Editörün Köşesi
Tarih: 25 Haziran 2021
Bulgaristan’da bilinçlenme süreci henüz başlıyor.
Varılan ilk sonuç:
omünizmin rengi yoktur mavi ve kırmızı olabilir.
Sosyalizm ise, şekli olmayan bir varlık olup corona virüs gibi sürekli mutasyon değiştirendir.
Demokrasi ve yeni liberalizm Bulgar toplumunda tutmamıştır.
Toplum, kendi içinde derin parçalanmış durumdadır.
Oluşamamış ulusu ise, kıymık kıymık, parça parça edilmiştir.
Bulgaristan Türkleri toplumun orta direği olmaya devam ediyor.
Yazımızın dayanak tezleri:
25 gün çalışan ve 5 Mayıs 2021 tarihinde dağılan, 45. parlamentodan sonra ne olduğunu anlayamayanlar kalabalıktı. Tam o zaman virüs yasakları gevşemiş, uçaklar inip kalkmaya başlamış ve ucuz bileti cebinde olanlar aşısını yaptırıp kaçıyordu. Bu aşıların da neden yapıldığını bilen olmasada aşı kuyrukları devam ediyordu. O günden beri ciddi protesto gösterisi de olmadı. Gece boyu yollarda bağırıp çağıranlar da ortadan kayboldular. Bakanlar Kuruluna yumurta fırlatmaya gerek kalmadı.
Başbakan Boyko Borisov iktidardan itilince huysuz atlar gibi birkaç çifte daha attı ve şimdilik yere serildi. 2009’dan beri iktidar olan bir siyasi güce ayağa kalkması için şimdilik el uzatan da pek olmadı.
12 Mart 2021 ‘da erken seçim hükümeti kuruldu.
Bu hükümetin yüksek mimarı Cumhurbaşkanı Rumen Radev’tir. Başbakan General Stefan Yanev Cumhurbaşkanlığından geldi. Başbakan Yardımcısı ve Bakanlar arasında en güçlü olan İç İşleri Bakanı Boyko Raşkov kolları hemen sıvadı. İstihbarat, aksi istihbarat ve dış istihbarat şeflerinin işlerine son verdi. Polis müdürlerini değiştirdi. Ardından valiler değişti kalan Büyükelçiler ve konsoloslar kaldı. Yani devlet kurumlarının en üst tabakası 11 Temmuz’da yapılacak seçim trendinden indi. İtiraz edenlerin önüne bir sürü kirli iş serildi. İki haftada herkes sustu. Boşalan görevlere en fazla Ordulu ve istihbarattan gelen kadrolar atandı.
Yürütmede temizlik üsten başladı diyebiliriz.
Aslında bu işi 46. Meclisten çıkacak yeni hükümet yapmalıydı. Fakat şeffaf, şerefli, demokratik ortamda, adil ve huzurlu bir seçime yol açmak gerektiğine, damarların ve gözlerin açılmasının zorunlu olduğuna örnekler sunulunca, uyuyanlar da uyandı ve hemen inandı.
Borisov çetesinden gelen ilk tepkilere itiraz örnekleri:
“Covid-19” salgınına karşı emeklilere ayda “50 leva” (25 Avro) verirken, Borisov hükümeti yoksulluğumuzun üzerine çöreklenen 200 haneye ve onları çevreleyen 15 bin kişiye 9 milyar leva dağıtmıştı.
Sorgulama başlatıldı. İkinci, erken seçim hazırlıklarını ve oy satın almayı uzaktan planlayan eski hükümet, geçen yılın sonunda ve bu yolun ilk aylarında GERB firmalarına – yol çökmeleri, köprü ayağı kayması, heyelandan ve kardan selden yol kapanması, baraj duvarı patlaması gibi bir sürü sudan gerekçelerle – 4 milyar leva dağıtmıştır. Ormancılar değiştirilmiş ve GERB kadroları atanmıştır.
Üçüncü olarak, milli çapta yolsuzluklar perdesi biraz daha kaldırıldı ve hükümet hastanesinin organ ticareti yaptığı görüntülendi. Moldova ve Ukrayna’daki Bulgar kolonilerinden gençlerden alınan böbrek ve kara ciğerler İsrail, Yemen, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Dubay gibi ülkelerden sözde “akrabalarına” nakledildiği anlaşıldı. Sahte evraklar ortaya çıkarıldı. Aynı hastaneye hiç uğramamış kişilerin defalarca tedavi gördüğü ve bu hastanenin de Milli Sağlık Kasasını soyduğu belgelendi.
Aynı günlerde 4 Nisan seçimlerinden önce politik muhalefetten 180 kişinin telefon ve ofislerinin mahkeme kararı olmadan dinlendiği açıklandı ve sorgulamalar başladı.
Püskül olarak da eski Kültür Bakanlarından GERB-li Vejdi Raşidov’un yolsuzluk dosyası açıldı ve halk günlerce ballı hikâye dinledi.
Sonunda eski bakan yatağa düştü.
Avrupa Birliği’nden gelen paraların, inşaatla işi olmayan sözde Sofya’yı Varna’ya bağlayan iki yönlü “Hemus” adlı ana yola “bağlı” şirketlere dağıtıldığı belgelendi. 80 milyon leva tırtıklayan haydutların Tuna/Lom kentinden bir balıkçı ortaklığı olduğu anlaşılınca, bir öfke patlaması yaşanmasın gerekçesiyle şimdilik perde kapandı.
Sosyal bilimler Prof. İvo Hristov “Bulgar devleti tamamen çökmüş” demekle yetinirken. Başbakan Yanev, “kontrol edilemeyen bir düzensizlik ve kargaşa içindeyiz” dedi.
Bu gelişmeler seyrinde birçok araştırmacı gazeteci ve yazar, yıllardan beri bildiklerini, yazıp sakladıklarını tezgâha koyup ortamı eğlendirerek yatıştırmaya çalışıyor.
Onlardan biri olan tarihçi İvan Trenev, 22 Haziran 2021 tarihinde “On AİR” TV /Operasyon Tarih/ programına çıkarak, 1975 -1990 yılları arasında (sosyalizm yıllarında) Bulgaristan Halk Cumhuriyetinde yolsuzlukların şimdiki yolsuzluklara kıyasla defalarca daha büyük olduğunu anlatı. Örnek olarak bu iki tarih arasında Sofya uçak limanından İsviçre / Zurich’e 50 ton külçe altın taşındığını iddia etti. Külçelerin İsviçre banka trezorlarına Zanfir Yaşar isminde birinin adına ve imzasına karşı depolandığını, Zanfir Yaşar’ın imzası bulunan bu belgelerin aslında Todor Jivkov adına düzenlendiğini belgelerle kanıtladı. Tarihçi Trenev, kendisinin seslendirdiği bu belgeselde, Todor Jivkov’un Ulah soylarından bir Romen Bayanın 1910 yılında Bulgar Çarı Ferdinand’dan peydahladığını oğlu olduğunu açıkladı. Prens / Çar Ferdinand, Romen Bayanı 1906’da Orhaniye (şimdiki Botevgrat) belediyesinin “Pravets” köyü yakınlarında avlanırken görüp beğenmiş, kızın evlenme niyetlerini bozmuş, hemen Sofya Beylerbeyi konağına işe almış, 4 yıl kullanmış ve hamileliği belli olunca bir çift at, bir at arabası, çiğiz eşyaları ve bir ev parasıyla köyüne geri göndermiştir. Hamile kız bir Roman gençle hemen evlendirilmiş, çocuk doğduktan asıl babası Ferdinand gibi, sahte babası o da çocuğun babalığını kabul etmemiştir.
Sahte baba, Bulgaristan’dan Macaristan’a kaçmış ve geri dönmemiştir. Orhaniye rüştiyesi okul kayıtlarında Todor Jivkov “Yaşarın” ismiyle kayıtlıdır. Bulgaristan’da “İn” takısı “ov” yerine, babasız çocuklarda kullanılan bir soy isim takısıdır. Bununla birlikte tarihçi İvan Tenev’in yaptığı bir ek açıklamada ise, 1887’te Bulgaristan Prensı olan Ferdinand Saks Kobyrg Gotski’nin 1918 yılına kadar kaldığı Bulgaristan’da, oğulları III. Boris, Kiril Predslavski, kızları Evdokiya Bılgarska ve Nadejda adlı 4 çocuğundan başka, babalığına almadığı, Todor Jivkov da aralarında, 20 evladı daha olduğunu duyurdu.
1990’dan sonra yapılan bazı açıklamalarda da, Bulgaristan Devlet Planlama Komitesi Başkanı Kiril Zarev ve Yardımısı Kösev, İsviçre bankalarında T. Jivkov adına her yıl 100 milyon İsviçre Frank’ından fazla para yatırıldığını anlatmışlardır.
Tabii Bulgar medyası bu gerçekleri açıklarken olayın derinlerine inerek 1990’dan sonra bu paraların ve altınların ne olduğunu, yatırım aracı olarak neden kullanılmadığını, T. Jivkov’un kızına ve torunlarına mı kaldığını gün ışığına çıkarılmıyor.
İşte bu gelişmelerin içinde 1948’de dünya hayatı dolan Ferdinand, gözlerini kapamak için başında bekleyen kızlarına vasiyet olarak şöyle demiştir: “Naaşımı Bulgaristan’a defnedin!” Ne var ki Ferdinand’ı toprak kabul etmemiş ve maaşı bir tabut içinde, babası Avgust ve annesi Klimentina’nın mezarının ayakucunda yola çıkmayı 73 yıldan beri Almanya / Koburg’ta bekliyor.
Çöreklenen korku:
Bulgar idarecilerin dış ülkelerden para alıp iade etmeme geleneği Ferdinand’la başlar. O, Bulgaristan tahtına oturur oturmaz Almanya Kayseri Bismark’tan 7 Milyon Alman Altın Markı almıştır. Osmanlı döneminin Sofya’daki “Çardaklı” çiftliğini yıkıp yerine “Vranya” köşkünü kuran Prens Ferdinand Parasını Bulgar Merkez Bankasından almış ve geri çevirmemiştir. Şu olay da ilginçtir son Rusya Çarı II. Nikolay’ı Petersburg’da ziyaret eden Ferdinand, Rus Çarının şahsi hazinesinden 3 Milyon Fransız Frank’ı almış, bu prayı da iade etmemiştir. Bu gelenek git gide Bulgaristan’a yerleşmiş ve devam etmektedir. Bugün Bulgaristan’ın 39 milyar Avro dış borcu var. Covid -19 salgını yaralarını kapatmak için 750 milyarlık Avrupa Birliği Genel Program’da Bulgaristan payına karşılıksız 12 milyar Avro ve uzun vadeli borç olarak da 17 milyar Avro düşüyor ve bu paraları kim alacak kavgası memleketi ikiye bölen temel konu olmuştur.
2020 başından beri ülkedeki kapışmanın özünde olan bu paraları ele geçirme kavgası bulunuyor.
Anlaşılan, Brüksel’den Bulgaristan’a gönderilen yardım ve yatırım paraları direk olarak Merkez Bankasına, ticaret bankalarına, maliye bakanlığına, bakanlıklara veya fonlara gelmiyor, hükümetin bilgisi dahilinde olmak üzere, bazı şirketlerin ya da anonim şirket gruplarının eline geçiyor. Böylece paylaşım devlet dışında oluyor.
Bulgar Merkez Bankası para uzmanlarından Deyan Vasilev’in açıkladığına göre 2021 Haziranı itibarıyla Bulgar bankalarındaki tüzel hesaplarda toplam 100 milyar leva, kişisel tasarruf ve tüketim hesaplarında da 64 milyar leva var. Bu paraların garantili yatırım fonlarına akıtılmasıyla ülke ekonomisinde yeşerme başlayabilir, fakat bu adım atılamıyor, “Bu paraları nereden buldun?” sorusu kapıda bekliyor.
Ülkeye kalın bir korku tabakası yatıyor.
Muhafazakâr ya da solcu, faşist ya da komünist olduklarına bakılmaksızın Bulgar toplumundaki birinci parçalanma Rusofil ve Rusofob bazında olmuş ve oranlaması şöyledir: (Sofya Üniversitesi doçentlerinden, kamuoyunda nüfuslu Dr. Valentin Vasev, Haziran 2021’de çıkan “Üçüncü Felaket” başlıklı eserinden alıntıdır.)
“Bulgar nüfusunun % 82-84’ü bugün de Rusofil’dir. Bulgar nüfusun ancak % 4’ü Rusofob’tur. Fakat bu 2 rakamın dışında Bulgar nüfusun içinde oranları % 15-16 olan ücretli Rusofob bir tabaka da oluşmuştur.” Bulgaristan’daki etnik azınlıkların bu oranlanın neresinde olduğuna ilişkin bilgi verilmiyor. Ahmet Doğan’ın 1990’dan beri ödevi Türkleri “Rusofil” göstermekti. Oysa onlar ne Rusofil, ne de Bulgarcı, her zaman TURAN’cıydı.
Yukarıda işaret edilen büyük paralar toplam sayıları 15 bin kişi olan Bulgarların arasında paylaşılmıştır. Bu dağıtım kaymak tabakadan Rusofiller ve Rusofoblar arasında özel bir denge sağlayarak olmuştur. Zenginleşenler kalın bir kırmızıçizginin iki tarafına yığılmış, ülkenin sol- sağ dengesi oluşmuş ve değişim kilitlenmiştir. Biz şimdi politik, ekonomik ve malı kilitlenme yaşıyoruz. Olayların ayarında, son NATO Karadeniz askeri tatbikatında düşen “MİG -29” Bulgar savaş uçağının Ruslar tarafından düşürüldüğü iddiası, son psikolojik durumu yansıtır. Kara kutu bulundu, ama açılsa da içinde bilgi olmadığı iddiaları yayacak kadar saçma bir durumdayız. Bulgarların ruhunu şöyle çözebiliriz. Sosyalizm yıllarında Sovyetler Birliği Bulgaristan’a parasız 300 adet “MİG – 29” ve “SU-24” savaş uçağı vermişti. Yaralı kuş gibi düşmeye başladılar. Bulgar askeri pilotları 7 gün uçmadı…
“Üçüncü Felaket” eserinde Dr. V. Vasev, Bulgaristan’ın birinci felaketi 1918’den, ikinci felaketi de 1944’ten sonra yaşadığını, fakat şimdikinin çok daha derin ve sarsıcı olduğuna vurgu yapıyor.
Biz Bulgaristan Türkleri 1985’te kan kusarken, bu ay Cenevre gölü etrafında Putin ile Biden arasında görüşmenin yapıldığı sarayda, 19 – 21 Kasım 1985’te M. Gorbaçov ile R. Reygan arasında ilk görüşmeler yapılmış, “Bulgaristan Türklerinin Bulgarlaştırılması zulmü görülmezden gelinmişti.” Olayı insan hakları kantarında çeken Reygan, Batı Dünyasını düşünmeyi bile Bulgarlara zehretmiş ve diktatör Jivkov hükümetinden “görmezden gelme harcı olarak” toplam 25 milyar Amerikan doları koparmayı başarmıştı.
“169 Saat Gazetesinin” 2021 / 19. sayısında başyazar V. Naydenov 16 Haziran’da aynı gölün kenarında ve aynı sarayda yapılan V. Putin J. Biden Cenevre gölbaşı görüşmesinden önce kaleme aldığı yazısına “Biden, Putin’de Bulgaristan’ı teklif ederse” başlığını atmıştı. “Büyükler arasında her türden pazarlıklar mümkündür” diyen Naydenov, Ekim 1944’te “Moskova Konferansında” İngiliz Başbakanı Churchill, Rusya lideri Stalin’e Romanya’nın % 90’ını ve Bulgaristan’ın ise % 75’ini teklif ederek, karşılık olarak ise, Yunanistan’ın % 90’ını ve Macaristan ve Yugoslavya’nın da yarısını istemişti. Sonunda yalnız Yunanistan’la kaldı.
Bir de Sovyet lider Gorbaçov ile ABD Başkanı Buch (baba) arasında 1989 sonunda Malta yakınlarına demirleyen Sovyetler Birliği yolcu gemisi “Maksim Gorki” güvertesinde yapılan görüşmeye de yine Bulgaristan’ın kaderi açısından bir göz atalım. Güvertede imzalanan, ama hala gizli olan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği ile Varşova Antlaşmasının dağılması sonucunu doğuran ikili anlaşmaya göre, Gorbaçov’un sözlü beyanlarına inanılırsa, NATO Almanya’dan Doğu’ya yayılmayacaktı.
Ne var ki 1990 yılında Gorbaçov kendisi ülkesinin NATO’ya alınmasını istedi. 1991 yılında Rusya Başkanı Boris Elsin bu isteği yinelerken, 2001’de V. Putin ABD Başkanı Bill Clington’a “yok böyle bir şey” demiştir. 2004’ten beri Bulgaristan NATO üyesidir, kendi ordusu yoktur, NATO standardı silahlarla henüz donanamamış, eski Rus silahları kullanmaya devam ediyor. Ülkede 4 ABD askeri üssü kurulmuştur. Bulgaristan’a inip kalkan Amerikan askeri uçaklarından hesap kitap sorulmuyor. Bu gelişmelere cevap veren çevreciler Bulgaristan’da “US askeri üslerinin konuşlandığı bölgelerde” turizm ağacını kuruttu. İşgalci Amerikalılar üsler için kira ödemek bir yana, Bulgaristan çeşmelerinden su bile içmiyor.
Bilindiği üzere, Biden Putin görüşmesi olumlu geçti. Ne yazık ki bu görüşmede hangi sorunların ele alınacağını ve ne gibi kararlara varılacağını hiçbir gazeteci bilmiyordu. Görüşme, bir yere kadar olmakla bir Nasreddin Hoca masalını anımsattı.
Adamın biri bir gün Nasreddin Hoca’ya gider ve
- Çok daraldım Hocam, yardım et lütfen, der.
- Hoca, anlatsana, ne oldu! Demeden adam acıklı bir sesle anlatır.
- Ben, eşim, ellerinden öperler çocuklar ve nene ve dedeleri hepimiz bir odada yatıp kalkıp yiyip içiyoruz, çok sıkıştık, bir çare Hocam!
- Keçilerin var mı? diye sorar Hoca ve
- Cevabını alınca, onları da sizin odaya al ve bir hafta sonra genel gel, der Hoca.
Adam bir hafta sonra gelir, yakınır, sızlar, Hoca dinler ve
- İneğin var mı? diye sorar ve olumlu cevap alınca
- İneği de al aranıza, tavsiyesinde bulunur ve bu öğütler her hafta yenilenirken, tavuklar, tavşanlar, koyunlar ve hatta öküz ile manda da aynı odaya sıkışmıştır. Bu defa adam elinde bir iple gelir ve
- Artık dayanamıyorum, kendimi asacağım, haber vermeye geldim Hocam, der.
- Yo ok, olmaz! Günahtır! Der Hoca ve sen şimdi git keçileri odadan çıkar ve gelecek hafta gene gel, der.
- Adam gelecek hafta gelirken yüzü güleç, Allah razı olsun Hocam biraz rahatladık! Diye teşekkür ederken Hoca da,
- İyi ya şimdi de git İneği odadan çıkar, der ve böyle böyle son olarak manda da odadan çıkınca, aile güle güle hiçbir şeyden şikâyet etmeden yaşamaya devam eder…
Biden-Putin Cenevre gölbaşı görüşmesi bu masala çok benzemiyor mu? Amerika 12 yıldan beri Rusya’ya yaptırım üstüne yaptırım uyguluyor. Rus zenginlerin dış ülkelerdeki paralarının yarısı ipotekli. Anlaşılan durum değişti. Biden güleç yüzlü yaşlı rolü üslenmiş ve önce yılların çözülmez problemi olan “Kuzey Akım – 2” gaz boru hattıyla Rusya ve eski Sovyetler Birliği Türk devletlerinden Almanya başka olmak üzere, Batı Avrupa ülkelerine doğal gaz dış satımına izin verdi.
Avrupa’nın geleceği için bu çok önemli bir kazanım. 60’tan fazla Nükleer Elektrik santrali olan Fransa için olmasa da, İkinci Dünya Savaşını kaybeden ve “Nükleer enerji kullanma hakkı olmayan” Almanya, İtalya ve Avusturya gibi yenilmiş ülkeler için bu kaynak olağan üstü önemlidir. Kısacası, Almanya’nın eski kıtada teknolojik öncü olabilmesi için şimdi kullandığı enerjinin % 80’ni kadar ek enerjiye ihtiyacı var. Biden bu “hayrı” yapmakla da yetinmedi, ABD petrol kuyularından bazılarını şimdilik kapattı ve bu da ham petrol fiyatlarını bar el başı 50 US Dolardan 70’e yükseltti ve yine Putin Rusya’sının ekmeğine tereyağı sürdü. Ukrayna’ya askeri yardımı da kesti. Gidişi izliyoruz…
Dönelim Bulgaristan’a!
Olayları neye benzetirsek benzetelim, 2 yıldan beri Bulgaristan İtalya’ya benzemeye başladı. Orada da art arda 5 defa seçim yapılarak toplum arındı ve hükümet kurulabildi ve “şunu yapalım, bunu yapalım!” sloganları yükselmeye başladı. Öyle olsa bile İtalya, İspanya, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde toplumu parçalayan sorunlara çözüm formülü bulunabiliyor, yaralar açık kalmıyor sarılıyor, huzur kapısı açılabiliyor. O ülkeler ve halklar Bulgaristan’dan çok farklıdır. Örneğin İspanya’da 1936’den 1939 Nisanına kadar devam eden İç Savaş’ta sol cepheden 320 bin, Franko Cephesi’nden ise 130 bin kişi öldüğü halde, Madrid’e Milli Uzlaşma Anıtı dikildi. Şehitlerin hepsi İspanya Kahramanıdır!
Dendi. Toplum uzlaştı. Kaynaştı ve birleşti.
140 YIL GEÇMESİNE RAĞMEN UZLAŞMA ANITI YOK
Plevne ve Şipka savaşlarından 142 yıl geçmiş olmasına rağmen ve Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu yıllardan beri mükemmel dostluk etseler de, Bulgaristan’da da barış ve huzur olsun niyetiyle Bulgaristan’ın bir köşesine bir BÜYÜK UZLAŞMA ANIT dikilemedi.
En kötü olan nedir biliyor musunuz?
1985 Martında Razdrad’ın Ayva Altı (Podayva) köyünde isim değiştirmek için Türkler köy spor sahasına toplandıklarında, köy okulu duvarına isimleri yazılmış olan Makedonya’nın “Doyran” savaşına (Bu savaş, 1916, 1917 ve 1918 yıllarında 3 aşamada yürütülmüş ve Bulgaristan Türkleri 9653 şehit vermiştir.) (Birinci Dünya Savaşı esnasında olmuştur bu olay.) Ayva Altı köyünden Türk şehitlerin hepsinin isimleri “Kalaşnik” ateşiyle duvardan indirilmiştir. Bulgar ordusu biz Türkleri Bulgaristan tarihinden silmeye çalışmıştır. Derin yaraları onlar açtılar ve öfke ve kin kapanmadı, kapanmıyor.
Yazılarımızda, Türkler olmadan, bizimle anlaşma yolları açılmadan Bulgaristan ayağa kalkamaz derken neyi düşündüğümüzü ve kastettiğimizi (tütün dışı, hayvancılık dışı) rakamlarla bir daha açıklamak istiyorum.
1970-li ve 80-li yıllarda dış ticaretimizin % 80’si Sovyetler Birliği ile yapılıyordu. Bir defa Türkler inşatçıydık ve her yıl 70 bin bina kuruluyordu. Şimdi 200 binanın çatısı onarılıp kiremidi değiştirilmiyor.
BULGARİSTANIN ÜRETİMLERİ
1988’de 3 923 transformatör üretmiştik, şimdi sıfır.
1989 yılında 32 bin su motoru üretmiştik, şimdi ancak yılda 500 adet.
1945-1990 yılları arasında 1450 gemi yapmıştık şimdi sıfır.
1989’da 25 bin otobüs üretmiştik şimdi sıfır.
1985 yılında 42 milyon 256 bin 951 adet piliz yetiştirmiştik.
2000 yılında 15 milyon, 2020 yılında 9 milyon adet.
Kişi başına 1.5 adet piliç.
1985 yılında 855 bin ton domates üretmiştik,
2000 yılında ancak 121 bin ton.
Türkler çalışırken Bulgaristan nüfusu 2.5 kat artmıştı, şimdi eridi bitti.
Bu işlerin toptan çöküşünün tek nedeni var. Toplumda orta direk yok. Bulgarlar nasıl isterse öyle anlasın. Çingenlere de 2 sözüm var. Bulgar ağacı size meyve ve gölge veremez.
Türklere saldıranlar yüzümüze bakamıyor. Toplum çöküyor.
Toplumda ve mecliste toplumsal diyalog bile başlatılamıyor.
Yuvarlak masalar artık kurulamıyor. Sahte kişilerle kurulmasına gerek yok. TV ekranında eli sopalı mafya sürülerinin bakanlıkları bastığını, “hırsızlık dosyalarının açılmasına olanak vermek istemediklerini, eski başbakan Boyko Borisov’un sorgulanması yolunu kesmeye çalıştıklarını” izliyoruz. Sofya Şehir Mahkemesinden bir yargıç, İsviçre “Kreditanstal” bankasından Bulgar vatandaşlarının hesaplarıyla ilgili bilgi istemiş ve yalnız “Zuricher Kreditanschtal” şubelerinde 200 Bulgar vatandaşının hesabı olduğu ve bunlardan her birinde 1 milyondan fazla İsviçre Frank’ı yattığı bilgisini almıştır. Bu vatandaşların ancak kişisel çıkarları için çalıştığı biliniyor.
BULGARİSTAN’DA ABD VE RUSYA SAVAŞI ŞİDETLENİYOR
Bu bakıma Bulgaristan üzerinden ABD ile Rusya arasında bir savaşın şiddetlendiği ortadadır. Milyonerlerden Delyan Peevski ve Vasil Boşkov’un banka hesapları ve 68 şirketi ve Vergi Dairesi ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan listelerde daha yüzlerce kişi ve tüzel kişinin isimleri, adresleri açıklandı.
Bu yeni bir başlangıçtır. Bu işlerin ne kadar kızışacağı belli olmaz. Bulgaristan gibi ekonomisi ve ticareti felç olmuş bir ülkede 600-700 şirketin birden kapatılmasını düşüne biliyor musunuz?
Bu durumda bankada parası olana “gel de şu işi birlikte yapalım” demek yürek ister. “Magnitski” yaptırım listesinde bir de İlço Jelyazkov ismi geçiyor ki, adam devletten kuvvetli, polis, bakan yardımcısı, denetçi, telefon dinleme ajansı başkanı ve daha neler isterseniz hepsi onda. İlçi Jelyaskov’un yanında Ahmet Doğan’ın “porsiyon dağıtıcılığı” solda sıfır.
AB ile ilgili dalavereler bu adamın elindeymiş ki, iplerini Biden kesti. Olay Enerji Bakanlığı’na uzanıyor. En büyük hırsızlıkların, yolsuzlukların döndüğü bakanlık, rüşvetlerin boy attığı kurumların en büyü. Bulgar enerjisi halen yüzde yüz Rusya’dan geliyor.
Şöyle ki, Balkanların en büyük Kimya tesisi Burgaz / “Neftohim” 20 yıldan beri Bulgar devletine vergi ödemiyor. Son yıllarda yapılan yeni bent ve barajlara fatura edilen çimento 5 defa pahalı ödenmiş. Yeni barajlardan çalışan yok.
Öte yandan Başkan Biden Bulgar vatandaşlığı, kimliği ve pasaportu satılmasına da karşı ve VMRO haydutlarına bağlı devlet içindeki çeteyi de ortaya çıkardı ve yollarını kesti. 13 Temmuz’da yapılacak erken seçimlerden eski başbakan Borisov, Makedon haydutlarının başı Karakaçanov, aşırı sol ırkçı Ataka şefi Siderov, sözde “yurtsever cephe” başı Simyonov’un, mafya ve oligarşi Peevski, Rus ajanı A. Doğan ve daha birçoklarının çekilmesi Amerikan Başkanı Biden’in “Magnitski” yaptırımlarıyla gelen uyarısı ve yeni yaptırımlar geleceği korkusudur.
Bu kadar karışık bir ortamda, toplumun çok derin katlarda güçlü parçalanmışlığı devam ederken, devletin kurumlarının sökülmüş ve çalışmadığı koşullarda ve özellikle de dış baskılar artarken, 11 Temmuz seçimlerinden yapıcı, akılcı ve girişimci, kısa sürede otorite yapabilecek bir parlamento çıkar görüntüsü PEK belirmiyor.
Politik gözlemcilere göre toplumsal diyalog başlatıla bilirse arınma, yenilenme, sadakat yemini verme ve işin başına geçme süreçleri 3-4 yıl sürebilir. Bu arada mecliste güçlü bir grup oluşturarak halkımızın haklarına sahip çıkmak kaçınılmaz olmuştur. Hiçbir kimseden bir şey beklememize gerek yok, birlik olup sorunları kucaklamak, bizden istenen her oya karşı şartlarımızı koşmak ve muzaffer olmak zorundayız. Bu, aslında bir seçimle bilinçlenme sürecidir.
Saygılarımızla,