Bazı tarihler vardır; rakam değildir, kaderdir.
Bazı göçler vardır; sadece yer değişimi değil, kimlik direnişidir.
Ve bazı gençlikler vardır; sadece yaş değil, bir milletin umudu demektir.
29 Mayıs 1989…
Bu tarih, Bulgaristan Türklerinin hafızasında bir yaranın adıdır. 360 bin insanın bir sabah, eşyasız, hazırlıksız, ama en önemlisi gönülsüz şekilde vatan bildiği topraklardan koparıldığı gündür. O trenlere sadece bedenler binmedi; geçmişler, umutlar, mezar taşları ve çocukluklar da bindi.
Ama biz bu tarihi sadece ağlamak için değil, uyanmak için hatırlıyoruz.
Bugün, göç eden o insanların torunları, “sürgünün çocukları” olarak büyüdüler.
Şimdi size sesleniyorum:
Ey genç kardeşim!
Senin deden adını korumak için direndi.
Senin ninen, dilini kaybetmemek için sustu ama susmadı.
Bugün sıra sende.
Artık hatırlamak değil, hatırlatmak zamanı!
Sadece geçmişe ağlamak değil, geleceğe yön vermek zorundasın.
Kaderin ekran başında şekillenmesine izin verme.
Sana çizilmiş değil, senin çizeceğin bir yol var.
Çünkü bir milletin asıl gücü tankı topu değil, uyanmış gençliğidir.
Bu milletin hayalleri senin gözlerinde yeniden can bulacak.
Ama önce bir karar vermelisin:
- Takipçi mi olacaksın, iz bırakan mı?
- Hazıra konan mı, taş üstüne taş koyan mı?
- Unutan mı, hatırlayan mı?
Unutma, tarihin sırtına yazdığı bu emaneti, ancak omuzlayanlar geleceğe taşıyabilir.
Evet, 29 Mayıs bizim için bir acıydı.
Ama seninle birlikte geleceğin adı olabilir.
Çünkü geçmişini sahiplenen bir gençlik, geleceği yöneten bir millettir.
Bugün susma, kalk ayağa.
Sadece izleme, oyun kur.
Geçmiş senden ses bekliyor.
Gelecek seni beklemiyor…
Sen geleceği kuracaksın!
Ve biz biliyoruz ki:
Bir genç uyanırsa, bir millet ayağa kalkar!
Rafet ULUTÜRK
Bir hafızanın, bir millete seslenişiyle…