Enderûn Mektebi, (Osmanlı Türkçesi: اندرون مکتب) Enderun’un II. Murad veya Fâtih Sultan Mehmed dönemlerinde açılmış olduğu şeklinde iki farklı görüş ileri sürülmekteyse de II. Murad zamanında Edirne Sarayı’nda teşkil edildiği, ancak gerçek teşkilâtına Fâtih döneminde kavuştuğu söylenebilir.
Enderûn Mektebi (Özet) : Enderûn-ı Hümâyûn Sultan II. Murat zamanında kurulup, çeşitli değişikliklere uğramakla beraber Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına kadar (1908) varlığını sürdüren saray okuludur. Hristiyan ailelerden devşirilen çocukların zekî ve gösterişlileri saraya alınarak özel bir şekilde yetiştirilirlerdi. Fatih Sultan Mehmet döneminde geliştirilmiştir. Mektep 18. yüzyılda sistemle birlikte bozulmaya başlamış ve 1908 İkinci Meşrutiyetin îlânını tâkip eden günlerde tamâmen kapatılmıştır.
Enderûn Mektebi Nedir
osmanlı sarayında, devlet işlerini görecek olanların sistemli tarzda mükemmel bir tahsile tâbi tutuldukları ve terbiyenin öğretildiği müessese.
sarayın iç kısmı mânâsına gelmekte olup, “enderûn-ı hümâyûn” şeklinde de kullanılırdı. istanbul’un alınmasından sonra fâtih, topkapı sarayını yaptırdı. dört tarafı surlarla çevrili bu saray; değirmenleri, fırınları, bostanları, silah depoları, koğuşları ve mescitleriyle âdetâ bir kasaba idi. mutfaklarında günde yirmi bin kişiye yemek dağıtılıyordu. fâtih, osmanlı devletinin teşkilâtını temelleştirirken, enderûn’u da sağlam esâslara oturttu. meşhur kânûnnâmesin’de enderûn için bâzı maddeler koydu. enderun, fâtih’in büyütmesiyle de kalmadı. osmanlı hudutları büyüdükçe buna paralel olarak saray teşkilâtı da genişletildi. sarayın enderun halkını, devşirme denilen bâzı hıristiyan tebaa çocukları veya harplerde esir alınıp yetiştirilen gençler meydana getirmekteydi. bunlar devşirme kânununa göre sekiz ilâ on sekiz yaşları arasında toplanıp önce edirne sarayı, galata sarayı, ibrâhim paşa sarayı gibi saraylarda tahsil ettirilip, türk-islâm âdet ve geleneklerine göre yetiştirilirdi.
bu saraylarda eğitim gören içoğlanlarından başarılı olanları, belli aralıklarla çıkma denilen usûl ile ihtiyaca göre enderûn mektebine alınır, diğerleri ise kapıkulu süvârî bölüklerine gönderilirdi.
topkapı sarayı enderûn mektebinde, hem devlet adamı veya sanatkâr olmak üzere tahsil ve terbiye gören, hem de çeşitli hizmetlerde bulunan içoğlanları (gılâmân-ı enderûn) altı odaya ayrılmışlardı. aşağıdan yukarıya doğru bu altı oda şunlardır: 1) büyük ve küçük odalar, 2)doğancı koğuşu, 3)seferli odası, 4) kiler, 5)hazîne odası, 6)has oda.
topkapı sarayı içoğlanları dolamalı ve kaftanlı olarak iki sınıf idiler. büyük ve küçük oda gılmanlarına, dolama giydiklerinden dolayı dolamalı, seferli, kiler, hazine ve has oda gılmanlarına da kaftan giydikleri için kaftanlı denilirdi.
enderûn mektebinde ilk müfredât programı; kurân-ı kerîm, ilm-i hâl, tecvit gibi sâdece dînî bilgileri öğreten derslerden ibâretti. ikinci murad zamânında müfredât programları geliştirilip; tefsir, hadis, fıkıh, ferâiz, şiir ve inşâ, hey’et, hendese, coğrafya, ilm-i kelâm, mantık, meânî, bedî’ ve beyân ile hikmet dersleri verilmeye başlandı.
enderûn mekteplerine alınan içoğlanları öncelikle buradaki hazırlık sınıfları olan küçük ve büyük oda gılmanları arasına katılırlardı. buradaki okuma-yazma, özellikle kur’ân-ı kerîm tahsiliyle ilgili derslerdi. buradan doğancı koğuşuna geçen içoğlanları eğitim ve öğretime devâm ederlerdi. doğancı koğuşunun 1675’te kaldırılmasından sonra yüksek tahsilin ilk basamağı seferli odası oldu.
enderûn mektebinde asıl eğitimin başladığı bu odada tetimme medreselerine denk bir eğitim gören içoğlanları, dersleri dışında farsça okumak ve en az bir zanâat, sanat veya fenle (zekâ tesbiti sonunda belirlenen istidâtlarına göre) ilgilenmek zorundaydı. bunlar dışında ata binmek, iyi silâh kullanmak isteyenler, iyi bir silâhşör olarak yetiştirilirlerdi. güzel yazı (hüsn-i hat), cilt sanatı, tezhib, tasvir, mîmârî gibi sanatları öğrenmek isteyenler, şiir, edebiyât ve tıp, matematik, hendese gibi bilimlere ilgi duyanlar da ilgilendikleri alanlarda sarayda görevli bilginlere veya ehl-i hıref-i hassa (sarayda bulunan mesleğinde ehil sanat erbâbı) üstatlarına devâm ederlerdi. bunlar için hükûmetçe zamânın en büyük sanatkâr ve bilim adamları görevlendirilir, saray-ı hümâyûn hocaları ünvânını alan bu üstatlar, haftada bir defâ enderûn mektebine gelirler, öğrenciler tarafından karşılandıktan sonra da o günkü konuyu işlemeye başlarlardı. içoğlanları, aldıkları bu dersle yetinmezler, kendilerinden eski olan oda kıdemlilerinin çevrelerinde dört-altı kişilik gruplar meydana getirerek, kendi kendilerine küme çalışmalarına devâm ederlerdi. böylece yedi-sekiz yıllık bir eğitim ve öğretimi bitiren delikanlılar ya bir üst sınıfa geçerler, ya bir saray görevine tâyin edilirler veya uygun bir subaylıkla saray dışına verilirlerdi. daha sonra sırasıyla kiler ve hazîne odasında eğitim gören gılâmân-ı enderûn en son has oda denilen bölüme gelirlerdi.
has odadakiler enderûn mektebinin elit (en yüksek) kısmı idiler. genç olmalarına rağmen büyük bir mevkiye sâhib olurlardı. burada bulunanlara devrin en yüksek eğitimi ve öğretimi verilirdi. buradaki eğitimin ana hedefi elemanları idârecilik yönünden yetiştirmekti.
has odalılar eski ve acemiliklerine göre dış hizmete çıkarılırlardı. eğer eskilerden ise müteferrikacılık, acemi ise çâşnigirlikle çıkardı. has odalıların sancak beyliği ile çıktıkları da görülürdü.
enderûn’a âit bütün odaların ve koğuşların harfi harfine tatbik edilen nizâmnâmeleri vardı. tertip ve tanzim edilmemiş, kendi hâlinde bırakılmış hiçbir şey yoktu. koğuşlarda disiplin son derece sıkı idi. yatılıp kalkılacak ve dinlenilecek zamanlar da dakika şaşmazdı. has odalılar hâriç, diğer dâire mensupları güneşin doğmasından iki saat önce kalkarlardı. kalkış ve yatış saatleri güneşin doğuş ve yatsı namazının vaktine göre devamlı değişirdi. yatsı namazı cemâatle kılındıktan sonra hemen yatılırdı. bu esaslar doğrultusunda kurulup teşkilâtlanan enderûn-ı hümâyûn mektebi, kuruluşundan îtibâren aşağı yukarı devletin bütün büyük siyâsî ve askerî memurlarını yetiştirdi. bu memurlar, mektepten aldıkları terbiyenin mükemmelliği sâyesinde, osmanlı devletine sadâkât ve hamiyyetleriyle hizmet ettiler.
diğer taraftan enderûn-ı hümâyûn devletin günlük hayâtının en canlı alanı idi. akağalar kapısı önündeki mermer sütunlarla çevrili revakta cülûs-ı hümâyûn, ayak dîvânı, bayramlaşma gibi merâsimler veya olağanüstü toplantılar yapılırdı. harplerde sancak-ı şerîf bu kapı önüne dikilirdi. bâbüssaâde’nin iki kapısı arasında kapıağası dâiresi yer alırdı. burada, iç kapıdan girilince tam karşıda arz odası ve onun arkasında ikinci selim zamânında yaptırılan 12 sütunlu mermer havuz yerine üçüncü ahmed tarafından yaptırılan kütüphâne yer almaktadır. enderûn-ı hümâyûnda ayrıca hazîne-i hümûyûn (iç hazîne, enderûn hazînesi), kiler-i hassa, hazîne kethüdâsı dâiresi, hazîne koğuşu, hırka-i saâdet ve mukaddes emânetleri ihtivâ eden has oda, enderûn ağaları mescidi, pâdişâhın özel mutfağı (kuşhâne) bulunmaktadır. enderûn bölümünde sultan dördüncü murad’ın yaptırdığı bağdat, revan ve kara mustafa paşa köşkü ile mecidiye kasrı da yer almaktadır.
saray teşkilâtının kurulduğu ilk zamanlarda enderûn ricâlinin en büyüğü kapıağası idi. sonraları bâbüssaâde ağası ünvânını alan bu memur, topyekün enderûn memûriyetinin âmiriydi. maiyetinde kapıoğlanı ismiyle otuz-kırk kişi bulunurdu. bunlardan; miftâh ağası, peşkir ağası, şerbet ağası, ibrik ağası diğerlerinin büyüklerindendi ve doğrudan baş ağanın maiyeti sayılırlardı. kapıağası her zaman pâdişâha refâkat ederdi. yalnız pâdişâh seferde ve avda buluduğu zaman yanında bulunmaz, sarayın muhâfazası hizmetini îfâ ederdi. taşra hizmetine verilip saray dışına çıkarıldığı zaman, mısır vâliliğince (16. asır sonlarında) gönderilirdi.
enderûn ağalarının ikincisi hasodabaşı idi. pâdişahın en yakın hizmetini görenler bunun emrindeydi. emri altında hasoda gılmanı ismi verilen içoğlanları vardı. has odabaşı da dâimâ pâdişahla berâber bulunurdu. saraydaki emânât-ı mukaddesenin muhâfazası da has odaya âitti. ayrıca hırka-i saâdetin huzûrunda kur’ân-ı kerîm okurlardı. silahdâr ağa, has oda ağalarının ikincisiydi. sarayda pâdişaha âit kılıç, tüfenk, ok, yay, zırh gibi eşyâları bu ağa muhâfaza ederdi. has oda ağalarının üçüncüsü olan çuhâdâr ağa, alaylarda ata binerek pâdişahın gerisinde gider ve yağmurluğunu taşırdı. has odanın dördüncü ağası olan rikâbdâr ile has oda ağalarının sonuncusu olan tülbend gulâmının vazîfesi, pâdişâhın husûsî eşyâyarını taşımak ve hizmetini görmekti. bu ağalar ve emrindekiler üzerlerine düşen hizmetleri görürlerken, eğitimlerini de aksatmadan devâm ettirirlerdi. bu ağalar saray içi terfilerde sıraya göre birbirilerinin yerine terfi ederler, saray dışına çıktıklarında da vezir pâyesini alırlardı.
enderûn ağalarının üçüncüsü aynı zamanda hazîne-i hümâyûn görevlilerinin reîsi olan hazînedârbaşı idi.
kilercibaşı enderûn ağalarının dördüncüsüydü. pâdişah yemek yerken hizmet-i hümâyûnda bulunur, kilercilere nezâretlerle berâber sofra edevâtını muhâfaza ederdi.
beşincisi sarayağası idi. sarayağası, enderûn-ı hümâyûn nâmını alan, has oda, hazîne, kiler ve seferci odası, doğancı koğuşu ile büyük ve küçük odaların muhâfazasına nezâret ederdi. maiyetinde yine ağalardan kırk nefer bulunurdu.
enderûnda çok sıkı bir intizam vardı. kıdemli olmak büyük bir meziyet teşkil ederdi ve her ağa kendinden eski olana hürmet etmek mecbûriyetinde idi. kânun küçük bir ihmâlkârlığa bile yer vermeden tatbik olunur, en küçük bir disiplinsizliği görülen derhâl saray dışına çıkarılırdı.
enderûn halkı gün doğmadan önce kalkar, abdest alıp topluca sabah namazını kılardı. pâdişah da ekseriyâ sabah namazını enderûn câmiinde edâ ederdi.
enderûnda; kuşlukta, ikindide ve yatsıdan sonra olmak üzere günde üç defâ yemek verilirdi. bu yemekler, ilk zamanlar iki kap iken, zamanla dörde, sonra da altıya çıkmıştı.
enderûnluların elbiseleri hünkâr tarafından tedârik edilirdi. ağalar, başlarına som sırma takke ve takkenin altına iç fesi giyerlerdi. iki kollarının yanından enlice siyâh kadifeden zülüf denen uzun birer alâmet sallandırırlardı. üstlerine, mevsime göre kaftan ve altlarına entâri giyer, bellerine ağır sırma işlemeli, kapaklı kemer takarlardı. pâdişahla dışarı çıktıklarında kalıp işi denilin kavuk giyerler ve bellerine lâhûrî şal sararlardı. eskiler mücevherli bıçak ve hançer takarlardı.
bilhassa ilk kuruluş ve devletin yükselme devrelerinde hakîkî bir mektep vazîfesi gören enderûn’dan, altmış sadrâzam, üç şeyhülislâm, yirmi beş kaptan paşa yetişti. yirminci asrın tanınmış psikologlarından amerikalı terman, enderûn okullarına, alınan talebeler ile ilgili olarak; “zekâ ölçmek, test usûlünü kullanmak ilk olarak osmanlılarda, enderûn’a seçilen talebelerde başladı.” demektedir.
osmanlı orduları viyana’ya kadar gelince, avrupa devletleri çok korku ve telâşa kapıldılar. islâmiyet avrupa’ya yayılıyor, hıristiyanlık yok oluyor diye şaşkına döndüler. osmanlı akınlarını durdurmak için çâreler aradılar, çok uğraştılar. sonunda istanbul’da bulunan ingiliz sefiri müjdeyi gece yarısı şifre ile bildirdi. şifresinde; “buldum, buldum, osmanlıları zaferden zafere ulaştıran sebebi ve bunları durdurmanın çâresini buldum.” diyor ve bulduğu çâreleri şöyle anlatıyordu:
“osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar. hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar. keskin zekâlı çocuklar, seçilerek saraydaki (enderun) denilen mekteplerde, değerli öğretmenler, tarafından okutuluyor, islâm bilgileri, islâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, kuvvetli, başarılı müslüman olarak yetiştiriliyorlar. osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar, sokullular ve köprülüler gibi seçkin siyâset ve idâre adamları, hep böyle yetiştirilen keskin zekâlı çocuklardı. osmanlı akınlarını durdurmak için, bu enderûn mekteplerini ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, osmanlıları fende geri bırakmak lâzımdır.”
devşirme usûlünün kalkmasından sonra, enderûn’a köleler alınmaya başlandı. ancak birçok vezir, asilzâde ve tüccar, şeref bulmak düşüncesi ile çocuklarını enderun’da okutabilmek için köle diye saraya satıyorlardı. bu durum anlaşılınca pâdişahlar, zâdegân takımından gençlerin enderûna kaydedilmesini emrettiler.
ikinci mahmud, yeniçerilerin kaldırılmasıyla başlanan ıslâhât sırasında, enderun’da da hayli değişiklik yaptı. enderûn-ı hümâyûn nezâreti nâmıyla bir nezâret teşkil olundu ve ayrıca mâbeyn-i hümâyûn müşirliği ihdâs edildi. sultan abdülmecîd han zamânında dolmabahçe sarayına nakledilen enderûn’un eski vaziyeti gevşemeye ve bozulmaya başladı. mâbeyn, enderûn’dan ayrıldı. enderun müstahdeminin eski terakkî yolları kapandı. tanzimât ile mekteplerden fen dersleri kaldırılıp enderûnlar da değerini kaybedince, sultan ikinci abdülhamîd han, günün şartlarına uygun orta dereceleri mektepler ve fakülteler açtı.
Osmanlı Saray Okulu Enderun
Sultan II. Murat zamanında kurulup, çeşitli değişikliklere uğramakla beraber Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına kadar (1908) varlığını sürdüren saray okuludur. Hristiyan ailelerden devşirilen çocukların zekî ve gösterişlileri saraya alınarak özel bir şekilde yetiştirilirlerdi. Fatih Sultan Mehmet döneminde geliştirilmiştir.
Enderûn mektebine alınan çocuklara, Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, kelâm gibi dini dersler, edebiyat, inşa (şiir), dil bilgisi, Arapça, Farsça gibi dil ve edebiyat dersleri ve matematik, coğrafya, mantık gibi müsbet ilimler dersleri okutulurdu. Bir taraftan da Osmanlı saray geleneği ve görgüsüyle, protokol kaideleri ve bürokratik işler öğretilirdi. Bunların yanında çeşitli sanat kollarında beceriler kazandırıldığı gibi sportif faaliyetlere de yer verilirdi.
İç oğlanı denilen Enderûn talebesi ortak bir kültürü özümseyerek, saray ve padişah hizmetlerinin yürütülmesini sağlarlar, böylece Osmanlı Devleti’nin sarayda, yönetimde, ordu ve bürokraside ihtiyaç duyulan kadrolarının bir kısmı bu şekilde yetiştirilmiş olurdu. Sarayda kademe kademe yükselerek sancakbeyi rütbesiyle taşrada görev alırlardı.
Osmanlı Devleti, kendinden önceki Türk devletlerine göre daha merkeziyetçi bir yapıya sahiptir. Bu sebepten dolayı kendi kurumlarından yetişmeyen kimselere görev vermemiştir. Bu durum, bazı çevreler tarafından Türkleri dışlamak şeklinde yorumlanmıştır.
Osmanlı bürokrasisi sadece devşirmelerden ibaret değildir. Divan ve taşra teşkilatında da yükselme olup buralar genelde Türklerin hakim oldukları kurumlardır. Esasen Kanunî Devrinden itibaren Türk çocukları da Enderûn Mektebine alınmıştır.
Osmanlı devrinde Türkçenin devlet dili olarak hâkim olmasının bir başka sebebi de Enderûn Mektebi’dir. Enderûn, saray içinde bir okuldur. Sarayda, orduda ve hükûmet işlerinde çalışacak memurları ve hizmetlileri yetiştirmek bu okulun görevi idi. Fatih tarafından açıldığı bilinen bu okula, acemi oğlanlar arasından öğrenci seçilirdi.
Enderunda eğitim dört konu üzerinde toplanmıştı:
- Beden eğitimi
- Uygulamalı saray işleri eğitimi
- Yeteneklerine uygun bir sanat eğitimi
- Teorik olarak islamî bilgiler eğitimi
Enderûndan sadrazamlar, kaptan paşalar, yeniçeri ağaları, eyalet valileri, sancak beyleri, daha başka hizmetler için ünlü kişiler, ayrıca şairler, edipler, ressamlar, mimarlar, müzikçiler, tarihçiler ve daha bunlar gibi medresenin yetiştirmediği bilginler de yetişmiştir.
Askerlik, siyaset ve teknik konuların ağırlıklı olarak okutulduğu Enderûn okulunun temel özelliği, saray içinde bulunması ve bütün derslerin Türkçe okutulmasıdır. Fatih kanunnameleri ve Enderûn mektebinin durumu da gösteriyor ki, Osmanlı devrinde Türkçeye devlet dili olarak gereken önem verilmiştir.
Enderûn mektebinden eğitim ve öğretim sultan II. Mahmud devrine kadar sistemli bir şekilde devam etti. 18. yüzyılın sonlarında devşirme sisteminin bozulmasıyla darbe yiyen okul, 1826’da Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra Asâkîr-i Mansûre-i Muhammediyye ordusu için yetiştirilmesi gereken küçük ve büyük rütbeli subayların büyük bir kısmının Enderûn mektebinden seçilmesi ile sarsıldı.
Daha sonra batı metodları ile harp okullarının açılması ve bunların gitgide çoğalmasıyla mektebin önemi iyice azaldı. Modern eğitimin gittikçe yerleşip yayılması karşısında, Enderûn mektebi de modern eğitimin ilkelerini uygulamaya başladı. Ancak şehirde Türk ve ecnebi olmak üzere çeşitli genel kültür kurumlarının ve meslek okullarının açılması, özellikle Enderûn mektebinden çıkanların, Tanzimât’tan önceki devirde olduğu gibi, devlet görevlerine tâyinlerdeki üstün durumlarını kaybetmeleri, halk arasında özellikle devlet ileri gelenleri katındaki değerini sarstığından bu eğitim yuvası kalkınamadı ve 1908 İkinci Meşrutiyetin îlânını tâkip eden günlerde tamâmen kapatıldı.
Enderunda Okutulan Dersler
[1] Enderun Mektebi’nde eğitim öğretim faaliyetleri bir bütün ve de uygulamalı olarak yapılırdı. Askerlikten diplomasiye, güzel sanatlardan spora kadar her türlü eğitim-öğretim üst düzeyde ve tatbikî/uygulamalı olarak yapılırdı. Bugünkü Japon eğitim sisteminin “uygulama ağırlıklı” eğitim sistemini, yüzyıllar öncesinde Enderun Mektebi’nde başarıyla uygulanmıştır. Eğitim-öğretim, birbirini izleyen yedi odada verilirdi. Odalara “Koğuş” da denilirdi. Öğrenciler sarayda her odanın gereklerini yerine getirirlerdi. Odalardaki eğitim süresi bir ile iki yıl arasında değişirdi.
Enderun’da başarıyı arttıran ve günümüzdeki ideal eğitim anlayışı içinde sayabileceğimiz önemli unsurlar şunlardır:
- Buraya alınacak öğrenciler büyük bir dikkat ve titizlikle seçilirdi.
- Teorik öğrenimin yanı sıra uygulamaya da geniş yer ayrılırdı.
- El becerilerinin kazandırılmasına önem verilirdi.
- Nitelikli ve seçkin öğreticiler (müderris/dânişment) derslere girerdi.
- Zaman/yaş sınırlamasından çok liyakat ve başarı esasına göre sınıf atlanırdı.
- Üst düzey öğrenciler, daha alt düzeydekilere rehberlik yapardı.
- Öğrencilerin beden ve ruh sağlığına aynı derecede özen gösterilirdi.
- Estetik anlayışıyla her bir öğrencinin kişisel yeteneğine göre bir güzel sanatla ilgilenmesi sağlanırdı.
- Bireysel ilgi ve yetenekleri destekleyip geliştirmeğe elverişli esnek bir yapıdaydı.
- Öğrenciler sabah kalkışından yemek saatleri ve akşam yatışına kadar tam bir disiplin içinde düzenli yaşamak zorundaydı.
- Gösterilen en küçük bir başarı dahi ödüllendirilirdi.
- Öğrencilerin başıboşluğunu ve zaman kaybını önlemek için yapılan hatalar değişik şekillerde cezalandırılırdı.
[2] Enderun’da eğitim öğretim şu beş konu üzerinde toplanmıştı:
- Öğrencinin İslamî ilimlerde en iyi şekilde yetişmesi sağlanırdı.
- Dönemin, bütün pozitif ilimleri okutulurdu.
- Saray protokolünü, saray ile ilgili diğer işleri “mefruşat” uygulamalı olarak en iyi şekilde öğrenirlerdi.
- Güzel sanatlarla ilgili eğitim öğretim verilerek “estetik bilgisi”nin gelişmesi amaçlanır; böylece bireyin güzel duygulara, güzel düşüncelere sahip olması sağlanırdı.
- Meslekî eğitim verilerek, bir meslekte uzmanlaşması sağlanırdı.
İslamî İlimler: Kuran-ı Kerim, İlmihal, Tefsir, Hadis, Kelam, Tecvit, Akaid, Arapça ve Farsça, Peygamberler Tarihi, Ferâiz(Miras İlmi).
Müsbet ilimler: Tıp, Heyet(Astronomi), Hendese (Geometri), Cebir(Matematik), Tarih, Coğrafya, Mantık, Hukuk, Hikmet, Türk Dili ve Edebiyatı, Sarf, Nahiv, Bed-i Beyan (Güzel Konuşma), Belagat, Riyaziye(Matematiğin bir dalı), Şiir ve İnşa, Medni(Söz ve Lügat), Hitabet, Maanî(Sözdizimi, Sentaks), Durub-i Mesel(Atasözleri).
Güzel Sanatlar: Musiki, Tezhip, Hüsn-ü Hat, Cilt Sanatı, Mimari, Minyatür., Oymacılık, Kakmacılık.
Beden Eğitimi ve Spor: Binicilik, Kılıç çekme, Gürz, Koşu, Avcılık, Ok atma, Atlama, Mızrak, Çelik-Çomak, Güreş, Meç, Ağırlık kaldırma, Cirit, Şamar Atma.
Meslekî Eğitim: Giyim, deri işlemeciliği, inşaat, kuyumculuk, çeşitli ilaçların ve merhemlerin yapımı gibi.
Bu dersleri alanlarında uzman hocalar ve mesleğinde ehil sanat erbabı üstatlar verirdi. Bu eğitim sistemi sayesinde mezunlar birçok alan hakkında gerekli temel bilgileri öğrenirken, kendi yeteneklerini ve ilgi alanlarını belirleyip o alanlarda uzmanlaşma imkânına da sahip olabiliyordu. Bu mektepte, kapatılana kadar geçen süreçte 63 sadrazam, 3 Şeyhülislam, 23 kaptan-ı derya, çok sayıda Kubbealtı Veziri, Defterdar, Beylerbeyi, Sancakbeyi, Yeniçeri Ağası, Mimar, Nakkaş, Ressam, Minyatür Ustası, Hattat, Mu*inas, Kâtip, İmam, Müezzin, Müverrih, Şair, Âlim, Hanende vb. yetişmiş ve uzun yıllar başarıyla hizmet etmişlerdir.
Enderun Mektebinin Bozulma Nedenleri
[3] Devşirme usulüne aykırı öğrenci alınması, birçok kimsenin şeref bulmak düşüncesiyle, çocuklarını Enderun’da okutmak için köle diye satması; böylece bu okula ehil olmayan yeteneksiz kimselerin alınması, Batı metotları ile eğitim yapan okulların açılması ve bunların gitgide çoğalmasıyla mektebin önemi iyice azaldı. Yine Enderun Mektebi’ndeki eğitim sisteminin asrın gereklerine ve donanımlarına ayak uyduramaması ve özellikle devlet ve saray idaresinin, yeniçeri ağaları ve valide sultanlar tarafından bozulması gibi nedenlerle imparatorluğun başka pek çok müessesesi gibi Enderun’un da disiplini ve eğitimi yozlaşmıştır. Modern eğitimin gittikçe yerleşip yayılması karşısında, Enderun Mektebi’nde de modern eğitimin ilkelerini uygulanmaya başlandı. Ancak, şehirde Türk ve ecnebi olmak üzere çeşitli genel kültür kurumlarının ve meslek okullarının açılması, özellikle Enderun mektebi’nden çıkanların, Tanzimat’tan önceki dönemde olduğu gibi, devlet görevlerine tayinlerdeki üstün durumlarını kaybetmeleri, halk arasında özellikle devlet ileri gelenleri katındaki değerini sarstığından bu eğitim yuvası kalkınamadı ve 1908 İkinci Meşrutiyet’in ilânını takip eden günlerde, 1 Temmuz 1909’da tamamen kapatıldı.