24 Aralık 1984: Bulgaristan’da Kültürel Soykırımın Kara Sayfası

Murat ULUTÜRK

Tarih, yalnızca zaferlerin ve kahramanlıkların değil, aynı zamanda insanlık adına utanç verici olayların da bir aynasıdır. 24 Aralık 1984, Bulgaristan Türkleri için bu tür utanç dolu tarihlerden biridir. Bu gün, Bulgaristan’daki Türk ve Müslüman topluluklarına yönelik sistematik bir baskının ve asimilasyon politikasının somutlaştığı kara bir dönem olarak hafızalara kazınmıştır.

1980’lerin başlarında, Bulgaristan’da iktidarda olan Todor Jivkov rejimi, ülkedeki Türk nüfusunu eritmek, kimliklerini ve kültürlerini ortadan kaldırmak amacıyla korkunç bir asimilasyon kampanyası başlattı. Resmi olarak “yeniden doğuş süreci” olarak adlandırılan bu politika, gerçekte bir kültürel soykırımdan başka bir şey değildi. Rejim, Türk kökenli Bulgaristan vatandaşlarının isimlerini zorla Bulgar isimleriyle değiştirdi, Türkçe konuşmayı yasakladı ve Türk kültürüne ait her türlü ifade biçimini yok etmeye çalıştı.

Bir Milletin Kimliğine Saldırı

24 Aralık 1984’te başlayan süreç, Bulgaristan’ın Kırcaali, Razgrad ve Şumnu gibi yoğun Türk nüfusunun yaşadığı bölgelerde devlet baskısının artmasıyla tam bir krize dönüştü. Polis ve askeri güçler köylere baskınlar düzenledi, insanların kimlik belgeleri zorla toplandı ve Türkçe isimleri silindi. Bu baskılar, yalnızca isim değişikliğiyle sınırlı kalmadı; aynı zamanda Türklerin dini inançlarına, kültürel geleneklerine ve günlük yaşamlarına yönelik de ciddi kısıtlamalar getirildi. Camiler kapatıldı, dini ibadet yasaklandı ve Türkçe konuşmak bile ağır cezalarla sonuçlanıyordu.

Direniş ve Bedeli

Türk toplumu bu baskılara karşı sessiz kalmadı. İnsanlar, kimliklerini korumak ve asimilasyon politikasına direnmek için mücadele etti. Ancak bu direnişin bedeli ağır oldu. Protestolar kanla bastırıldı, binlerce kişi hapse atıldı, işkence gördü ya da sürgün edildi. Kimi aileler ise çaresizce doğup büyüdükleri toprakları terk ederek Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı.

Kültürel Soykırımın Ardındaki Amaç

Bulgar hükümetinin bu politikalarının ardındaki temel motivasyon, ülkedeki Türk nüfusunu tamamen yok etmek ve Bulgaristan’ı etnik olarak homojen bir devlet haline getirmekti. Ancak bu politikalar, yalnızca bir halkın kimliğini hedef almakla kalmadı; aynı zamanda Balkanlar’daki çokkültürlü yapıyı da derinden yaraladı. İnsanların kimlikleri, inançları ve dilleri üzerindeki bu sistematik saldırı, uluslararası toplumun sessiz kaldığı bir trajedi olarak tarihe geçti.

Tarihten Ders Almak

Bugün, 24 Aralık 1984 tarihini hatırlamak, yalnızca geçmişte yaşanan bu acıları anmak için değil, aynı zamanda benzer olayların bir daha yaşanmaması adına bir ders çıkarmak için önemlidir. Kimliklere, dillere ve kültürlere yapılan saldırılar yalnızca o topluluğu değil, insanlığın ortak değerlerini de hedef alır. Farklılıkların bir tehdit değil, zenginlik olarak görüldüğü bir dünya için bu tür trajedileri unutmamalıyız.

1984 yılının o karanlık günlerini geride bırakmış olabiliriz, ancak Bulgaristan Türklerinin yaşadığı bu büyük travma hâlâ hafızalarda tazedir. Bu nedenle, hem bireysel hem de kolektif olarak bu olayları hatırlamalı, adaletin ve insan haklarının korunması için çaba göstermeye devam etmeliyiz.

Unutmamalıyız ki, insanlık, unuttuğu acıları yeniden yaşamaya mahkumdur. 24 Aralık 1984, bir halkın dirençli ruhunun ve insanlık onurunun unutulmaz bir sembolüdür.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

16 + 17 =