Yeni Bir Yapıştırıcıya İhtiyaç Var

BULTURK 

Yolunu şaşırmış, niyeti bozuk bir bela olarak başımıza sarılan şu korona virüs geçmiş ile geleceğim arasına kırmızıçizgi çekmeye çalışıyor. Okunan gazeteler “omurgamız kırıldı” yazmaktan çekinmiyor. Sözü edilen omurga insanlığın küresel omurgasıdır ki, insan ile insan, geçmiş ile gelecek, insan ile hayvan alemi arasındaki bütünlük ilk kez böylesine feci kopuyor ve parçalar birbirinden uzaklaşıyor, aralarında mücadele ediyor.
İnsanı, toplum ve devletleri esir almaya çalışan salgın, insan dünyasından hayvanlara sıçrıyor, varoluşu tümüyle tehlike altına almış ve sınıyor. Sanki dokuz canlı bir ejderle ölüm kalım savaşıveriyoruz. Devamı 6‘da
Yeni salgın insanları birbirlerinden adaletsizlik ve eşitsizlikten daha sert koparıp uzaklaştırıyor.
26 Mart’ta Avrupa Konseyi (AK) Başkanı Şarl Mishel bir ekranda, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin 27 Başbakanı başka ekranlarda Covid-19 ile ilgili bir video konferans düzenlediler. Bu ülkelerin arasında nüfus oranı olarak en fazla ölüm veren ve ölümcül virüsün 4. dalga ile saldırdığı Bulgaristan’da, başbakanların ortak zekasından “dayanışma” ve “yardımlaşma” sözleri, plan ve programları işitmeyi bekledim. Bizim gibi uç, kenar, yoksul, fakir ülkelere aşı vermeye hevesli olmadıklarını, her koyun kendi bacağından asılır fikrinde olduklarını anlayınca, düş kırıklığı yaşadım. 2007’de girdik AB’ye. Ne yazık ki, zengin ve fakir gibi hep birbirinden koptuk, aramızda bir türlü samimiyet kuramadık. Bu konferansta da açık yüreklilikle konuşulmuyor, ortak topluluk sanki uzak bir hayal, susmaya zorlanıyoruz. Metropol ve koloni grubu oluşmuş ve biz ikincisine itilmişiz. Eşitlik ülküsü nefes alamıyor, harç dağılmış, sen ben, biz siz, Doğulu Batılı gibi saçmalıklar topluluğun birlik ilkelerini parçalıyor, hatta bu ayrımcı düzenin “büyükler” ve “küçükler” ikileminde özel yasakları, kuralları yerleşmiş. Topluluk tabakalara, kitleler sınıflaşmadan içlerinden politik elit çıkmış, demokrasinin yerine kaos ve insan alçaklığı yerleşmiş. Korona virüs bu süreçleri hızlandırmakla birlikte yerleştirerek katılaştırıyor. Yeni yeni anlatılmaya başlayan tarihte her salgından sonra yeni düzen kurulduğu ve inkişaf patlaması yaşandığı masallarından ise tiksiniyorum.
Hem yardım etmiyorlar hem de başınızın çaresine bakın demiyorlar.
AB üyesi olunca aynı ilke ve kuralların hepimizi birleştireceğini ve hayatımızın daha kolay olacağını sanmıştık. Böyle bir şey yok. Nedense yeni ideler hep kalın kitaplarla geliyor. Birkaç aydan beri 25 dile birden çevrilen ve toplulukta yeni kamuoyu oluşturmada işe koşulan Rey Dalio’nun “İlkeler” eseri Bulgarca da çıktı. 576 sayfada yaşam ilkelerimizden hiç birini bulamadım. Hayatımızı körleştiren birkaç tanesini nasıl açıklamış diye özellikle ilgilendim: Bininci AÇGÖZLÜLÜK, ikinci PAYLAŞMA kültürü, üçüncü HAR VURUP HARMAN SAVURMA, dördüncü SABIRSIZLIK, beşincisi KISKANÇLIK, RÜŞVETCİLİK ve ÖTEKİLEŞTİRME. Biz bu ilkeleri bilmezsek, onları yaban ot gibi hayatımızdan atamayız, moral dedikleri öz ahlakımızı topluluğun ortak değerlerine uyumlayamayız. Kimseciklerle yakınlaşmamızın ve birbirimize sarılmamızın yeni ana ilkelerini geliştiremeyiz yani aradığımız açılmaya devam eder. İnsanoğlunun vaktin birinde “1” icat edip saymaya başladığı günlere dönüyoruz. Hayattan tüm edinimler kalkıyor ve elimizdeki telefona yüklenmiş geleceğin iplerine sımsıkı bağlanmış hürriyetle yetinmek zorunda kalacağız.
Meclisin üçte biri yine komünist ajan doluyor.
Değişen dünyada korku yaşamaya devam edecek. Biz Bulgaristan Türkleri için en büyük korku kaynağı olan totaliter komünist dehşet gücü 4 Nisanda seçeceğimiz parlamentoda yerini yine alacak. Üçte bir dengesi bozulmayacak. Korku yaşayacak.
Değişim olması işin şekil ile özü birbirinden ayırmak gerekir. Bulgaristan’da geçmişten kopuş şekilseldir. Seçimlerinde 240 milletvekili sandalyesine oturmak için 5 990 aday yarışıyor. Onların arasında daya yaşlıca olan 2 620’sinin 1990’dan önceki gizli siyasi polis (DS) dosyası olan 84 ajan milletvekili sıfatıyla devletin yasama organına giriyor. Hepsi liste başındadır.
Hak ve Özgürlükler Hareketinden (HÖH-DPS) Ramadan Atalay ve 7 diğer ajan Türkiye Cumhuriyetinden gelecek oylarla 45. Meclise girmek için liste başında bekliyor. En fazla ajan eski komünistlerin yeni BSP partisinde – 15 kişi, Slavı Trıfonov’un “ Var Böyle Bir Halk!” ve Maya Manolova’nın “Diril Bulgaristan!” ve “Kalın Enseliler İktidardan Dışarı!” partileri ile “Volya” – (İrade) partisi de vıcır vıcır ajan dolu. Eski ajanlar, onlar değişmeden toplumsal düzen değişikliği olmayacağını bildiklerinden ötürü, halka bir şeyler anlatmaya çalışanlara gülüyorlar.
Seçim propagandasında bölücülük ve düşmanlık aşılandı.
TV’lerde en fazla konuşma ve kandırma vakti, Bulgaristan’ı 1900’lar kafasıyla yönetmek isteyen faşist-VMRO-BND lideri Kr. Karakaçanov’a, 2017 seçimlerinde otobüslerimizi sınırda sopa ile karşılayan, ırkçıların başı faşist-NFSB partisi lideri Valeri Stoyanov’a, isim değiştirme zulmü savcısı ve DS şefi Atanas Atanasov’a, fakirlere yardımları kesmek ve okul diploması olmayanların seçime katılmalarını yasaklamak isteyen “COD” adlı ırkçı parti lideri D-r Petır Moskov’a ve Sofya parlamentosunu millet meclisi ve senato olmak üzere ikiye bölmeyi ve Cumhurbaşkanını meclisten seçme hayalleri kuran CDC lideri Rumen Hristov’a verildi. Bu grubun bütün konuşmaları anayasa ve yasalara aykırı olduğu gibi, ayırıcı, bölücü ve düşmanlık aşılayan, korku saçan niteliktedir.
Bulgaristan’ın geçmişe bağlı kalmasında hangi ajanlar daha önemli? Meclistekiler mi yoksa vatanımızı Rusya’ya satanlar mı?
Meclisteki (DS) ajanları 84’iken Rusya’nın ülkemizdeki ajanlarının 500 olduğu açıklandı. Meclisteki ajan maaşlarının 6 500 leva iken, Rusya’nın Bulgaristan’daki ajanlarının aylık maaşı 2 000-3 000 leva arasında değişiyor. Rusya Çar’ının Balkanlar Askeri İstihbarat Merkezi Bulgaristan’daki ajanlarına 1820’de maaş vermeye ve Odesa’da ajan eğitimine başlamıştır. 1934-35 yıllarında KGB (Sovyetler Birliği Devlet Güvenlik Komitesi) ve GRU (Sovyetler Birliği Genel Kurmayına bağlı Genel İstihbarat Dairesi) Bulgaristan’da örgüt ağı kurmuştur. Bu iki casusluk örgütü 1944’ten sonra Bulgaristan’a legal yerleşmiştir. 1969 yılında KGB şefi Yüriy Andropow Bulgaristanı ziyareti esnasında şöyle dedi:
“Bulgar Devlet Güvenlik Teşkilatı (DS) Sovyetler Birliği KGB örgütünün bir şubesidir.”
Mart 2021 itibarıyla Bulgaristan’da en büyük konu Askeri İstihbarat Örgütü Başkanı Plamen Studenkov ile yardımcısı Stefan Stefanov’un ve daha 3 yüksek rütbeli subayın Rusya Federasyonuna casusluk suçundan tutuklanmasıdır. Bundan dolayı son 30 yılda Bulgaristan’ın siyasi özünde herhangi önemli bir değişiklik meydana geldiğinden söz edemeyiz.
1990’da başlayan Bulgar “demokratikleşmesinde” totaliter komünist gizli polis ajanları gibi Rusya ajanları da devlet sistemindeki görevlerinden uzaklaştırılamadılar, çünkü bu temizliğin “uluslararası insan hakları anlaşmasına ters düştüğü” öne sürüldü. Sanki insan hakları sözleşmeleri komünist dönem katillerini korumak için vardı. Bulgar devlet görevlilerinin üçte ikisindeki koltuk ve sandalyelerde komünist Bulgar ordusu subayları oturuyor. Bu subaylar bugün Bulgaristan Ordusu, NATO ve Avrupa Birliği sırlarını biliyor.
24 Mart 2021’de Rusya için çalışan 5 Bulgar Subayı tutuklandı ve içeri atıldı. Daha önce de aynı sebepten 4 Rus diplomatı kovulmuştu. Tutuklananlardan biri olan General Angel Katsarov’u tanıyalım: O, Moskova’da “Kliment Voroşilov” Akademisinde eğitim görmüştür. 1994-2001 yılları arasında Bulgar askeri istihbaratını yönetmiş, Genel Kurmayda görev almıştır.
Bu olayların ışığında çıkan seçim sonucu analizlerinde, ya Bulgaristan’ın Batılaşması duracak ya da siyaset Rusya’ya doğru dönecek tahminleri var. Bu ihtimal tutarsa Bulgaristan’daki soğuk savaş dönemi bir 50 yıl daha devam edebilir. Böyle bir gelişmeye zemin hazırlayan, Moskova’nın ağzıyla konuşan Bulgar seçim propagandası uzmanları, “Başınıza bir bela gelse sizi Rusya’dan başka kurtaracak tok. Yok olursunuz. Felaket kapıda” diyorlar. Soru: Rusya’dan kopmadan Bulgaristan Batılaşabilir mi? Demokratikleşe bilir mi?
Putin trafından “Yüksek Hizmet Yıldızı” ile ödüllendirilen Bulgaristan “Vatanı Diriltelim!” partisi Başkanı Nikolay Malinov her hafta TV’ye çıkıp “Rusya’ya ters düşmek, Bulgaristan’ı bitirir” diyor.
Görüldüğü üzer Bulgaristan ile Rusya arasındaki ilişkilerde geçmişi bugüne bağlayan çok derin ipler var.
İlhak etmek, bir parça koparıp, başka bir ana parçaya yapıştırmaktır. Vatanımız için böyle bir tehlike var mı? Ülkemizde halen 4 Amerikan askeri üssü var. Varna ve Burgaz limanlarında yeni 2 Amerikan denizaltı üssü kurulursa, toplam sayıları 6 olacak. Bu üsler, Bulgaristan’ı ABD’ye yakınlaştırsa da ve Washington’a yapıştığımızı sanmıyorum.

Son olaylar Amerikan istihbaratının içimize derin derin sızdığını görebiliyorum. Yaptıklarına “ihanet” dediğimiz Bulgar askeri istihbaratçılarının Ruslarla oyunlarını bozan aslında bizdeki CİA merkezleridir. Bulgar savcılığı Amerika’nın uzattığı sakızı çiğniyor.
“Soğuk Savaş” yıllarında Sovyetler Birliği Bulgaristan’da asker tutmasa da, “Marino Pole” / Plovdiv, “Borovets” / Sofya ve Yambol’a bağlı “Kabile” deki askeri üslerde Moskova füze ve nükleer mühimmat bulunduruyordu. Bunlar “SS 23” füzelerine yüklendiğinde nükleer saldırı gerçekleştirebilirdi. “Varşova Antlaşması” tarafından donatılan Bulgaristan ordusu, Türkiye Cumhuriyetine karşı bir saldırı üssü haline getirilmişti.

Son 31 yılda ülkenin demokratikleştirilmesi ve bir barış kalesi olması için gösterilen büyük çabalara rağmen, 2004’te Bulgaristan’a Türkiye’nin garantörlüğünde NATO’ya alındı ve Batılaşma kapısını açtı. Vatanımızı 2 defa Sovyetler Birliği’ne katmak ve bir daha asla kopmamak üzere Moskova’ya yapıştırma kararı ve hamleleri henüz gerektiği gibi lanetlenmemiştir. Moskova ensemizde solumaya devam ediyor.

Bulgaristan bugün içten içe ikiye üçe parçalanmış durumdadır.

Bu parçaların birbirinden koparılması işten değildir. 2014 Kırım örmeği canlıdır. İstila ettiği ülkeye hemen nükleer başlıklı füzeler yerleştiren Rusya Federasyonu “ne yapabilirler acaba / saldırmayı göze alabilirler mi?” diye beklemeye başlıyor. Karşı taraf nükleer yanıt vermeyince, işgal sürüyor ve ilhak edilen topraklar yeni ana kıtaya iyice yapışsın formülü uygulanır.
Tarihte birkaç defa Rus filosu tarafından bombalanmış olan Varna liman şehri ile Burgaz ve çevresindeki daha fazla yeni Ruslar yaşayan kentler bir gecede işgal edilebilir! Ya da Bulgaristan’ın Karadeniz sayfiye kentlerinin Rus turist dolu olduğu günlerden birinde “Rusya’yı mı istiyorsunuz yoksa ABD’yi mi?” sorusuyla bir anket yapılsa ve “Rusya”yı cevabı alındıktan 2 saat sonra Rusya’nın nükleer savaş gemileri ve nüler başlıklı deniz altılarından birkaçı kıyılarımıza yanaşsa, karşı taraf askeri ve özellikle de nükleer cevap vermediği taktirde, Kırım’ı işgal olayı tekrar etmez mi? Eder! 2050 yılına kadar Bulgaristan Karadeniz kıyısı Rusya’ya giderek yapışır! Bulgaristan’daki Rus istihbaratçılarının üzerinde kafa yordukları ödevlerden birinin bu olduğunu düşünüyorum. Öte yandan ABD yetkilileri sanki şekilsel değişiklik bile istemiyorlar. Bulgar tarihi ruhu egemen Bulgaristan sembollerine geçemiyor ve bu yenilenmede Amerikalılar ilgisizliklerini sürüyor. Örneğin, US savaş uçakları Plovdiv “Graf İgnatiev” askeri hava alanına iniyor. “Graf İgnatiev” bir Rus kontu, milli kahraman Vasil Levski’yi ipe çektiren diplomattır. Varna Askeri Deniz Okulu Makedon Komünist “Nikola Vapsarov” ismini taşıyor. Bulgar Meclisi BKP KM binasının içine monte edildi, Bulgaristan SS 300 savunma sistemi aldı, SU 24 uçaklarını Rusya’da modernize etti bu onları rahatsız etmiyor.
Bulgaristan Türklerinin Bulgar devletinden kopma aşamaları.
Bulgar devletinden kopmamızın maddi ve manevi aşamaları var. Önce zaten hiç kaynaşamadığımızı belirtelim. Çünkü Bulgar devleti, Bulgar halkını Osmanlıdan ve yerli Müslümanlardan koparmak ve Hıristiyan dünyasına bağlamak için kuruldu. Maddi ve manevi kopma bir süreç olarak gelişti ve Bulgar maddi ve manevi kültür alanı yaratma çabaları 142 yıldan beri devam ediyor. Yüzbinlerce evimiz, köyümüz, mahallemiz, kasabamız, cami, mescit, oda, okul, kültür evi, kütüphane, külliye, türbe, kabir taşı, hamam, çeşme, pınarımız kültürel yapımız yıkıldı. Toplam 1 milyondan fazla kardeşimiz göçe zorlandı. Türklüğün tüm maddi ve manevi varlığına göz dikildi. Ufaldıkça eriyip yok olacağımız, boyun eğeceğimiz sanıldı.

Manevi saldırılar daha 1989’da “Bulgarca bilmiyorsunuz, olmaz” saçmalıyla başladı. Camilerin kiliseye dönüştürülmesi veya yıkılması, okullarında kapatılmasıyla başladı. Yük edilmemizin birinci programı 1934’te askeri darbe hükümeti tarafından hazırlandı. Tüm derneklerimiz kapatıldı. Okullarımız 2 700 ‘den 445 kaldı.

1944’ten sonra 2. Aşamaya geçildi, 1946’da tüm okullarımız devletleştirildi. 1956’da yok edilmemizin 2. aşaması planlandı. Aynı yılın sonunda BKP MK Politik Bürosu özel bir karar aldı: “İslam’a inanan Bulgarların milli şuura ulaşması ve politik ve kültürel bakıma yükselmeleri bütün devleti kapsayan olağanüstü önemli bir ödev olarak gündeme alınıyor.”
Bu parti stratejisi gerçekleştirilirken 1962’de Romenlerin isimleri değiştirildi.

1913 ve 1935-1944 kimlik değiştirme saldırılarından sonra 1964’te Pomaklara 3. Saldırı yapıldı ve zulüm sayfası sonuna kadar açıldı, 1972-1975’te isim, din ve kimlik değiştirmekle birlikte aileler parçalandı, sürgün yaşandı, direniş önderleri toplama kamplarında ve hapishanelerde çürütüldü. Zulmün son aşaması da 1984-1989 yılları arasında bir iç savaş şeklinde, bir soykırım denemesi şiddetiyle devletin Türk ahalisinin köy ve kentlerinde amansız bir silahlı saldırı gerçekleştirmesiyle sergilendi. Açılan yaralar o kadar derin, çeki o kadar acıydı ki, Bulgaristan Türkleri ile Bulgarları belki de tarih boyu bir birine bir daha yakınlaştırmayacak kadar uzaklaştırdı.
İki taraf arasında bir daha diyalog kurulamadı. Şu dönem Bulgar devleti Bulgaristan Türklerinin yazılı kültürünü, tarihini ve Türkiye başta olmak üzere, Türk dünyası ve dünya ile bağlarını tamamen koparmaya çalışıyor. Türklere ana dilli ve töreleri, İslam adet, edep ve namusu unutturulunca, geleneklerine göre yaşamalarına olanak tanınmayınca Bulgaristanlı Türklerin kimsesiz kalacağını ve kör cahil, aç ve çaresiz kaldıklarında Hıristiyanlığı kabul etmek zorunda kalacağını kurguluyorlar.
Bulgaristan’ın AB’ye girmesiyle bu sinsi tuzakların kalkacağını düşünen Bulgaristan Türkleri hayal kırıklığına uğradılar. Birliği güçlendirme formülünü bulamayan AB yönetimi ikilim içindedir.
Türkiye devleti ile iyi ilişkiler Bulgaristan Türklerinin durumunun değişmesine yeterli olmuyor. Büyük Türküye kültürü Balkanlara yayılma kapılarını zorlasa da Bulgaristan bakındırdığı Türklerin Bulgar olduğunu iddia etmeye devam ederken” Türk kimliğini tanımıyor ve Türklüğün yeşermesini engelleme yolunda seferber olmuş durumdadır. Bu seçimlerde politik Türk kimliğine saldırılar yoğunlaşmıştır.
Eden kendine edere
1990’ın Mart ayında ABD Dış İşleri Bakanlığı’ndan gelen bir tutanak yazısı, Bulgaristan’da bir Türk Partisi kurulmasını istemişti. İstenen olmuştu. 10 Haziran 1990 meclis seçimlerinde Bulgaristan Türkleri Sofya parlamentosuna girdiler. Meclis grubu kurarak sandalyelerine oturdular. Bu tarihsel bir olaydır. 1878’den sonra 112 sene devam eden amansız bir mücadelenin doruğu ve zaferi olmuştu.
25 Mart 2021’de 44. Halk Meclisi dağılırken düzenlenen törensel toplantıya HÖH-DPS Genel Başkanı yönetiminde milletvekilleri katılmadı. Salona girmemeleri af edilir bir durum değildir. Sofya parlamentosu ile HÖH-DPS parlamenterler grubu arasındaki bağları koparmaya kimsenin hakkı yoktur. Böyle bir hak Moskova ya da Washington tarafından A. Doğan’a da verilmemiştir. Bu kişisel, keyfi ve kör bir tavırdır.
Karadayı’nın ne için böyle hareket ettiğini, iyi biliyoruz. Bulgaristan’dan kovulan, HÖH-DPS üyesi, uluslararası dolandırıcı, rüşvetçi, mafya bozuntusu, kaçak Delyan Peevski’yi savunuyor. O telefonda “benim girmediğim parlamentoya siz de girmeyeceksiniz’” demişmiş. Amerikan yargı organları tarafından 200 milyon Dolar için aranıyor, Avrupa polisi ayağa kalkmış, yerin dibine girse, sihirli biri olsa, yine bulup yakasına yapışılır. “Hey iyi gün dostlarım, benim başıma gelenler, sizin de başınıza gelecek, biz bankaları birlikte soyduk, hadi hazırlanın! Deyivermiş.
Ogün bu gün ne Ahmet Doğan’ın ne de Boyko Borisov’un gözüne uyku giriyor.“Siyam üçlüsü” gibiydiler. Kader birini koparıp aldı. Peevski Dubay’a kaçtı. Acısı büyük. Bir daha birleşmeleri imkansız.
Suyu görmeden paçaları sıvama.
Mustafa Karadayı mektubundan: “Günün en iyi olayı halk meclisinin görev süresinin sona ermesidir. Bu kurumunun acizliği son buldu. Hiçbir hedef gütmeden 11 yıl iktidarda kalmaya son verilmelidir.”
Meclisin lehçesinden şu sözleri kullandı: “basit”, “alçakça”, “aylaklar”, “dişi köpek”, “tahtakurusu.” Yasaların ve yasa değişikliklerinin “Anayasa, yasalar ve Meclis iç tüzüğü çiğnenerek onaylandığına” vurgu yaptı. Devlet bütçesinin başbakana verilen açık çek olduğunu söyledi.
Yüzkarası bir dönemi arkada bıraktık, dedi.
Seçimlere korku ve düşmanlık içinde, bölünmüş ve birbirine düşmüş bir halde, kaba, küstah ve saldırgan meclisin GERB partisinin hademesi durumuna getirildiğini açıkladı. Bu zihniyetle davranan HÖH-DPS partisi meclis içinde arabulucu, denge sağlayan rolünü yitirdiği gibi, seçmenlerle arasındaki ipleri de koparmış bulunuyor. Bu bağlar bir daha kurulamaz. Bulgaristan Türklerine yeni bir parti gerek. 30 yıl hiçbir sorunu çözemeyenler, bundan sonra da sorun çözemezler.
Bulgaristan’daki dağınıklığı toplayacak lider yok.
Aralarında iletişim, diyalog ve yaratıcı girişimcilik olmayan siyasi unsurlar arasında görüş birliğine varılması, işbirliği yapılması nerede görülmüştür? Azınlık hakları konusunda HÖH yönetimi “Cumhuriyetçi Bulgaristan” gölgesinde kaldı. Cumhuriyetçilerin Bildirisinde bir alıntı:
“Bulgaristan’ın aydınlanması ve uyanması azınlık hakları tanınmadan düşünülemez!”
Karadayı’dan, bu seçimlerde “mafya”, “oligarşi”, çalma kapma, halkı aldatma, boyun eğemeyen Türklerin partiden kovulması, halk kültürümüz, en yetenekli gençlerimizi dış ülkelere eğitime gönderme gibi konularda görüş beyan etmesini bekledik.
İçindeki temas dili Bulgarca olan bir Türk partisi yaşayamaz!
İnsanlardan toplum yapan dildir. Biz toplum olamazsak Bulgar toplumuyla ilişki kuramayız. Diyaloğumuz kesilirse siyasetten atılırız. Belki de zamanınız doldu ama farkında değilsinizdir.
Seçimde birlik olma şartı.
Seçime giren 31 parti ve hareketten 14’ü Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) merkezinde toplandı. Seçimde birlik sözleşmesi imzaladılar. Nüfus başına ölümde, fakirlikte, eşitsizlikte, yolsuzlukta ve rüşvette karşı sırt sırta verme kararlılığı yapıştırıcı oldu. Konuşmasına, ekonomimiz, tarım ve kültürel etkinliklerimiz spot etti sözleriyle başlayan BSP Başkanı Kurneliya Ninova şöyle dedi: “Bulgaristan’daki krizle hiç kimse tek başına başa çıkamaz, bugün gerçekleştirdiğimiz değişim yolunda birleşmemiz olağanüstü önemlidir. Şu an korkanlara el uzatalım ve onları korkularından kurtaralım!”
14 partinin ortak görüşündeki öz!
Partiler gösterdiği adaylar halktan kopmuş, sorunlarından uzak kalmış kişilerdir. Bu, adına “demokratik” denen sistem, halka yüz çevirmiş, siyasi elite ve oligarşiye hizmet veriyor. Bulgaristan dolaysız demokrasiye, majoriter (çoğulcu) seçim sistemine ihtiyacı var. Ancak halk milletvekili adayını kendisi gösterdiğinde, yakınlaşma ve kaynaşma olabilir. Ülkemizde dışardan yönlendirilen temsili demokrasi var. Seçmenin heyecanı sönmüş, tövbe etmiş insanlar sorunlardan ve sivil toplumdan uzak kalmış. Halkla elitin yolları ayrılmıştır. 2016’daki halk oylaması sonuçlarının havada kalması seçmenin sandıktan umudunu, hevesini büyük ölçüde kırmıştır.
Bizim toplumda parçaların yapıştırılması mümkün değildir.
Bulgaristan’da 20 kişiden oluşan bir oligarşi grubu var. Onlar bir erk oluştursalar da, aslında bağımsız ve egemen ülkede oligarşi olmaması gerekir. Oligarşi bir sömürge yönetimidir. Toplumu sömüren ve kanını emen oligarşi gücüdür. Bu bakıma A. Doğan bir oligarşidir. Halkla birleşmesi olanaksızdır. Halkı değil dış güçleri temsil eder. Bulgaristan silah gücüyle ele geçirilmiş bir ülke olmaktan fazla, milli çıkarlarına ihanet edilmiş bir ülkedir. Bulgaristan’da oligarşi olabilmek için paralarını dış ülke bankalarına çıkarmak, halkın özgürlük iradesini, şerefini ipotek etmek, eşini ya da çocuklarını dış ülkeye çıkarmak şartı vardır. Bulgaristan’dan her yıl 10 milyar Avro dış ülkeye çıkarılıyor, Batı Bankalarına yatırılıyor, aklanıyor. GERB yönetimindekilerin hepsinin çocukları Batı bankalarında ya da dev ticaret şirketlerindedir. BSP lideri K. Ninova’nin oğlu da 15 bin Avro maaşla Batı Avrupa bankalarından birindedir. Dünya Bankasında bu tip kadrolardan35 kişi çalışıyor vs. Bulgaristan siyasetinin dış ülkelerden yönetildiği ve sömürge niteliğinin ardındaki gerçek budur, çünkü oligarşi bağımsızlık için mücadele etmez.
Ölenlerin dünyası değişiyor, Bulgaristan değişmiyor.
Sağlık Sisteminde Hakların Savunma Merkezi Başkanı D-r Stoyço Katsarov olayı şöyle açıklıyor: “Son 5 yılda vefat edenlerin ortalamasına göre, 2020’de Bulgaristan’da ölenler 18 bin kişi fazladır. Ölüm grafiği pik yaptı. Bizde kalp damardan, kanserden, inmeden vs dünya değiştirenlerin grafiği hafif dalgalıdır, pik yapmaz. Grafikler gerçek durumu yansıtmıyor, çünkü aynı kişilerden 2-3 defa test alınıyor. Bulgaristan’da komünist dönemden kalma yalan yanlış bilgilendirerek halkı manipüle etme devam ediyor.”
Sağlıklı günleri unutmamız isteniyor.
Bulgaristan İlaç Sanayi Bilim Derneği Başkanı Prof. Dr. Georgi Momekov, “Virüsle mücadelemizde kitlesel aşı yapılınca sonuç belirecek” dedi. Aşılar gelmiyor. Demek oluyor ki, dünya sağlık sistemini esir alıp, eski ile yeni arasındaki bağların kesilmesini isteyenler var.” Dedi.
Hiç kimse alnına yazılanı değiştiremez, kaderinden kaçamaz.
Huzurlu günlerde buna inananlarda “kör bir kader” fikri doğuyor, korkuya sığınan insanlar yakınlarından ve dünyadan kopuyor. Birbirine zıt iki yenidünya doğuyor.
Geliştirilen aşılar duruma çare olamadı. Omurgası kırılan insanlık iktidara boyun büktü, dize düştü. 20, yüzyılda kimliklerin değerleri için savaşmıştık, şimdi de bir şeyler yapmamız gerekir ama hepimiz doluya tutulmuş bir karga gibi yorgun ve bitkiniz. Salgın yayılmaya başlayalı Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov 20 milyar leva harcamış, ölü bakımından Avrupa birincisiyiz, hastaneler dolu, son kar da olsa hava sert, yeni seyyar sağlık merkezleri kuruluyor, ilaçlar tükenmek üzere, aşılar gelmiyor…
Yapıştırıcı gerek dediğimde, önce 2 yıldan beri Cumhurbaşkanı Rumen Radev, Başbakan Boyko Borisov ve Parlamento başkanı Tsveta Kayayançeva arasındaki temasın tamamen kopmuş olduğunu, devlet kurumlarında Rusya casusları, mali kaçakçılık yapan gruplar tutuklandığını, toplumun selamlaşmadığını anlatmaya çalıştım. İyi ki seçim sandığının dili ve aklı yok, “bu adamlara oy verilmez” der ve ağızını yapıştırırdı. Bulgarlarla azınlıklar arasında birlik sağlayacak formül de bulunamadı. Yıllar geçiyor.
Dereyi Görmeden Paçaları Sıvama
Atalarımızn dedikleri gibi Etme Bulma Dünyası

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 × 1 =