Ne yaparsanız Yapın Biz Yine Türk Kalacağız

Tarih: 04 Haziran 2018

Yazan: İbrahim SOYTÜRK

Konu:  Her şeyimizi değiştirseler biz yine Türk kalırız. 

Bulgarların bizimle uğraşması ne dün başladı ne de yarın biter. Geçen yüzyılın başlarında devlet eliyle ayyuka çıkan  “dilimizi Türkçe sözlerden temizleyelim kampanyası” KİBRİT sözüne takılmıştı. Bulgarca “drasni pali kleçka” demişlerdi kibrite, bir de geri alalınca “çöpü çak yak” çıkmıştı. Hiç güleceği olmayan insanlar bile kahkaha atmıştı.

Konuyu açmamın nedeni, Eski Zara (Stara Zagora) Belediye Meclisinde alınan bir kararla” bu Trakya ve Koca Balkan yöremizdeki 850 Türk yer (toponim) ismin değiştirildi. 4 kişi karşı oy kullanmış. Kendilerini kutluyorum. Toplum tamamen boş değil. Halk bu çılgınlığa kibrit çakmaya başladı…

Bunu neden mi yapıyorlar diye soracak olursanız. Hemen şunu söyleyebilirim. Bu yerlerin hepsinin isimleri Türk ismdir. Hele tarla, çayır, koru, otlak, yayla, kışlak, yol, çeşme, bunar, ayazma vb isimleri Türk ismi taşıdığın gibi, bir de Türk isimleri taşıyan coğrafya sınırlarıyla çevrilidir.

Örneğin “Akpınar” “Bağlar başında”, “Kara Mustafaların çayırı kenarında”, “Yayla yolu kavşağında”, “İnek kaya altında”dır.  Şimdi bu 5 Türk adlı yerin isimlerinin hepsi birden değişince, Akpınar’ın nerede olduğunu kimse bulamaz. Belediye ve muhtarlıklarda kadastrodan ve arşivden sorumlu memurlar durumu bildikleri için başvuranlara yardım etmeye çalışsalar da, 10 sene sonra, Türkiye’den mülkünü aramaya gelen çöp bile bulamaz ve hiçbir şey ispat edemez. Sonra eski tapulara göre çıkarılmış evraklar ve tapuların kendilerindeki durum da Arapsaçına dönmüştür. Üstelik 1984-1989 yılları arasında değiştirilen isimlerimiz iade edildiğinde elimize Türk isimlerimizle kimlik verildi, fakat o 5 yılda Bulgar isimleri kullanılarak ve işlenen vesikaların üzerindeki isimlerde değişiklikler yapılmadı.

Milliyetçi Makedonların, sahte yurtseverlerin ve “Ataka”-cıların kalabalık olduğu, çoğunluğun da GERB-maaşlılar hükmünde bulunan Eski Zara (Stara Zagora)  belediye meclisi, 1990’dan beri gizli süregelen sözüm ona “soya dönüş” Bulgarlaştırma serüvenine devam ettiklerini ve niyetlerinden kıl payı caymadıklarını bir daha kanıtlamış oldular. “Soya dönüş” çılgınlığı yalnız bizim şahsi isimlerimizle ilgili bir olay değildir, Türk Müslüman kimliğimizi, yaşam tarzımızı, mal ve mülkümüzün adını ve durumunu da kapsar ve hukuksal durum keyfi olarak değiştirilemez. Düşman sürünerek ilerliyor. Bu değişiklikler yerel olmaktan çıktı ve asla kabul edilemez.

Bu acı olay, Avrupa Konseyi Sofya 6 aylık dönem toplantısı döneminde gerçekleşti. Konseyden çıt çıkmadı. Bir bildiri yayınlanmadı. Bir milletvekili kürsüye çıkıp yaptığınız nedir demedi!

Benzer bir oysa yılın başında Arnavutluk hükümeti “ülkemizde Bulgar azınlık yok” deyince, AK merkezi-Brüksel, “dağlarınızda yaşayan 30 bin kişiye etnik Bulgar azınlığı statüsü tanımazsanız, AB üyeliğini unutun” demişti. O insancıklar “biz Makedon’uz, halimizden memnunuz” deseler de, “nasıl olur, siz Bulgar’sınız ısrarında bulunuldu ve Arnavutluk Anayasasına etnik Bulgar azınlığı olarak işlendiler.”

Demek istediğim, ne sebepleyse “doğruluk”, “hak”, “hukuk”, “adalet” rüzgârı hep Bulgar’dan yana esmeye başladı ki, bunun sonu ne olur?

Halkın içinde bir korku var. Çünkü aralarında yaşadığımız ve kendi soyadları “Sepetçi”, “Samancı”, Çovanov”, “Karakaçanov”, “Cambazov”, “Bokov”, “Çeşmeciev” vs olan bu vatandaşların önce kendilerinin nüfus müdürlüğüne gidip isim değişikliği yapması ve “Bulgar vatandaşına uygun bir isim seçmesi” iyi olur.

Bu teklifi bizden önce DOST partisi Genel Başkanı L. Mestan yaptı. “Siderov” gibi aşırı milliyetçi siyasetçileri isim değiştirerek Bulgarlaşmaya davet etti.

Eski Zara ilinde 850 yer isminin değiştirilmesine Bulgaristan Müslümanları Diyaneti, Bulgaristan Müslümanları Manevi Şura Başkanlığı ve Sofya Baş Müftülü de bir bildiri yayınlayarak sert tepki gösterdiler.

Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) de sert bir bildiriyle tepkisini duyurdu. Kamuoyunda sözü geçen birçok Bulgar aydın demokrat da bu defa olaya tarafsız kalmadılar.

Seçilmesi için oyumuzu verdiğimiz General Radev, Cumhurbaşkanı olarak ağırlığını koymadı. Susmakla yetindi. Her zaman Türk oyuna muhtaç olan Sosyalistler de susuyorlar.

Burada tehlike arz eden nedir?

GERB partisinin milliyetçiliği, ortağı olan üç güya “yurtsever” partinin de faşizan salgın ortamında Eski Zara’da başlayan yeni komplolarının tüm il ve ilçelere yayılması, uygulayamayan vali ve polis şeflerini işten uzaklaştırma tehlikesiyle başkaldırdı. Sinsi planlar hasıraltında yayılıyor. Bulgaristan çapında baskı ve terörün tırmanması bekleniyor.

Demokratik kamuoyu ve etnik çevreden bazı aydınların yazdığı yazılarda, “Bulgar” sözü üzerinde duruldu “karışma, karışıklık” gibi anlamlar taşıdığına işaret edildi. Hele Batı Balkanlar konularında ve Avrupa Birliği üyeliği gibi kandırma tuzakların işletildiği şu dönemde, Bulgarların geçen yüzyıl birkaç defa Makedonya, Sırbistan ve Türkiye’ye girdiği, Romanya’dan Dobruca’yı kopardığı, ülkeden yaşayan bütün azınlıkların isimlerini değiştirdiği, din, dil ve kültürel baskılar hatırlatıldı.

Son yıllarda ve aylarda Bulgar Balkan politikasındaki bazı özellikler üzerinde durulurken şu vurgulamalar dikkati çekti.

  • 2004’ten beri NAT0 üyesi olmasına rağmen, Bulgaristan 2015 yılında ABD füzesavar sistemlerini kendi toprağına almadı. Üsler Romanya’ya taşındı.
  • 2016 yılında Bulgaristan Türkiye, Romanya, Ukrayna ve Gürcistan ile birlikte Karadeniz’de anti-Rusya deniz gücü oluşturulmasına katılmadı. Bulgaristan’ın reddi projeyi gömdü.
  • 2017’de Bulgaristan “MİG 19” savaş uçaklarının Rusya’da onarılması için Moskova ile antlaşma imzaladı. Washington ve NATO kudurdu.
  • 2018’in başında Bulgaristan “skripal” olayında Moskova’dan diplomatlarını çekmedi. NATO ve AB siyasetine ters düşmekten çekinmedi.
  • 4 Haziran 2018’de Bulgaristan meclislisi “Belene” 2 AES inşaatına halk oylamasıyla konan durdurma kararını kaldırdı.

Bunlar vb paralel gelişmeler ile ülkedeki iç saldırılar dikkate alındığında siyaseti izleyenler Bulgar siyasi milliyetçiliğinin gözünün karardığına işaret ediyorlar.

Camilerde, mevlitte, cenazede Türkçe konuşulmasını yasaklayan, ezan okunmasını yasaklamaya yönelik yasa tasarıları, anaokullarında ve okullarda çocuklarımıza süregiden baskı uygulayışı da işlerin iyi gitmediğine kanıtlar sunuyor.

Bu gidişle Bulgar hükümetinin çok yakın bir zamanda, Amerika’dan ve Rusya’da ağır hafriyat makinaları ithal etiğine ve bir köşesinden başlayarak ülke toprağını bir mezar derinliğinde bir uçtan bir uca elemeye başlayışına ve bulunan Müslüman kemikleri toplayıp yakarak külünü Atlantik Okyanusuna savuruşuna şaşmamak gerektir.

Yer isimlerinin değiştirilmesi bir yeni deliliğin henüz başlangıcıdır. Bu işlerde destek buldukça olayların iyice karışacağı gözle gerülüyor. Bu gelişmelerin “dünyada hiçbir ülke ile anlaşamayan Türkiye’nin en büyük dostu olma” perdesi ardında gelişmesi ise gerçekten düşündürücüdür. Bu bir okunmayan gazete yazısı değildir. Bulgaristan Türklerine bir çağrıdır. Kibritimizi kullananlar, ona yeni isim bulamadılar, fakat çöpleri çakmaya devam ediyorlar.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

two × four =