevo), Dere Köy, Güvençler (Gılıbets), Hamzaç (Dıbovets), Hasırlık (Ograjden), Tiremezli (Bregovo), İnce Köy (Tınkovo), Kara Ağaç (Bryastovo), Kara Musalar (Vodentsi), Kayalı (Filevo),  Kozlu-Bük (Kostovo), Köseler (Brusevtsi), Kuru Çeşme (Gorski İzvor), Küçük Hasan Tekke (Malko Asenovo) ve Macarlar (Macari), Öksüzce (Sirakovo), Yürükler (Şişmanovo), Örenciler (Zlato Ustovo) ve başka köylerden Kırca Ali, Filibe (Plovdiv) ve Burgas ile İslimye (Sliven) illerinden otobüslerle heyetler geldi. Türk milletvekili adaylar ve HÖH yönetimi beraberdi. Davullu zurnalı, kurbanlı, baklavalı, eğlenceli halk şenliğine dönüşen ilk buluşmayı Haskovo il Parti Başkanı Yücel Atilla yönetti. 20 kişi konuştu.  Partinin kimliği, siyasi programı, seçim hedefleri, hak ve özgürlük kavramları açıldı. Prof. İbrahim Tatarlı, Prof. Sepetçiev, diplomat Bahnev, örgür sekreteri Osman Oktay, hukukçu Kadir Kadir, gazeteci Hikmet Efendiev birer konuşma yaptılar. Halk ve Özgürlüğün dip dalgası bu mitingde yükselmeye başladı ve bütün Bulgaristan’a yayıldı. En görkemli ve derin politik nitelikli mitingler Kırca Ali’de, Tırgovişte, Kemaller (İsperih), Venets – Şumen, Silistre, Varna, Burgas ve İslimiye )Sliven) köylerinde yapıldı. Batı Rodoplar’da kaynaşma sağlandı. Programda ve hedefte birlik kuruldu. Bütün mitinglerde, Bulgaristan Müslümanları 10 Haziran 1990 seçimlerinde, HÖH partisine oy vereceğine büyük şair Nazım Hikmet’in “Ben yanmazsam. Sen yanmazsan… nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” dizeleriyle yemin ettiler ve sözünde durdular. Bu seçim birlik ve beraberliğimizin, Türk kimliğimizin zaferiydi. Binlerce şiir söylendi, binlerce şarkı türkü dinlendi, davul sesi yasaklı yıllarda paslanan kulaklarımızı, hele de kalp kulaklarımızı açtı. Halkımız tek yöne bakmaya başladı.

Seçim öncesi büyük bir coşku yaşandı. Bu öyle bir coşkuydu ki, sanki toplum bir asrın iğrençliğinden, siyasi küstahlıktan, yalan dolan hayattan, can sıkıntılarından, her an kötü bir şey olacak endişesinden ve tüm korkudan vs arınıyor ve gönül bahçesine mutlu bir bekleyiş, dostluklar ve kardeşlikler, devlete ve kurumlarına güven dikmek istiyordu.  Gözlerdeki kıvılcımlar yarına güvenmek, huzur istiyoruz çağrışımı saçıyordu.

1990 yılında, seçim programı hazırlanırken, milletvekili adayları belirlenirken, halka inilirken, kitle mitingleri esnasında, halkla temaslarda partinin kurucu lideri Ahmet Doğan’ın kararlı bir aktifliği, dost çevresi, temasları ve kişisel vasıflarından bazıları dikkat çekmediği gibi, mitinglerde konuşma yapmaması da Türkçesinin zayıf oluşuna bağlanmış ve pek kusur aranmamıştı.

O zaman Türk aydınlardan ve içerde kalmışlardan hiç biri “liderin”, Bulgar istihbaratı “DC”nın bir yeminli ajanı ve Sovyetler Birliği dış istihbaratı “KGB” ye ruhunu satmış biri olduğunu düşünmedi. O da, hiçbir konuşmasında kendinden söz etmedi. 1974’ten başlayarak 15 yıl boyunca gizli polis parası yaladığını kim bilebilirdi! Onu tanıyanlar, 4 Ocak 1990’da HÖH-DPS partisini Varna’da “kuranlar” ve Bulgaristan Müslümanlarının siyasi ortama ne gibi görevlerle çağrıldığını, HÖH partisinin BHM’de ne gibi ödevleri olacağını bilenlerden hiç biri meydanda görünmedi. Üzerinde pek çok yama olan A.Doğan’ın geçmişini mercek altına alan olmadı. Doğan kişiliğinin Bulgaristan Türklerinin 100 yıl süren siyasi kavga birikimini gasp etmek, direnişlerin havasını almak ve Türkleri dize getirmek için “atanmış” bir “ajan lider” olduğu da tartışılmadı. Türkiye ve Bulgar medyası Doğanı “Bulgaristan Türkleri adına konuşturuyor” el ele vermiş “lider” yaratıyorlardı.

Yakın geçmişimizin en önemli konusu olan “Doğan haininin asil hareketimizin bütün dizginlerini ele geçirmesini” gazeteci ve yazarlarımız tarafından da yıllarca işlemedi. Partinin daha sonra çıkardığı “Hak ve Özgürlük Gazetesi” inde ve döneme ilişkin yazılan kitaplarda Doğan yıllarca olumlu bir kahraman olarak çizildi. Köklerine ve köklerinin kimler tarafından beslendiğine hiç değinilmedi. Bu konu araştırılmadı.

Hatta Bayan Benovska gibi gazeteciler onu bir “düşünür” olarak tanıtmaya çalışırken, yazar Berov polis dosyalarından süzdüğü kitapta “ajanlığından kötülük gören yok” demek istedi. Doğan’ın çok tehlikeli bir “Şeytan” olduğunu ilk ortaya koyan, 10 yıl danışmanlığını yapan istihbaratçı yazar Ryahov ve psikolog Prof. L. Dimitrov oldular. Bu arada, Doğan’a uygulatılan “Bulgar Etnik Modeli” gibi konularda onu öven kalın kitaplar yazıldı. Halkımız yeniden uyutulmaya çalışıldı. Ne yazık ki, Bulgaristan Türklerinden Doğan’ı eleştirel konu eden cesaretli bir kalem belirmedi. Hapishane arkadaşları onu anlatmaktan kaçındı.

Aslında Bulgaristan Türk kanaat önderleri ve aydınlarının Doğan konusunda ilk uyanışı daha 1990 yılının ilk günlerinde oldu. 1989’un son günlerinde Müslümanların isimlerinin iade edileceği açıklanınca, Bulgar milliyetçiler sorgulanıp cezalandırılmaktan kortu ve “isimlerin iadesi kararını vatandaş olarak kabul etmeme ulusal başkaldırısını“ başlattılar ve ayaklandı.  Kırca Ali, Şumnu ve Razgrat gibi şehirlerde öfkeli Bulgar kitle ile Türkler ilk kez yüzleşti. İlk kez siyasi sahneye o zaman çıkan A.Doğan Bulgarlardan yana tavır aldı. Bunu görenlerin tepki göstermesi gerekiyordu, fakat öfke alevlenmedi.

Parti daha kurulduğu gün, Varna’da, Bulgaristan Türklerinin Bulgar ulusundan mıTürk ulusundan mı, bir parça olduğu konusunda görüş ayrılıkları belirdi. Doğan “Bulgar ulusu kapsamındayız” deyince, illegal “Özgürlük” örgütü başkanı olan Halim Psajov, Başkan Yardımcısı seçilmesine rağmen, partiden ayrıldı.

İlk seçimlere böyle gidilmiş ve durumun çok bulanık ve acılı olmasına rağmen, büyük bir başarı elde edilmişti.  Bu bizim için unutulmayacak kadar büyük büyük bir atılımdı.

Ne yazık ki, Büyük Halk Meclisinde hazırlanan ve 1991’de kabul edilen, “demokratik Anayasa”  Hak ve Özgürlük Hareketi milletvekilleri tarafından imzalanmadı. Çünkü bu Anayasa totaliter düzen zihniyetiyle yaşayan ve Türkleri Bulgarlaştırmadan asla vazgeçmeyen milliyetçi-komünistler ve onların yetiştirdiği gizli ajanlar tarafından hazırlanmıştı. 1990’da maskeli demokrasi sahnesi oynanmaya başlandı ve biz Bulgaristan Türkleri de bu sahnede yardımcı roller almaya ve zaman doldurmaya başladık. Doldurulan zaman bizim öz kimliğimizden besleniyordu.

Bundan 28 yıl önce beliren siyasi renkler Bulgaristan gerçekliğini bugün de belirliyor.

Bu olayla bir kuşbakışıdır.

Okuduğunuz için teşekkür eder paylaşmayı unutmayınız

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

three × five =