Azerbaycan Bakü’de Türk Halkları Tarihi ve Etnografya Forumu

Azerbaycan Bakü’de Türk Halkları Tarihi ve Etnografyası toplantısına katılım. “BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN TÜRK DÜNYASINDAKİ YERİ” konulu formda konuşma metnim.

Değerli Azerbaycanlı Kardeşlerim, Saygıdeğer Konuklar,

Öncelikle, Bulgaristan vatandaşı olarak, kökleri derinlere uzanan bir soydaşınız olarak hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Hayatımın bir kısmını Bulgaristan’da ve diğer kısmını da ana vatanımız Türkiye’de geçirdim. Bu nedenle, aramızdaki kardeşlik bağlarını daha da güçlendiren ortak tarihi ve kültürel değerlerimizi paylaşmak için burada olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.

Bulgaristan’ın Özgürlük Savaşçısı, Nuri Turgut ADALI’nın memleketinden, dünyanın ağırlığını sırtında taşıyan Naim SÜLEYMANOĞLU’nun, sırtı yerlere getirilemeyen Koca YUSUF’un, Rodop Dağları’nın bülbülü Kadriye LATİFOVA’nın ve yazar şairlerimiz Ömer Osman ERENDORUK ve Recep KÜPÇÜ’nün memleketinden tüm Azerbaycanlı kardeşlerimize sevgi ve selamlarımı iletiyorum.

Saygıdeğer Katılımcılar,

Bu umut dolu topluluğa hitap etmek beni gururlandırıyor. İkna gücünün, dünyadaki en büyük güç olduğuna inanıyorum. Bizler, aynı coğrafyanın, aynı kültürün ve aynı tarihin evlatlarıyız.

Ortak köklerimiz, geleneklerimiz ve dünyayı aydınlatan izlerimiz var.

Bulgaristan toprakları, Türkler için stratejik bir öneme sahiptir. Balkanlar’ın doğusunda bulunan bu coğrafya, Türklere yüzyıllardır ev sahipliği yapmaktadır. Türk dünyası için Bulgaristan’ın bir Avrupa ülkesi olması ve Türk kültürleriyle en geçişken sınır olması, bu bölgenin önemini daha da artırmaktadır. Bulgaristan’daki Türk varlığı, tarihin değişen siyasi ve toplumsal koşullarına rağmen hep devam etmiştir. Osmanlı egemenliği altında, bu topraklar Türk kültürü, dil ve gelenekleriyle şekillenmiştir.

Bu dönemde Bulgar Türkleri, Gagauzlar, Makedonlar, Pomak Türkleri, Tatarlar ve diğer toplulukları bölgede huzur içinde yaşamışlardır.

Osmanlıdan sonra bu coğrafyada yaşayan Türk toplulukları sürekli olarak ayrıştırılmış ve birbirlerine düşman edilmiştir. Bulgarların Hristiyanlığı kabul ettikten sonra Bulgar aydın ve soylu ailelerini bir bir yok etmişlerdir.

100 yıldır dünyada Türk soykırımı yaşanıyor bunu maalesef anlatamadık. Bu nedenle Türk tarihi Türk tarihçiler tarafından yeniden yazılmalıdır.

Birbirinden ayrıştırılan Türk toplumları tekrar aynı tarih ve aynı şemsiye altında toplanmalıdır. Bunun için Türk devletleri bütçe ve enerji harcaması ulus devletleri yok etmeye çalışan kapitalist zihniyete karşı kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Burada yaşayan azınlıklar hepsini ayrı ayrı ele almak gerekir, burada belirtmemiz gereken bu halkların hepsi Türk kökenli olmalarıdır. Burada Bulgar Türkleri 681 yılında kurdukları devletler içerisinde zamanla 852 yılında Hristiyanlığı kabul ederler ve böylece kardeşlik bağları burada kopmuş olur. 1018 yılında devletlerini kaybederler ve Bizansın altında yaşamaya devam eder. Ardından 1360 yıllarında Osmanlı içerisinde yaşamaya devam eder. 1878 de Prenslik olarak ayrılır ardında Osmanlı’dan koparak 1906 yılında bağımsızlığına kavuşur.

Balkanlar’da, Osmanlı hâkimiyeti sona erdikten sonra Bulgaristan’ı Bulgarların yönetmesine izin dahi verilmedi. Tarih boyunca Bulgaristan liderleri, Rus, Alman ve diğer ülkelerin liderleri tarafından atanmış yöneticiler olmuştur.

Örneğin, 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin’de imzalanan anlaşmadan sonra kurulan Bulgar Prensliğinin başına 1879- I: Aleksandır ardında 1886 I. Ferdinan atanmıştır. İkisi de Almandır.

Bulgaristan Türklerinin kimlik mücadelesi, 1877-1878 Rus –Türk Savaşı’nın sonucunda kurulan Bulgar Prensliği ile başladı.

Bu süreçte, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin bir kısmı yerlerinde kalmayı tercih etse de Osmanlı’nın etki alanından çıkıp Türkiye Cumhuriyeti’nin etki alanına girmesiyle bir mücadele başladı ve kimlik mücadelesi şekillendi.

Özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda, Bulgaristan’da yaşayan Türkler üzerinde baskıcı politikalar uygulanmış ve kültürel kimliklerine yönelik baskılar artmıştır.

1984-1989 yıllarında Bulgaristan’da yaşanan Türklerin isimlerinin Bulgarlaştırılması ve Türk kimliğine yönelik baskılar büyük bir toplumsal harekete dönüşmüş ve uluslararası alanda geniş yankı uyandırmıştır. Bu zorlu süreçte, Azerbaycan halkının lideri Haydar Aliyev’in önemli rolü unutulmamalıdır. Sovyetler Birliği Komünist Parti Merkez Komitesi Politbüro üyesi olarak, Ulu Önde Haydar Aliyev Bulgaristan’daki Türklerin maruz kaldığı zulme karşı cesurca mücadele etmiştir.

Haydar Aliyev’i kendinden dinleyelim,

“Politbüro oturumunda, ben bu konuda sert bir konuşma yaptım. Oluşan tepkiyi değerlendirerek Jivkov’u durdurmanın yollarını arıyordum. Ancak, Gorbaçov her birimize karşı çıktı. Ayrıca, Türkiye hükümeti de Gorbaçov’a, isim değiştirme kampanyasını durdurma çağrısında bulunan bir mesaj göndermişti. Bu meselede Gorbaçov’un ağırlığını koyması talep edildi. Politbüro bu konuda bir karar almak üzereydi, ancak Gorbaçov bizlere; “Biz Bulgaristan’ın iç işlerine karışamayız!”dedi.

“Bu sözleri üzerine ben dayanamayarak, ‘Başka ülkelerin iç işlerine karışıyorsunuz da neden Bulgaristan’ın iç işlerine bu konuda karışamıyoruz?” diye sordum kendisine.” Gorbaçov sanki bu işe karışmadı, ama Jivkov’u gizlice İslav kardeşliği adına destekledi”. Tartışma, sabahlara kadar sürdü. Ardından kendisine ‘Bu konuda ikna etmek için, Gustav Husak’ı buraya davet edip, istifa et!’ diye emir vermediniz mi. Çekoslovakya’ya karışıyorsun da neden Bulgaristan’a karışamazsın?

Orada Türkler var ondan mı? Bulgaristan’da Türk halkı, vatanını seven, namuslu ve çalışkan insanlardır,” “Ama kararından vazgeçiremedim” diye anlatıyor.

Burada tekrar Türk Dünyası’nın Liderini Ulu Önder Haydar Aliyev’i rahmetle anıyoruz. Bugün, bizler Bulgaristan Türkleri olarak, Haydar Aliyev’in fedakârlıklarını ve Türk halkının haklarını savunma yolundaki kararlılığını yeni nesillere aktarmak istiyoruz. Bu konuların gençlerimize konferanslarla anlatılması, iki ülke insanını daha da yakınlaştıracaktır. Türk Dünyasının temsilcileri uluslararası ilişkilerde şunu çok iyi bilmeliler ki,

“Birimizin sorununu hepimizin sorunu haline getirme” amacını taşımalıyız.

Türk Devletleri olarak, Balkanlar dâhil olmak üzere benzer Türk Kültür Merkezleri oluşturmalıyız. Bu merkezler, Türk kültürünü ve Türk-İslam değerlerini yaymak için önemli bir platform olacaktır. Bugün Sofya’da bir Azerbaycan Kültür Merkezi inşa etmek isteğimizi dile getiriyoruz. Bu merkez, iki ülke arasındaki dostluğu ve iş birliğini daha da güçlendirecektir. Halkları birbirine yakınlaştırarak aralarında kaynaşma sağlanacak.

Değerli Katılımcılar,

Bir örnek de Bulgaristan’dan vermek istiyorum: 1878’de Osmanlı’dan koparıldığımızda devletsiz kaldık. Bulgaristan’da 1934’te yapılan darbeden sonra kötüleşen durumumuz, kapanan okullarımız, kimliğimizden beslenen halk ruhumuzun yıllarca güneş görememesine neden oldu. Ancak 1950’lerde, Bakü’den gelen BİLGE hocaların öncülüğünde onların gayretleri ile açılan pedagoji okulları ve Türk tiyatrolarıyla tekrar aydınlığa kavuştuk. Bu kültürel seferberlik, Bulgaristan Türklerinin tekrar aydınlığa kavuşmasını sağladı. Ocaklarımız tekrar açıldı. Bugün, Bulgaristan Türklerinin edebiyatından, özgün ve modern bir etnik kültürden, Türk kimliğimizin var oluşundan bahsedebiliyorsak, bunu büyük ölçüde 1950’lerde ülkemizde Türklük meşalesini yakmış Büyüklerimize ve Azerbaycanlı aydınlarımıza borçluyuz. Onlar, Türk kültürünü ve kimliğini yaşatmak için özveriyle çalıştılar. Kendilerini bugün de saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. Allah kendilerinden razı olsun. Vefat edenlere gani gani rahmet eylesin.

Ancak, 1960 yılından sonra tüm Azerbaycan öğretmenleri Bulgaristan’dan kovuldular.

Kovulmaların nedeni, Türkçülük yaptıklarıydı. Bu acı gerçek, Bulgaristan Türkleri için derin bir yara oldu. Ancak, bu zorlu dönemde dahi Azerbaycanlı öğretmenlerin Bulgaristan Türklüğüne sahip çıkmaları ve Türk kültürünü yaşatmaları unutulmamalıdır. Onlar, Türk kimliğinin yok olmaması için verdikleri mücadeleyle tarihimize ışık tutmuşlardır. Bu vesileyle, Azerbaycanlı öğretmenlerin ve aydınların fedakârlıklarını bir kez daha hatırlamak ve minnettarlıkla şükranlarımı arz ediyorum. Türk kültürünün yaşatılmasında gösterdikleri çaba ve özveri, bizlere ilham kaynağı olmaya devam edecektir.

Ancak, 1960’lardan sonra yaşanan siyasi değişimlerle birlikte, Türk okulları Bulgarlaştırıldı ve Türk kimliğinin korunması için atılan adımlar geri alındı. Bu süreçte, Bulgaristan Türkleri arasında eğitim düzeyi düşmeye devam etti ve Türk kimliğini koruma çabaları engellendi.

1989’da “isimlerin iadesi” kararıyla Bulgaristan Türkleri için büyük bir zafer elde edildi. Tarihin ana faktörü insanlardır. Zamanını dolduran tarih yaşadığı ortamda ölürken, yeni olansa insanların oluşturduğu yeni ortamlarda yetişir ve yapılanır.

Demokrasi döneminde, 1990 yılında çok partili demokratik bir siyasi rejime geçildi. Ancak, yeni Anayasa Bulgaristan Türklerinin haklarını tam olarak tanımadı. Bu süreçte, Bulgaristan’ın Avrupa ve NATO’ya katılımıyla birlikte ülkenin dış ilişkileri güçlendirildi.

Son 33 yılda, Bulgaristan Türkleri olarak, Türkiye’yi tanıdıkça bakış açılarımız genişledi, özgüvenimiz arttı ve daha dik durmaya başladık. Ancak, hala eksikliklerimiz olduğunun farkındayız. Bulgaristan’da artık Azerbaycan filmleri ve Azerbaycanlı yazarların eserlerini göremiyoruz. Bu kültürel boşluğu doldurmak, Türk Cumhuriyetleri Liderlerine düşmektedir.

Azerbaycan ve Bulgaristan gençleri, tarihi ve kültürel kardeşlik temelinde birlik ve beraberliği inşa edebilirler daha da güçlendirebilirler. Ancak hala ortak davamızda eksikliklerimiz olduğunun bilincindeyiz. Gelecekte, Türk Cumhuriyetlerden gelip Türkiye’ye açılan kapının yanı sıra Avrupa’ya açılan kapısı da Bulgaristan olabilir. Bu ihtiyaç artık kapımızı çaldı.

İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın deyiminden ayrılmadan yürümeye devam edelim. Gelecek, doğru ideallerin gerçekleşmesine yılmadan, yorulmadan çaba gösterenlerin olacaktır.Üşenmeyelim, ertelemeyelim, vazgeçmeyelim. Hepinize Bulgaristan Türklerinden gönül dolusu sevgi ve selamlar. BULTÜRK Genel Başkanı olarak sizlere en içten dileklerimi iletiyorum.

Sağlıcakla kalın. Teşekkür ederim.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

20 − five =