Rafet ULUTURK
Bazı sözler vardır ki kulağa basit bir cümle gibi gelir, ama aslında bir ömrün pusulasıdır.
“Toprağın üstünde onursuzca yaşamaktansa, toprağın altında şereflice yatmak daha iyidir.”
Bu söz, sadece bir meydan okuma değil; insanın kendi vicdanıyla yaptığı en ağır sözleşmedir.
Çünkü mesele nefes almak değil, nasıl yaşadığındır.
Başını eğip sürünerek yaşamak da bir tür hayattır belki… ama adı ömür değildir, adı utançtır.
Bugün hepimiz dilimizle “Rızık Allah’tandır” deriz. Fakat buna gerçekten inanıyor muyuz?
İşimize geldiğinde, menfaatimize dokunmadığında inanır gibi yapıyoruz.
Ama koltuğumuz sallandığında, çıkarımız tehlikeye girdiğinde, küçük bir tehdit karşısında ilk feda ettiğimiz şey onurumuz oluyor. Oysa gerçekten rızkın Allah’tan geldiğine inansaydık; eğilmez, bükülmez, yalana susmaz, haksızlığa ortak olmazdık.
Bir de şu soruyu kendine sormalısın: “Bu dünyadan gittiğinde neyle anılacaksın?”
Geride bıraktığın makam mı kalıcı olacak, bankadaki paran mı, yoksa ardında bıraktığın şerefli izler mi? İnsanı yaşatan, toprağa girdiğinde bile adını diri tutan şey; eserleri, sözleri, yazıları, kitapları ve doğru duruşudur. Yoksa dünyalık ne varsa, sen göçtüğünde ardında çürüyüp gider.
Tarih bize şunu öğretir: Boyun eğmeyenler, şerefini hayatının önüne koyanlar ölümsüzleşmiştir.
Zulme “evet” diyenlerin adı ise çoktan unutulmuştur. Özgürlüğü uğruna darağacına yürüyenler, zalimin karşısında eğilmeyenler, haksızlık karşısında susmayanlar hâlâ yaşıyor.
Çünkü insanı yaşatan sadece nefes değil, onurlu bir mirastır.
Bugün yaşadığımız çağda en büyük tehlike; kolay yolu seçmek, eğilip bükülmek, haksızlığa göz yummaktır. Belki kısa vadede kurtulmuş görünürsün, belki birkaç gün daha koltuğunu korursun.
Ama unutma: Toplumun, tarihin ve en önemlisi vicdanının terazisinden kaçamazsın.
O terazi er ya da geç seni tartar.
Unutma!
Toprağın üstünde nefes alıp sürünmektense,
toprağın altında şereflice yatmak çok daha değerlidir.
Çünkü bu dünya fani…
Ama onur, ömürden daha kalıcıdır.