BULTURK DERNEĞİ OLARAK PARTİLERE DAĞITIM
Bayrampaşa ilçe partilerden başlayarak Tüm Devlet Kurumları ve Siyasi Partilere
Biz; “Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği” BULTÜRK teşkilatı olarak İstanbul’da 2003 yılından bu yana Türkiye – Bulgaristan Devletleri arasında mevcut bulunan siyasi, ekonomik, kültürel, sosyolojik, turizm ve özellikle ticari konularda iki devletin milli çıkarlarına ve dostluk ilişkilerine saygılı, faydalı şekilde çalışmalara devam etmekteyiz.
1990 yılından günümüze kadar geçen süre içerisinde Bulgaristan’da hüküm süren Komünizm rejiminin yıkılarak Bulgaristan Devletinin demokrasi ile tanışması sağlanmış bunun sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile yaşamış olduğu iyi komşuluk ilişkileri sayesinde AB –NATO’ya üyeliği üye ülkeler tarafından kabul edilmiştir.
Ancak:
Türkiye Bulgaristan ilişkilerinin daha güçlü ve ileri seviyede olması gerekirken her iki devlette de yönetiminde bulunan özellikle dış işlerine ait mensupların atamış oldukları temsilci görevlilerin Türkiye – Bulgaristan Devletleri ve vatandaşlarının sorunları ve çözümleri hakkında yetersiz ve bilgisiz oldukları ya da nemelazımcı tavırlarından dolayı ilerleme kaydedemeyip kadük kalmıştır. Balkanlar ve Evlad-ı Fatihanların yaşadıkları tüm coğrafyalarda bulunan devletler ve halkları ile Türkiye ilişkileri ilk önce sınır komşusu olarak Bulgaristan Devletinden başlar.
Zira; İyi komşuluk ve dostluk hatta müttefiklik durumları ve anlaşmaları stratejik yönden Devletlerin bekaları ile ilgili hayati önem taşımaktadır. Patinizin Saygıdeğer yönetim kurulu üyeleri ve seçmenlerini Türkiye – Bulgaristan ilişkileri hakkında doğru ve konuya hâkim olarak sizlere aktarmayı, bilgilendirmeyi BULTÜRK olarak üzerimize vazife bilip partinize ilişikte sunduğumuz Bulgaristan-Türkiye ilişkilerinde ve siyasetinde gördüğümüz sorunlar ve çözümleri hakkındaki görüşlerimizi ihtiva eden raporumuzu gereği için bilgilerinize arz 11. 01.2022
Rafet ULUTÜRK
Bulgaristan Türkleri
Kültür ve Hizmet Derneği
Genel Başkanı
Not : Dağıtım : TÜM DEVLET KURUMLARI VE SİYASİ PARTİ GENEL MERKEZLERİNE
BGSAM ışığında BULTÜRK’e göre olması gereken Türkiye – Bulgaristan ilişkileri hakkında tüm siyasi partilerimiz bilgilendirilmiştir.
1.BULGARİSTAN’IN KISA TARİHİ
Bugünkü Bulgaristan topraklarının bulunduğu bölgenin bilinen ilk yerleşimcileri M.Ö. 7. Bin yıldan itibaren burada bu topraklarda bulunan asıl sahipleri Traklardır. Bölge o dönemden itibaren Traklar, Persler, Keltler ve Makedonlar için bir hâkimiyet mücadelesine sahne olmuştur. M.S. ilk yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetine giren bölge daha sonra devletin ikiye bölünmesi ile Bizans İmparatorluğu’nda kalmıştır.
Göçebe Türk kavimlerinden oldukları tahmin edilen Bulgarların Orta Asya’dan Avrupa’ya yönelen göç dalgalarıyla geldikleri sanılmaktadır. Bulgarlar ilk olarak Karadeniz ile Hazar Denizi arasındaki bölgeye yerleşmiş, ardından 4. ve 5. yüzyılda Kafkasya ve kuzeyine, daha sonra da VII. yüzyılda Avarlara tabi olarak Avrupa’ya yönelmişlerdir. Bölgede ilk Bulgar İmparatorluğu 681 yılında Kağan Asparuh komutasında kurulmuştur. Bulgarlar burada ilk imparatorluklarını kurmuşlardır. 9. yüzyılda devletin iki ana unsuru olan Slavlar ve Bulgarlar giderek bütünleşmiş, yine aynı yüzyılda Hristiyanlığın resmî devlet dini olarak benimsenmesiyle devletin Avrupa’daki konumu pekiştirilmiştir.
Belirli barış dönemleri olmakla birlikte 9 ve 10. yüzyıllar Bulgar İmparatorluğu ile Bizans İmparatorluğu arasında hâkimiyet mücadelelerin yaşandığı ve özellikle ilk dönemler Bulgarların topraklarını genişlettiği dönemler olmuştur. Ancak bu durum 1018 yılında bölgenin tamamen Bizans hâkimiyetine girmesi ile sona ermiş ve bölgedeki Bizans varlığı 1187 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihte bölgede İkinci Bulgar İmparatorluğu kurulurken, 14. yüzyılın ilk yarısından itibaren Rumeli topraklarında başlayan fetihlerle bölge Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altına girmeye başlamış ve 1396 yılında İkinci Bulgar İmparatorluğu tarih sahnesinden tamamen silinmiştir. Bugünkü Bulgaristan topraklarındaki Osmanlı hâkimiyeti resmî olarak 20. yüzyılın başlarına kadar beş asrı aşkın bir süre devam etmiştir. 19. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı idaresinde barış içinde yaşayan Bulgarlar, 1840’lardan itibaren Fransız İhtilali’nin getirdiği ulusçuluk akımının da etkisiyle çeşitli isyanlara kalkışmış ve bağımsızlık sürecinin fitili ateşlenmiştir. 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nin ardından Ruslar İstanbul yakınlarına kadar ilerlerken, Bulgarlar da oluşan bu ortamda Müslümanlara karşı büyük zulümler uygulamış, Müslümanlara ait ibadethane, okul, mezarlık ve kültür varlıkları tahrip edilmiştir.
Savaş sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması ile Tuna Nehri ile Balkanlar arasında özerk bir Bulgar Prensliği kurulmuş, 1908 yılında ise Bulgaristan tam bağımsızlığını ilan etmiştir.
1912 yılındaki Birinci Balkan Savaşı Sonrası
1912 yılındaki Birinci Balkan Savaşı’na elde ettiği büyük kazanımlarla İstanbul yakınlarına kadar ilerleyen Bulgaristan, Balkan devletlerinin kendi aralarındaki paylaşım sorunu sebebiyle ertesi yıl patlak veren İkinci Balkan Savaşı’nda diğer balkan ülkelerine karşı mağlup olmuş ve savaştaki kazanımlarından vazgeçmek zorunda kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda diğer Balkan devletlerinin aksine Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Devleti ile aynı safta yer alan Bulgaristan, İttifak Devletleri’nin savaşı kaybetmesi ile önemli toprak kayıplarına uğrayacağı Neully Antlaşması’nı 27 Kasım 1919’da imzalamak zorunda kalmıştır. 1930’larda İtalya ve Almanya’daki faşist yönetimlerle yakın temas kuran ve Balkan Paktı’na dahil olmayan Bulgaristan, İkinci Dünya Savaşı’na da bu ülkelerin safında girmiş fakat 1944’te Bulgaristan’a savaş ilan eden SSCB, Bulgaristan’a girerek yönetime müdahil olmuştur. Böylece 1946 yılında kurulan Bulgaristan Halk Cumhuriyeti ile ülkede Soğuk Savaş yılları boyunca yaklaşık yarım yüzyıl devam edecek komünist bir rejim tesis edilmiştir. Bu dönemde 1954 yılında Komünist Parti Genel Sekreteri olan, 1962 yılından komünist rejimin son bulduğu 1989 yılına kadar iktidarda kalan Todor Jivkov yönetimi boyunca başta Müslüman Türk azınlık olmak üzere tüm ülke halkı üzerinde büyük zulümler uygulanmıştır. Komünist rejimin son bulması ile Bulgaristan’da demokratik parlamenter sisteme geçilmiştir. Geride kalan yaklaşık 30 yıllık süre içerisinde ülkede her alanda belirgin bir kalkınma ve dışa açılım gözlenmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaklaşık yarım yüzyıl komünist totaliter rejim ile yönetilen Bulgaristan, Soğu Savaş’ın sona ermesi üzerine 1990’da çok partili demokratik siyasî rejime geçiş yapmıştır. Son çeyrek yüzyılda kıta Avrupası ve Batı dünyası ile ilişkilerini güçlendirme yolunda temel bir politika izleyen Bulgaristan, bu çabaların bir neticesi olarak 2004 yılında NATO’ya 2007 yılında da Avrupa Birliği’ne dâhil olmuştur. Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ilişkilerin köklü bir mazisi bulunmaktadır. Henüz 14. yüzyılda Osmanlı hâkimiyetine giren Bulgaristan, 1908 yılındaki tam bağımsızlığına kadar altı asrı aşkın bir süre Osmanlı toprağı olarak kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Bulgaristan Doğu Bloku arasında yer alırken, iki ülke arasındaki ilişkiler, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve ülkede sosyalist rejimin son bulmasının ardından hızla gelişmeye başlamış ve son yıllarda iki ülke dost ve müttefik hale gelmiştir.
Bulgaristan topraklarında İslamiyet’in tarihi 14. Yüzyıla dayanmaktadır. Osmanlı Devleti, yüzyılın ilk yarısından itibaren fetih ve iskân politikalarıyla bu bölgeye yönelmiş, Rumeli ve Balkan toprakları 20. Yüzyılın başlarına kadar devam dönemde Osmanlı Devleti tarafından idare edilirken, bu bölgelerde yer alan pek çok şehir ve kasaba da birer İslam beldesine dönüşmüştür. Ancak 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nin ardından bölgede özerk bir Bulgar prensliğinin kurulmasıyla birlikte bölgedeki Müslüman nüfus Osmanlı topraklarına göç etmeye başlamıştır. Kitlesel göçler 20. Yüzyılda da farklı aralıklarla devam etmiştir.
Bu dönemde başta Sofya olmak üzere, vakıf kültürü açısından Osmanlı topraklarının en zengin bölgelerinden biri olan bu coğrafyadaki binlerce eser de tahrip edilmiştir. Bu kapsamda sayısı 4 bine yaklaşan ve hemen hepsi vakıf eseri olan cami, medrese, çeşme, imaret, kervansaray, okul, köprü, tekke-zaviye, han, hamam ve türbeden günümüze pek az eser ulaşmıştır.
1908 yılında Bulgaristan’ın tam bağımsızlığını kazanmasından sonra bu yeni devletin sınırları içerisinde yaşamlarını sürdüren Müslümanlarsa, özellikle komünist rejim yönetiminde büyük zulümlere maruz kalmıştır. Jivkov yönetiminde uygulanan asimilasyon politikalarıyla Türklerin kendi dillerini konuşmaları yasaklanmış, yüzbinlerce Türkün ismi Bulgar isimleriyle değiştirilmiş, halkın ibadet hakkı engellenmiştir. 1950’li ve 60’lı yıllarda yüzbinlerce Türkün Bulgaristan’ı terk etmek zorunda kalmasının ardından son büyük kitlesel göç devlet zoruyla 1989 yılında gerçekleşmiş, bu tarihte yaklaşık 350 bin kişi Türkiye’ye zorunlu göçe tabi tutulmuş, ancak komünist rejimin yıkılması ile bir kısmı yeniden Bulgaristan’a dönmüştür.
Balkanlar’da Osmanlı Devletinin feci yenilgisiyle sonuçlanan 1877-1878 Osmanlı – Rus savaşı bir dönüm noktası olmuştur.
1877–78, Ruslarla Osmanlının son kez birbirine kıyasıya girdiği zamandır.
Ardından iki imparatorluk da çökmüş ve dağılmıştır. Osmanlıdan doğan devletlerin toplamı 44’tür. Bulgaristan, bu “kardeş-devletçikler ailesine” Yunanistan ve Sırbistan’dan sonra girmiştir. Balkanların göbeğinde, Osmanlı devletinin ve O ZAMANLAR Rumeli Beylerbeyliği topraklarında bulunurdu.
Bulgaristan’ın doğum tarihi 3 Mart 1878’dir.
Rusya İmparatorluğu’nun 1877-1878 Osmanlı topraklarına Tuna nehri üzerinden saldırmasından ve ardından toplanan Berlin Konferansı kararlarıyla Balkanlar medeniyet değişimi yaşamıştır. İslam medeniyetinin Hıristiyan medeniyetiyle yer değiştirmesi gündem oldu.
Hıristiyan dünya görüşüne ve yaşam tarzına hayır diyen Batı Balkanlar’dan Türkler Anadolu’ya dönmeyi seçti. Arnavut, Boşnak, Pomak Müslümanların çoğu orada kaldı. Bulgaristan Türklerinden büyük kısmı göç yolunu seçse de, bugün de Balkan ülkelerinde yaşayan en büyük Türk azınlığını yine Bulgaristan’da biz oluşturuyoruz.
Bunun nedenlerinden biri Osmanlının bir Bulgaristan devleti olması, yani bakın Osmanlının en çok eseri Bulgaristan’da var. Bir de anavatan Türkiye’ye çok yakın olmamız ve aramızda yalnız sınır hattı bulunmasıdır.
Bulgaristan’da değişen pek bir şey yok. Benim gençliğimde, kitapların resimlediği, radyoların anlattığı, gazetelerin yazdığı, tarih ve edebiyat hocaları tarafından bilmemiz istenen ne varsa bugün de az farkla yine aynıdır. Her yıl, milli bayram, 3 Mart’ta “Şipka” tepesine çıkıp 20–30 fesli ve sarıklı askerlerin boynu kılıçla kesilir. Ruslara teşekkür edenler yeni sözler bulmakta zorlanırlar. Biz, Türk olsak da, Bulgaristan Halkı Adına teşekkür edilirken, paketin içindeyiz. Dedelerimizi kıyıp geçen Moskoflara aman ne iyi ettiniz de Osmanlıyı Plevne’de yendiniz, Osman Paşayı Şıpka’dan kovdunuz, Bulgar halkını sözüm ona “esaretten” kurtardınız diye sevinemeyiz. Kendini bilen, dedelerini öldüren katile hiç minnet duyar mı?
Bir bakıma, biz Bulgaristan’da kalan Türk ve Müslümanlar, tamamen çarpık ve iliklerine kadar Osmanlı Türk ve Müslümanlık düşmanlığı dolu bir ruhla oluşan Bulgar kimliği karşısında, hep ezilmişlik hissine kapıldık.
Ancak dirilen Bulgar ulusal kimliğinde asla yerimiz olmadığını anladığımızda Türklük bilinci yeşererek bünyemizde filizlendi. Bizleri sönmüş olan ümmet bilincinden uyandıran Bulgar milli duygusunun kabarmasıdır. Bu 138 yıldan beri devam eden “etki-tepki” şeklinde gelişen iki taraflı bir süreçtir. Ana dil, din, kültür ve tarih ve perspektif olarak tamamen farklı olmamız ve birbirimizin içinde eriyerek bütünleşmemizin mümkün olmaması gerçeği, bu süreci pekiştirmiş ve ulus Bulgar devleti yapısının “çok kültürlü yapılanmayı kabul etmemesi” de kızışan çekişmelerin kopma noktasına taşımıştır.
2.TÜRKİYE BULGARİSTAN İLİŞKİLERİ
Bulgaristan Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapı komşusudur. Bir halk olarak 17. Yüzyılda Osmanlı bağrında mayalanıp uyanarak biçimlendikleri toplumsal ortama ilgileri büyüktür. Tarihsel kültürel geçmişimiz aynı topraklar üzerine bina edilmiştir. Aynı kaldırımlar üzerinde yürümüş, aynı çeşmelerden su içmişiz.
Zahari Stoyanov gibi Bulgar klasiklerin eserlerinde “Bulgar topraklarında Türklere ebediyen yer olacak” sözlerine yer verilmiştir. Bulgar komitalarının başı Vasil Levski, Bulgaristan Cumhuriyetinde kardeşçe beraber yaşayacakları milletler arasında Türkleri birinci yere koymuştur. Bugünkü Bulgaristan Cumhuriyeti 1878 yılında Berlin Konferansı kararlarıyla Osmanlı devletine bağlı bir prenslik olarak kurulmuştur. 1885’te Doğu Rumeli’yi ilhak etmesine de savaş açmamıştır.
1908’de ilan edilen Bulgar Çarlığını ilk tanıyan Osmanlı devleti olmuştur. 1912’de Balkan Birliği kurarak Edirne’ye saldıran ve Çatalca’ya inen Bulgar Ordusu, 1914’ten sonra Birinci Dünya Savaşı ve 1918’de Ruslara karşı Dobruca cephesinde birlikte savaşan Osmanlı orduları Türk ve Bulgar halklarının yakınlığına büyük sayıda örnekler vermiştir.
Bulgaristan iç politikasında Müslümanlarla ilgili siyasetin dalgalı gelişmesine asla seyirci kalmayan Osmanlı devleti ve Mustafa Kemal Atatürk yönetimindeki Türkiye Cumhuriyeti komşusuyla barışçı ve dostane işbirliği ilişkileri geliştirmeye her zaman önem vermiştir.
1990’a kadar Varşova Paktı’nın Türkiye’ye karşı kalesi olan ve 3 500 tank ve Rus SS 23 füzeleri üslendiren Bulgaristan’ın 2004’te NATO’ya alınmasına garantör olan Türkiye’dir. 1990’da derin mali ve ekonomik bunalıma düşen Bulgaristan’a el uzatan, altyapı tesisleri kurulmasına etkin katılan, ağır ve hafif sanayi yatırımları yapan, ikili ticaret hacmini 5 milyar Avroya çıkarak, Edirne’de Bulgar çarşısı açan Türkiye’dir. Bulgaristan’da bir sel faciasında battaniye dağıtan Vidin’de tırın önünde bir kadın çıkıp TV’lerde “BENİM DEVLETİM GELMEDEN BANA ULAŞAN BURSA BELEDİYESİNE TEŞEKKÜR EDERİM” diyordu. Bu atılımlı gelişmeleri sağlım, eğitim, kültür, sanat dallarında izliyoruz.
21. Yüzyıl Bulgar algısında en yakın dost, en güvenilir kimlik ve huzur kalesi Türkiye olacaktır. Daha neler yapılması gerektiğini zaman gösterecektir. Büyükleri bu lafları hiç unutulmamalıdır Bulgaristan’a güneş her zaman Türkiye üzerinden doğummuş ve doğmaya devam edecektir.
Türkiye bir defa Osmanlı devri geleneklerine bağlı kalarak 100 yaşına uzanan Cumhuriyet devrinde de Bulgaristan’la ilişkileri hassas konu olarak görmüş ve özel bir yerde tutmuştur. Bulgar Çarlığını ilk tanıyan Osmanlı devletidir. Birinci Dünya Savaşında Makedonya ve Dobruca Cephesinde iki devlet omuz omuza savaşırken, Bulgaristan Müslümanları da tabyalardaydı ve 9 656 şehit verdi.
1913’te Bulgar devletinin zor kullanarak Pomak Müslümanların yarısını topraklarından kovup diğer yarının da isimlerini değiştirip, dinlerini yasaklayarak hepsini Hıristiyan yapması faciasına diplomatik çözüm bulan Osmanlı’nın Sofya askeri ataşesi Yarbay Mustafa Kemaldir.
20. Yüzyıl boyunca Pomakların Türkleri, Tatarların da isimleri ve Gagavuzların da gelenekleri, tarihsel-kültürel birikimi, halk medeniyeti reddedilip yok edilmeye çalışıldı. Hem monarşi hem de komünist dönemde baskı, terör, zulüm içerikli soykırım denemesi, iş savaş boyutunda Bulgarlaştırma saldırıları kesilmemiş ama 12 defa geri püskürtülebilmiştir. Kuşaktan kuşağa geçen bu sert mücadelede Türkiye devletinin varlığı her bir fert tarafından her zaman ve her yerde hissedilmiştir.
Türkiye devletinin Bulgaristan’a yardımları asla kesilmemiştir. 1990’dan son Bulgaristan ekonomisi ve maliyeti çökünce ilk tüketim ve üretim malı kredisi Ankara’dan geldi. İki taraflı ana yol, tünel, köprü, metro, modern semt, AVM gibi inşatlarda Türk holdingler işe el koydu. Birçok sanayi tesisine Türk şirketleri sahip çıktı. Karma bölgelerde işsizliğin ağır yükünü üslendiler. “Şişe Cam” devinden sonra, “Teklas” Bulgaristan’da 7. sanayi işletmesini kurdu.
2004’te Bulgaristan’da NATO yolunu açan Türkiye devletinin meclis kararıyla verdiği garantidir. 2015 yılından sonra sığınmacı ve ekonomik göç selinin Bulgaristan’ı boğma tehlikesi belirdiğinde, Türkiye yolu kesmiş ve Bulgaristan’ı istiladan korumuştur.
Türkiye’den Belediyeler, STK’lar ve vakıflar Ramazan ve Kurban Bayramlarında her zaman Bulgaristan’da iftar açmış, kurban kesip dağıtmıştır.
Yüzlerde gencimiz Türkiye’de eğitim ve öğretim aldı.
Elektronik çağ olanaklarından yararlanan Türk kültür ve sanatı Bulgaristan’ı adeta esir aldı. Demokrasi yıllarında Türkiye Bulgaristan sınırında Bulgaristan vatandaşları için vizesiz giriş çıkış Edirne’yi Bulgar pazarı şeklinde geliştirdi. Türkiye ekonomisi zor günlerde Bulgaristan’da her haneyi adeta himaye altına almış ve yiyecek giyecek sıkıntısı yaşatmamıştır.
Türkiye bir defa Osmanlı devri geleneklerine bağlı kalarak 100 yaşına uzanan Cumhuriyet devrinde de Bulgaristan’la ilişkileri hassas konu olarak görmüş ve özel bir yerde tutmuştur. Bulgar Çarlığını ilk tanıyan Osmanlı devletidir. Birinci Dünya Savaşında Makedonya ve Dobruca Cephesinde iki devlet omuz omuza savaşırken, Bulgaristan Müslümanları da tabyalardaydı ve 9 656 şehit verdi.
1913’te Bulgar devletinin zor kullanarak Pomak Müslümanların yarısını topraklarından kovup diğer yarının da isimlerini değiştirip, dinlerini yasaklayarak hepsini Hıristiyan yapması faciasına diplomatik çözüm bulan Osmanlı’nın Sofya askeri ataşesi Yarbay Mustafa Kemaldir.
20. Yüzyıl boyunca Pomakların Türkleri, Tatarların da isimleri ve Gagavuzların da gelenekleri, tarihsel-kültürel birikimi, halk medeniyeti reddedilip yok edilmeye çalışıldı. Hem monarşi hem de komünist dönemde baskı, terör, zulüm içerikli soykırım denemesi, iş savaş boyutunda Bulgarlaştırma saldırıları kesilmemiş ama 12 defa geri püskürtülebilmiştir. Kuşaktan kuşağa geçen bu sert mücadelede Türkiye devletinin varlığı her bir fert tarafından her zaman ve her yerde hissedilmiştir.
Türkiye devletinin Bulgaristan’a yardımları asla kesilmemiştir. 1990’dan son Bulgaristan ekonomisi ve maliyeti çökünce ilk tüketim ve üretim malı kredisi Ankara’dan geldi. İki taraflı ana yol, tünel, köprü, metro, modern semt, AVM gibi inşatlarda Türk holdingler işe el koydu. Birçok sanayi tesisine Türk şirketleri sahip çıktı. Karma bölgelerde işsizliğin ağır yükünü üslendiler. “Şişe Cam” devinden sonra, “Teklas” Bulgaristan’da 7. sanayi işletmesini kurdu.
2004’te Bulgaristan’da NATO yolunu açan Türkiye devletinin meclis kararıyla verdiği garantidir. 2015 yılından sonra sığınmacı ve ekonomik göç selinin Bulgaristan’ı boğma tehlikesi belirdiğinde, Türkiye yolu kesmiş ve Bulgaristan’ı istiladan korumuştur.
Türkiye’den Belediyeler, STK’lar ve vakıflar Ramazan ve Kurban Bayramlarında her zaman Bulgaristan’da iftar açmış, kurban kesip dağıtmıştır.
Yüzlerde gencimiz Türkiye’de eğitim ve öğretim aldı.
Elektronik çağ olanaklarından yararlanan Türk kültür ve sanatı Bulgaristan’ı adeta esir aldı. Demokrasi yıllarında Türkiye Bulgaristan sınırında Bulgaristan vatandaşları için vizesiz giriş çıkış Edirne’yi Bulgar pazarı şeklinde geliştirdi. Türkiye ekonomisi zor günlerde Bulgaristan’da her haneyi adeta himaye altına almış ve yiyecek giyecek sıkıntısı yaşatmamıştır.
3.BULGARİSTAN’DA AZINLIKLARIN DURUMU
Bulgaristan’da Türkler, Pomaklar, Romenler, Tatarlar, Müslüman Millet (Çingeneler), Gagavuzlar, Makedonlar, Ulahlar olmak üzere 9 azınlık var. Bunların tüm yöneticileri azınlıkları değişik zamanlarda eritilerek, kimlik yitirerek devletin Bulgarlaştırma makinesine salındı. Müslümanlar kimlik kıyımı makinasını 12 defa durdurduk.
12. defa – 29 Aralık 1989 tarihinde Müslümanlar Sofya Parlamentosunu kuşatınca devletin terör makinası isimlerimizi ve din haklarımızı geri kusmak zorunda kaldı. Dilimiz, anadilde okul hakkımız, kültürel kimlik hakkımız ve azınlık kimliğiyle yaşama haklarımız makinanın içinden çıkaramadık içinde kaldı.
Bu sorunun kısa cevabı şudur: Bulgar devletinin en büyük sorunu azınlık kimliklerinin resmen tanınması sorunudur.
Azınlıkların da en büyük sorunu budur. Bu sorunlar Bulgarların daha öte millileştirilmesini durdurmuştur. Devlet stop etmiştir. 8 Ekim tarihinde yayınlanan Avrupa Konseyi (AK) geçici bildirisi de somut olarak Makedon ve Çingene kimliklerinin tanınması konusuna adanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Konseyi’nin (AİHK) bu konuda Sofya hükümetine uyarıları var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (Strazburg AİHM) Bulgaristan’da vatandaşların ve azınlıkların bireysel ve kolektif hakları azınlık ve milli kimlik haklarıyla ilgili 44 karar aldı. Bulgar yargısı bu kararların hiç birini uygulamadı. Bazıları için tazminat ödediler. Kimse tazminat almak için dava açmamış, yıllarca mücadele etmemiş, hapis yatmamıştı.
Bulgar devleti azınlık kimliklerinin tanınmasında milli güvenlik için tehlike görüyor. Azınlıkların doğru dürüst eğitimle öğrenimli, meslekli, aydın kimlikli yetişmesinde de aynı tehlikeyi görüyor. Azınlıkların kendi dillerini öğrenmesinde, kendi dillerinde rüya görmesinden ve hayat etmesinden bölücülük doğacağından korkuyor.
Bulgaristan’da yaşayan Makedon hapislilerinin “OMO – “İlinden” örgütü Makedon kimliğinin meşrulaşması konusunda Strasburg AİHM’de 6 dava kazandı, ne bireysel ne de ortak Makedon kimliği henüz tanınmadı ve artık Bulgaristan ile Kuzey Makedonya Cumhuriyeti (KMC) arasında bir sorun haline geldi. Bulgaristan Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nde yaşayan Bulgarların milli kimliklerinin ve azınlık haklarının tanınmasında ise direniyor, fakat buna karşılık Bulgaristan’da Makedon yaşadığını kabul etmiyor. Aslında Bulgarlar 1945’te bunu kabul etmişlerdi. Bulgar Bilimler Akademisinde Makedon dilinin bir halkın resmi dili olduğuna ilişkin savunulmuş doktora tezleri dahi var. Eğer sorun çözülemezse, Bulgaristan aralık ayında MKC’nin Avrupa Birliği üyelik dilekçesinin görüşülmeye açılmasına veto koymak istiyor. Kimlik sorunları Bulgaristan’da siyasi, manevi ve kültürel hayatı dondurmuştur, Bulgaristan Türk gençliği de dondurulmuşluğun içindedir. Bizim Bulgaristan’da ana sorunumuz Kimlik sorunumuzdur.
Mahallelerde hiçbir dönem Türk-Bulgar çatışması yaşanmadı. Siyaset her zaman azınlıkları Bulgarlardan ayırdı. Bulgaristan’da sosyalist düzen ekonomi ve manevi olarak çöktü. Sosyalizmin kapitalizmden sonra gelen ve daha üstün olan bir üretim tarzı, medeniyet ve kültür olduğu yalanmış. Faşizmden farkı ise, ancak özel sektörsüz bir toplum olduğunu görmeyen kalmadı.
Biz Bulgaristan Türkleri hem Hitler faşizminin hem de Stalin totalitarizminin tüm zulmünü gördüğümüzden ve üstüne üstelik de soykırım denemesi ve sürekli göç ve parçalanmalardan ezildiğimizden dolayı, bizdeki totalitarizm alaca gölgeli, ayrıca zulüm kokan demokrasiye önce gelişmelere sevindik. Zamanla bu beklentilerimiz söndü, çünkü Bulgarlar da çöp tenekeleri etrafında dolaşmaya başladılar.
En iyi olan Türkiye kapısının açık kalması, gençlerin ekmek teknesini Avrupa Birliği ülkelerine taşıması, NATO üyeliğimiz ve ayrıca Avrupa Birliği’ne alınmamız gibi gelişmeler oldu diyebilirim. Başka bir ifadeyle, aklı başında olan herkes derede kafasını taşlara vura bura ölmek yerine, denizde boğulmak ister. 20. Yüzyılda biz, “bir kaşık suda” boğuluyorduk…
Durumun kökten değişmesi zamanı gelmiştir.
20. yüzyıl süreçleri bugün usulsüzlük ve yolsuzluklar, dolandırıcılık ve rüşvetçilikler olarak devlet bünyesinde devam ediyor.
Sosyalizmin birikimlerini ve son 15 yılda Avrupa Birliği’nden gelen yardım ve yatırım paralarını ele geçiren 200 aile, ülkenin kalkınmasına yatırım yapmak istemiyor. Sosyalizm yıllarında kurulan alt yapı ve endüstrinin çökmesinden sonra hala geleceğini göremeyen halk kâbustadır. Avrupa’da ve Amerika’da okuyup geri dönen ve artık 100 gündür Sofya’da gece gösterileri yaparak hükümetin istifasını, meclisin dağılmasını, başsavcılığın yok olmasını ve parlamenter demokraside köklü reformlar isteyen – yani komünist totalitarizm döneminin tamamen sökülerek süpürülüp sabunlu suyla yıkanmasını isteyen – 6. nesil genç kitlenin hayallerini okumak zor.
Çünkü program açıklamıyorlar. Fakat son yıllarda ülkede oluşan yeni bir olgu var. Bulgaristan’a Batı’dan büyük sayıda yazılım şirketi geldi. Bunlarda 160 bin genç çalışıyor ve maaşları da 6 bin levaya çıkmıştır. Bu gelir ülkemizdeki ortalama emekli maaşından 15 defa yüksektir ve yeni bir üst tabaka oluşmaya başlamıştır. Geleceği bu tabakanın belirlemesini isteyenlerden iktidar, siyaset ve adaleti biz belirleyeceğiz sesleri yükseliyor ve direnişler ısrarlı ve serttir.
Azınlıkların kaderi konusunda kimsenin ağızını bıçak açmıyor.
Eğer son 30 yılda Bulgaristan toplumunun oluştura bildiği ve genç neslim öncülerini birleştiren, en değerli olan buysa, uygulamada şu hususla yüzleşince şaşmamamız gerekir. Yani Z kuşak teknolojik toplumu yeniden biçimlendirip yönetecek çok varlıklı küçük bir zümreye işaret ederken şunları da görebiliyoruz. Bulgar ruhunu kayıtsız koşulsuz kabul etmiş olan, politik isteklerinden, azınlık hayallerinden, seçme ve seçilme hakkından vaz geçmiş ve yalnız yemeden içmeden ve eğlenmeden tatmin olan, hayatı garantili bir sosyal tabakaya var olma hakkı tanınmak isteniyor. Bugün de sosyal yardımlardan yaşayanlara iş gösterilmiyor.
Avrupa Birliği üst aklındaki “jendet toplumu” ya da İstanbul Anlaşmasına göre çok farklı yeni bir deney toplumu oluşturulmasına Bulgaristan seçilmiş olabilir. Olayları izleyenler dünyanın “insan haklarını”, “azınlık haklarını” ve “milli kimlikleri” yok saymaya hazırlandığına işaret ediyorlar.
Bulgaristan, gelecek toplumların deney ülkesi oluyor.
İnsana öyle geliyor ki, sanki ikinci Rusya esaretinde kalmamızı ve Almanya Nazi esaretinin bir asır bilincine varamadığımız gibi, teknoloji devri köleliğini, ülkemizin satıldığını, satılabileceğini, asırların posası gibi fark etmeden yaşamaya zorlanabiliriz. Ne var ki bu kapı henüz açılmadı fakat ilgililerin elleri anahtarlıktadır. Toplumda şimdilik bu yönde bir gelişme var ve yeni önlemlere tepkiler henüz beliriyor. 2019’da Roman çocuklarının okullardan kaçırılıp Norveç’e götürülmesi ve kimliksiz insan tipleri oluşturma olaylarını tepkiler toplumu sarsmıştı. Bu çocukları orada neler yapıldı, duyulanlara göre işkence edilerek onların kanları alınıyormuş bunun doğruluğu nedir bilemiyoruz. Amma Medeniyetin merkezi diye bilinen Avrupa üstünden halı kaldırıldığında galiba dünyada en vahşi ve en acımasız bir yer olduğu görünecek gibi duruyor. Bu gün 30 yılın en iyilerinin en kötülerinin sentezinden yapabildiğim çıkarma ne yazık ki budur. Vatandaşlarıyla birlikte sosyalizm yıllarında pazara çıkarılan ve Sovyetler Birliğine ucuz pahalı teklif edilen memleketimin yeniden tezgâha konacağından korkuyoruz.
4. BULGARİSTANDA TÜRKLER NE İSTİYOR?
Biz, Bulgaristan Türkleri, nüfus olarak 1879’dan beri vatanımızda azınlığız. Bulgaristanlı Müslümanlar kavramının içine Türklerle birlikte, Pomaklar, Tatarlar, Çerkezler ve Çingene-Millet de girer. Ne var ki, biz ne Türkler ne de Müslüman azınlık olarak Bulgaristan içinde, “bölgesel otonomi” anlamında bir “azınlıkta yapılanmayı” hayal bile etmedik. Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) tarafından bugün savunulan milli yapılanma, partinin bugünkü yönetimi tarafından oluşturulmamıştır.
1984-1989 zulüm döneminde Bulgaristan Türkleri 55 illegal, legal ve yarı legal direniş örgütü kurmuştu. Onların dışında hapishanelerde, sürgünde, köy ve şehirlerde ismi konmamış yüzlerce direniş birimi vardı. Bu örgütlenmenin oluşum halindeki gövde ve iradesindeki temel fikirler, Bulgaristan Türklerinin Türk halkının özünden bir parça olduğu, dili Türk, dini İslam, kültürü, gelenekleri, halk bilgeliği, edebiyat ve sanatı Türk olan bir halk topluluğu olduğu, Türk kimliği ile yaşadığı, bu kimliğin asla değiştirilemeyeceği bilinci yer alıyor ve güç topluyordu. Binlerce kişi “ben Türküm!” dediği için hapislere atıldı, işkence gördü, aileler sürgün edildi, çile çekti, aç kaldı, tartaklandı, süründü ama teslim olmadılar.
Türkiye’ye yönelen 360 bin kişiden hiç biri Bulgar toprağında ağlamadı, dimdik yürüdü ve önce anavatan toprağını öptü. Bu direnişlerde parlayan halk irademiz, hak ve özgürlük, demokrasi, adalet ve eşitlik şeklinde biçimlendi. Bu yüksek bilinçle davayı halka indiren direniş örgütünün adı:
İnsan Haklarını Savunan Demokratik Birlik’ti. (Demokratik Lig) İsim değiştirmeye ve Bulgarlaştırmaya karşı mücadele eden ve “Belene” ölüm kampına düşen Türk aydınlar tarafından 1988 yılında sürgünde Mustafa Ömer, Sabri İskender ve Ali Ormanlı tarafından, kurulmuştur. Bu örgüt 1 yılda 3 bin kişilik üye yapan Demokratik Lig yerel örgütlenmesini tamamlamış ve 21 Mayıs 1989’da Sliven ili Yablanovo Belediye merkezinde Bulgaristan Türklerinin İlk Siyasi Partisinin Birinci Milli Kongresini çağırdı. Yöneticileri tutuklanıp sınır dışı edilince kongre yapılamadı.
Bu etkin direniş örgütlerinden biri de “Viyena 89” Dayanışma Örgütüdür. Cebel’i öğretmen Avni Veli tarafından yönetilen direniş örgütü hak ve özgürlükler davamızın dünyaya duyurulmasında olağanüstü büyük rol oynamıştır. Zulüm yıllarında kurulan ve örgütlenen direniş örgütleri yöneticilerinin memleketten kovulmasından sonra boş kalan alanda Bulgar siyasi polisinin gizli ajanı-muhbiri “Sava” ve ayrıca Sovyet istihbaratı KGB’ye de gönül vermiş olan (Ahmet Doğan) boş kalan sahaya “lider” forsuyla çıkmış ve 30 yıldan beri Bulgaristan Türklerini aldatmaya devam ediyor.
Onun yalanlarının birincisi, “Bulgaristan Türkleri’nin Türk milletinden olmayıp, Bulgar kökenli olduğu”; ikincisi ve Türk kimliğimiz olmadığı konusundadır. Onun papagal “aklıyla” geliştirilen “Bulgar Etnik Modeli” diktatör Todor Jivkov’un 1972’den beri geliştirdiği sözüm ona “soya dönüş sürecinin” yeni koşullarda çaktırmadan devamıdır.
70 yıldan beri Türk okulumuz, Kültür evimiz, basın yayın faaliyetimiz, radyo ve TV programlarımız yok.
1984-1989 yılları arasında Bulgaristan Türkleri üzerinde soykırım denemesi uygulandı, 1989 yılında 360 bin vatandaşımız zorla sınır dışı edilerek ırkçı temizlik yapıldı. Bu katillerin cezalandırılmasına engel olan var mıydı kimdi onlar; işte hain Ahmet Doğan ve etrafındaki hainler tayfasıdır. Bunu artık herkes görmeye başladı.
Şunu önemle belirtmemiz yerinde olur. 2020 yılında HÖH partisi 1989-1990 bilincini taşıyan kahramanlar tarafından yönetilmiyor. 1993 yılında halkçı ve milliyetçi Türk kadroların partiden temizlenmesi başlanmıştır. 1996 yılında 10 bin Türk direnişçi, özgürlük militanı HÖH’ten zorla atılmıştır. Bu arada Bulgar istihbaratı “DS” HÖH yönetimi için yeni nesil kadrolar yetiştirmiştir. Onların arasından olup, hain A. Doğan çizgisinden yürümeyen Güner Tahir, Mehmet HOCA, Osman Oktay, Kasim Dal, Lütfi Mestan ve daha birçok belediye örgütlerinde aktif Türk kadro partiden atılmış ve kendilerine politik alanda nefes alma hakkı dahi tanınmamıştır.
1990’da ilk programda parti, Türkçe eğitim ve öğretim, anadilini kullanma, Türk gelenekleriyle yaşama, din özgürlüğü, adalet, demokratikleşme uğruna başkaldırırken, irademiz iki zeytin dalı ile simgelenirken, barış ve bereket istediğini herkese duyurdu. Bulgaristan’a kokan gül demetinde bir gonca hakkı bile alamadı. Çünkü Doğan (DC-KGB) ve çevresi her zaman ve her yerde engel oldu. Kişisel çıkarlarını parti menfaatlerinin üstüne çıkardılar. Para için birbirlerine tabanca çektiler. Bu nedenle 35 yıl önce başlayan mücadelemiz halen devam etmektedir ve 2020 itibarıyla bu Mücadelenin başında BULTÜRK bulunuyor.
5. BULGARİSTAN’IN GELECEĞİ NEREYE GİDİYOR?
Bulgaristan’ın devlet yapısının Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini seçeceğini öngörüyoruz. Hükümette Dış Ülkelerdeki Bulgaristan Vatandaşları Bakanlığı kurulacağını ve Türkiye endüstri işletmelerinin Bulgaristan’a akacağını, Türkiye kültürünün Bulgaristan nüfusunda yeni ortak değerler oluşturacağını. Okulların özelleştirileceğini ve eğitim ve öğretimde dil sorunlarının böylece çözüleceğini, Bulgarlar Avrupa Birliği ülkelerine kaydıkça azınlıkların yerel yönetimleri bütünsel ele geçireceğini. Gelecekte Türkiye’nin et, sebze ve meyve ihtiyaçlarının karşılanmasında Bulgaristan tarımının çok önemli bir rol oynayacağını bu günden görüyoruz. Bulgaristan sanayi işletmelerinde üretim dili olarak Türk dilinin yerleşeceğini vs düşünüyoruz.
Barışçı, kardeşlerimin tüm haklarını elde ettiği, komşuluk kapılarının yeniden açıldığı, çocuklarımızın Türk okullarında okuduğu, yaşlıların sabah kahvesini içerken sohbetlerine Türkçemizle devam ettiği, geleneklerimizle yaşadığımız, edebiyat ve sanatımızın serpilip açtığı herkesin mutlu olduğu bir vatan istiyoruz.
Artık kafalarımızı kaldırıp ileriye bakmak gerekir.
Büyük ve Güçlü Türkiye dünyaya yeni güneş gibi doğuyor.
Dünyayı yönetmek için öyle çok çok bir şeylere gerek yok. Bunu atalarımız zamanında yapmış biz neden yapamayalım. Atalarımız dünyayı ahlakla, dürüstlükle hak ve adaletle yönetmişlerdir. Başkalarının başaramadığını başarıp sadece Balkanlarda 600 yıl yönetimde kaldılar. Biz Türkler şunu çok iyi biliyoruz adalet yoksa barış da yok.
Türkiye yıllardır barış ve adaleti dünyanın dört bir yanına taşımak için çalışıyor ve artık bunun sonuna çok yaklaşmıştır. Gençlere seslenmek isterim “Değerli gençler şunu çok iyi biliniz Sizler hayalleriniz kadar güçlüsünüzdür.
Hayal etmeyi öğrenmelisiniz ve bu hayalin 100 yıl -500 yıl sonrası için olsun fark etmez. Hayalleriniz ne kadar erişilmez ise o kadar güçlüsünüz. Adalet insana hak ettikleri şekilde hükmetmektir”.
Hayatta en önemli şey “Hatalı olmak değil, hatalardan ders almaktır. Yanlışlardan korkmayın, yaptığınız her işin insanlığa faydası olacağını düşünerek yapınız.”
6. BULGARİSTAN’DA TÜRKLERİ ve KÜLTÜRÜNÜ YOK ETME ÇABASI
Eski bir Roma kültür merkezi olan “Serdika”, Osmanlı dönemini Sofya (bilgelik) ismiyle yaşamıştır. 1878’den önce Osmanlı’ya Beylerbeyliği de yapan şehirde 29 Türk Mahallesi, 39 cami, 4 büyük hamam, 12 köprüsü 2 medrese, her mahallede ilkokul olduğu bilinir. Günümüzde neredeyse 1.5 milyon nüfuslu şehrin 6 mezarlığı varken, o zaman da 3 kabristanlığı varmış ve Müslüman merhumlar Beyler Beyliği’nin güneyindeki günümüz parlamento binasının yerinde defnediliyormuş. Plevne Savaşı olarak da bilinen 1877-78 Osmanlı Rusya İmparatorluklar arası savaştan ve Sofya’nın yeni Prensliğin başkenti ilan edilmesinden sonra, ilk toplantılarını Tırnova şehrindeki Kaymakam Konağında yapan Bulgar Meclisi’nin Sofya’ya taşınması ve meclis binası kurulması kararlaştırılmıştır. 1882 yılında başlayan inşaat 2 metre derin kazılan ve harfi yatı “İskır” ırmağı boyuna taşınan Müslüman mezarlığında, bugünkü şeklini almıştır. Halen Sofya’da yeni Halk Meclisi kurulmuş ve tarihi meclis binası sanat müzesi olarak kullanılacaktır.
Tuna nehri üzerindeki “Persin” adasında bulunan “Belene” toplama kampı 1949’da açılmıştır. Siyasi tutuklular için düzenlenen bu kampta, 1953 yılına kadar toprakların kooperatifleştirilmesine başkaldıran büyük sayıda Dobruca ve Deliorman Türkü de kalmıştır.
Bir süre kapalı kaldıktan sonra 1972’de yeniden açılan “Belene” kampına Pomaklar, 1984’ten sonra da Türkler kapanmıştır. Türk adlarıyla içeri atılan Müslümanların isimleri bu adada zorla değiştirilmiştir. Adaya düşenlerin toplam sayısının 2 binden fazla olduğu söylense de, “DV” resmi gazetede bu rakam 517 Türk olarak, Bulgarca isimleriyle verilmiştir. “Ölüm Adası” olarak bilinen “Belene” çekileri 41 kitapta anlatılmıştır. Yazar Azizoğlu Aziz, Türk tutuklulardan bazılarının Türkiye’deki şekliyle isim ve soy isim olarak fotoğraf altında verirken, Bulgar yazar Petko Ogoyski orada tanıştığı Türkleri Türk isimleriyle anlatmıştır. Son yıllarda, Katolik Papaz Pavlo Kontezi girişimiyle 1944-1989 komünist dönem kurbanlarının aziz hatırasını ebediyen yaşatmak amacıyla “Belene Adası Anıt Parkı” oluşturma çabaları sürüyor.
Burada dikilecek olan anıt levhasında kampta kalanların isimleri yazılacaktır. İlk tasarımlarında 1949’dan sonra ilk dönem kalan Türklerin öz isimleri dikkati çekerken, 1972’den ve özellikle 1984’ten sonra buraya kapanan Türklerin değiştirilmiş olan isimlerinin levhada belirdiği dikkati çekmiştir.
2007’de Avrupa Birliğine üye olan Bulgaristan, hapishane ve toplama kampı dosyalarını açma yükümlülüğü üstlendi. Ne yazık ki bu yapılmadı. Yeni yeni öğrenildiğine göre 1990’da sözü edilen dosyalar, İç İşleri ve istihbarat arşivi ile birlikte Moskova’ya taşınmış ve belgelerin aslı geri verilmemektedir.
Kırca Ali Saat Kulesinde totaliter dönemden beri saat başı çalan bir müzikal çağrı var. Bu melodinin güftesindeki sözlerin bir dörtlüğünü vermekle yetiniyorum, yorumunu siz kendiniz yapabilirsiniz: Bu gün her saat eski Rus-Türk harbinde okunan marşlar her saat ayrı ayrı sadece müzikleri çalınmaktadır. Bundan daha kötü ne olabilir ki. Bunu kabul eden bir Türk Müslüman varsa çıksın söylesin. Amma bunu kabul eden HÖH yöneticileri hariç onların zamanı geldiğinde hep birlikte göreceksiniz insanlarımıza selam verebilecekler mi, az kaldı azda sabır.
Yılan henüz küçük iken, / Gelin toplanalım!
Başını ayaklarımızla ezelim, / özgürüz diyelim!
Sözü ezilen “yılan” Türklerdir. Her gün 24 defa tekrar ediyor. Halkımız sabırlı. Buna sinir mi dayanır?
Bulgaristan Türkleri kin ve öfke yüklü bir topluluk değildir. Buraya göç ederken, tertemiz, içimiz dışımız ak pak geldik. Bulgar devletinin hicran ve zehrini, zulmünü orada bıraktık. Anavatanımızda hür ve mutluyuz. Yıllarca oyalandığımızın, aldatıldığımızın, kandırıldığımızın ve sömürüldüğümüzün farkına vardık ve burada soydaşlarımda yeni bilinç de oluştu. Biz Bulgar halkına düşman değiliz. Bulgar soyu Orta Asya’dan yol arkadaşımızdır. Zor dönemlerden geçmiş, tarihinde 7 defa kırılmış, asırlarca devletsiz kalmıştır. Bulgar kimliği ve bilinciyle uyanışları Osmanlı bağrında birlikte yaşadığımız topraklar üzerinde olması, bir Tanrı lütfudur. Bugün artık Rus Çar ordularının Bulgarları “kurtarmadığı” milli şuuru nihayet oluştu. Bulgarların hepsi 1878’de ve 1944’te 2 defa Rus esaretine düştüğümüzü biliyor. Bu nedenle köy ve kentlerdeki Rus ve Sovyet anıtlarını Bulgarlar kendileri yıkmak istiyor. Biz oradayken Rus-TV yayını, Sovyet kitapları ve okullarda haftada 3 saat Rusça dersi vardı, hepsi kalktı. Önceleri olduğu gibi 7 Ekim’de Ekim Devrimi, 3 Mart’ta “Şipka” şiir geceleri, Bulgar – Sovyet Dostluk sergileri artık düzenlenmiyor.
Bulgarlar bize karşı kışkırtılmış bir millettir. 1773 Küçük Kaynarca Anlaşmasından sonra Rus çarları Osmanlı’ya karşı savaşlarda kullanmak üzere Bulgarları kışkırtmış ve eğitmiştir. 18. Yüzyılda Trakya ve Dobruca’dan bugünkü Moldova ve Ukrayna bozkırlarına götürülen Bulgarların torunları Nisan 1877’de ellerinde silahla Tuna nehrini geçenlerdir. Hayallerinde olan Bulgaristan’ı kurtarmak değil, Rusya’ya götürülünce düştükleri toprak köleliğinden kurtulmaktır. Bu bakımdan aslında Bulgarlarla Türkler arasında sorun yoktur.
“Türklerin Bulgaristan’da yaşama hakkı ebedi ve kutsaldır” diye yazan Zahari Stoyanov ve Milli Devrim Programına “Türkler ve diğer azınlıklarla hür, eşit ve kardeşçe yaşayacağız” yazan Vasil Levski Rus müdahalesinden esaret doğacağının farkındaydılar.
142 yıldan beri şişirilen, çeteci Hristo Botev’in Türkler tarafından öldürüldüğü yalanına artık inanan da pek kalmadı. Milli kimlik, irade ve gururun yalan üzerinde bina edilemeyeceği de görüldü. İvan Vazov’un “Esaret Altında” romanını Odesa’da Rus askeri istihbaratından alındığı ve para karşılığı yazdığı anlaşılınca, eser hurdaya verildi. Türk düşmanlığının boyası böylece çıkmış oldu. 21. yüzyılda Bulgaristan’da devletin ve orada yaşayan Bulgar halkın tek umudu Türklerdir.
Geçen yüzyıl gerek Makedonya, gerekse Dobruca cephelerinde omuz omuza savaşmışlardır. Bulgaristan Müslümanları Vatan bildikleri topraklar için Birinci Dünya Savaşında toplam 20 bin şehit vermiştir. Tarihin çarpık ve tek yanlı yazılması gerçekleri gizleyemez.
Belki 1923’te Bulgaristan Halk Çiftçi Birliği (BZNS) Başkanı ve Bulgar Başbakanı Aleksandır Stanboliyski eli, kolu ve başı kesilerek öldürülmeseydi, günümüz Bulgaristan, Bulgar milleti ve azınlıklarla değerlenmiş bir gül demedi olacaktı.
1922’de BZNS 17. Kongresine 500 Türk delege katıldı ve onlarla özel görüşen Başbakan, “Bulgaristan’ı birlikte yönetme” sloganı yükseltmişti. Toplumlar ırmaklar gibidir akarken kirlenir ve kendi kendine durulur, iyi günlerin gelecekte olduğuna inanıyoruz. Bu aynı samimiyeti gösterecek Bulgarlara ihtiyaç var sadece.
Bir insanın hayal edebilmesi uyurken uykuda sayması gibidir. Düşünde Bulgarca sayan birisi, Türkçe hayal edemez ve Türkleri anlayamaz. Bu benim şahsi fikrimdir. Bulgaristan Türklerini zorla ve birden olmazsa – bu 20 yıl denemesiydi – 21. yüzyılda gitgide Bulgarlaşmaya itme bir milli siyaset olarak devam etmektedir. Bulgarların millileşmesi Osmanlı bağrında başladı, uyanış ve milli mayalanma ve dirilişlerini 18. ve 19. yüzyıllarda yaşarken, 19. Yüzyılın sonlarında ve geçen yüzyıl bu süreç çok şiddetlendi ama tamamlanamadı.
Birinci Dünya Savaşından sonra felaket yaşandı.
Ne var ki 1925 ve 1934 askeri darbeleriyle bu süreç, milliyetçiliğin son aşaması olan – ırkçılığa yönlendi. Tarihlerinde ilk kez Bulgaristan’da İtalyan faşizmi ve Alman Nazilerinin etkisiyle taban örgütlenmesi gerçekleşti – “Radnik”, “Bradnık”, “Kubrat” ve başka isimlerle Bulgaristan’da Nazi örgütleri kuruldu. Olay liselerde mayalandı ve programlı, hedefli ırkçı harekete dönüşürken hepsi bir ağızdan “Yahudiler, Çingeneler ve Türkler ülkeyi terk etsin!” dedirttiler.
1934-1944 Müslüman Pomakların isimlerini değiştirme ve İslam’dan vaz geçmeyenlere iş vermeme, evlenmelerini yasaklama gibi olaylar aynı aşırı milliyetçiliğin ürünleridir. Pomak kardeşlerime çocuklarını kurtarmak yardım etmek isterlerse tek önerim olacak çocuklarınızı Türkiye Türkçesini öğretiniz. Gelecek Türkiye Türkçesi bilenlerin olacaktır.
Demek istediğim, Bulgarlar “bilinç ve kimlikleri dışardan taşınır” özlü Alman teorisi temelinde 1934’te hazırladıkları Müslümanlarla ilgili devlet stratejisine temel ettiler. 2 700 okulumuz kapandı. Bulgar okulunda Türkçe derse girme derdine katlandık. Önce ders arasında Türkçe konuşmak yasaklandı, ardından sokakta ve kamu yerlerinde Türkçe konuşmak yasaklandı ve sonunda Türkçe söz edene ceza kesilmeye başlandı, Türkçe kitaplar, planlar, kasetler, feslerden sonra, şapkalar toplandı. Bir tek Türk gibi duyumsamayı ve Türkçe düşünmeyi yasaklayamadılar. 1939’da Çar III. Boris işlerin sarpa sardığını, faşist gaddarlığın kükremesiyle azınlıkların komünistlerin tarafına kayacağını görünce faşist örgütleri yasakladı. Fakat Bulgar devleti ilk defa baskı ve zulümle bilinç ve kimlik değiştirmeyi denemiş oldu.
1963’ten başlayarak bu yaklaşım Komünist devlet yönetiminde önce gizli, sonra üstü kapalı ve sonunda açık saldırı ve soykırım denemesi şeklinde stratejik program haline geldi. Bu amaçla Müslümanların önce maddi varlığı yok edildi. Manevi hayatı devlete bağlandı. Okul programlarına sıkı milliyetçi, gerçeklerin çarpıtılmasından oluşmuş bir şovenizm öz akıtıldı.
Bu durumda Türkçe bilmemizi ana sütümüze, dinlediğimiz ninnilere, nenelerimizin hikâyelerine ve dedelerimizin kulağını çekmesine, köy yaşamı, tütüncülük ve hayvancılık dilimizin Türkçe olmasına borçluyuz.
Bulgaristan Türk edebiyatının oluşması, kültürümüzün kendini kuşaktan kuşağa ev ortamında da olsa yenileyebilmesi tarihsel zaferlerimizden biridir. Edebiyatımız Bulgaristan Müslümanlarının kendi kaderlerini kendi belirleme çabalarını dile getirmiştir. Bugün araba geçer izi kalır anlamında varız anlamındadır. Gençlerimizin % 70’ı Batı ülkelerine işe çıktı ve kazandıkları paralardan bir kısmını yakınlarına göndererek Türklüğümüzü yaşatıyorlar, evlerini onaran ve yeni ev yaptıranlar var. Gurbetçiler devlete el açmadan yaşama yolu açtılar. Kısacası insan simgelerle, sözlerle, kavramlarla hayal eder. Türkiye sanal dünyası Hızır gibi yardımımıza yetişti. Türkçe yazamayan ama söz hazinesi zengin, Türkçeyi iyi konuşan bir kuşak yetişti. Biz bugün internet aracılıyla onun hayallerini besliyoruz. Hayallerinin hamalı olmasını önleyip onları kanatlandırmaya çalışıyoruz.
Bulgaristan’da Türkler, Pomaklar, Romenler, Tatarlar, Müslüman Millet (Çingeneler), Gagavuzlar, Makedonlar, Ulahlar olmak üzere 9 azınlık var. Bunların tüm yöneticileri azınlıkları değişik zamanlarda eritilerek, kimlik yitirerek devletin Bulgarlaştırma makinesine salındı. Müslümanlar kimlik kıyımı makinasını 12 defa durdurduk. 12. defa – 29 Aralık 1989 tarihinde Müslümanlar Sofya Parlamentosunu kuşatınca devletin terör makinası isimlerimizi ve din haklarımızı geri kusmak zorunda kaldı. Dilimiz, anadilde okul hakkımız, kültürel kimlik hakkımız ve azınlık kimliğiyle yaşama haklarımız makinanın içinden çıkaramadık içinde kaldı.
Bu sorunun kısa cevabı şudur: Bulgar devletinin en büyük sorunu azınlık kimliklerinin resmen tanınması sorunudur.
Azınlıkların da en büyük sorunu budur. Bu sorunlar Bulgarların daha öte millileştirilmesini durdurmuştur. Devlet stop etmiştir. 8 Ekim tarihinde yayınlanan Avrupa Konseyi (AK) geçici bildirisi de somut olarak Makedon ve Çingene kimliklerinin tanınması konusuna adanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Konseyi’nin (AİHK) bu konuda Sofya hükümetine uyarıları var.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (Strazburg AİHM) Bulgaristan’da vatandaşların ve azınlıkların bireysel ve kolektif hakları azınlık ve milli kimlik haklarıyla ilgili 44 karar aldı. Bulgar yargısı bu kararların hiç birini uygulamadı. Bazıları için tazminat ödediler. Kimse tazminat almak için dava açmamış, yıllarca mücadele etmemiş, hapis yatmamıştı.
Bulgar devleti azınlık kimliklerinin tanınmasında milli güvenlik için tehlike görüyor. Azınlıkların doğru dürüst eğitimle öğrenimli, meslekli, aydın kimlikli yetişmesinde de aynı tehlikeyi görüyor. Azınlıkların kendi dillerini öğrenmesinde, kendi dillerinde rüya görmesinden ve hayat etmesinden bölücülük doğacağından korkuyor. Bulgaristan’da yaşayan Makedon hapislilerinin “OMO – “İlinden” örgütü Makedon kimliğinin meşrulaşması konusunda Strasburg AİHM’de 6 dava kazandı, ne bireysel ne de ortak Makedon kimliği henüz tanınmadı ve artık Bulgaristan ile Kuzey Makedonya Cumhuriyeti (KMC) arasında bir sorun haline geldi. Bulgaristan Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nde yaşayan Bulgarların milli kimliklerinin ve azınlık haklarının tanınmasında ise direniyor, fakat buna karşılık Bulgaristan’da Makedon yaşadığını kabul etmiyor. Aslında Bulgarlar 1945’te bunu kabul etmişlerdi. Bulgar Bilimler Akademisinde Makedon dilinin bir halkın resmi dili olduğuna ilişkin savunulmuş doktora tezleri dahi var. Eğer sorun çözülemezse, Bulgaristan aralık ayında MKC’nin Avrupa Birliği üyelik dilekçesinin görüşülmeye açılmasına veto koymak istiyor. Kimlik sorunları Bulgaristan’da siyasi, manevi ve kültürel hayatı dondurmuştur, Bulgaristan Türk gençliği de dondurulmusluğun içindedir. Bizim Bulgaristan’da ana sorunumuz Kimlik sorunumuzdur.
7. BULGARİSTAN VE BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN MESELELERİ
Bulgaristan Türkleri olarak bizler;
Türklüğün meyvesi olan Orta Asya Bozkırlarından yola çıkarak Anadolu’dan önce Türkleşen Bulgaristan’a ulaşan bu toprakların Türk-İslam Alemine katılmasına vesile olan “EVLAD-I FATİHANLARIZ”.
Bulgaristan Türkleri olarak bizler;
Bizler Tuna’dan girerek Deliorman, Dobruca ve Koca Balkanları da aşarak Rodoplar’a inerek tüm Balkan coğrafyasını kucaklayarak Türk-İslam Âlemine kazandıranlarız.
Birçok türkülere, hikâyelere ve romanlara konu olan Rodop insanının ayrılmaz parçası nazlı yâri Arda boyundan kıvrım kıvrım akarak Anadolu’ya doğru hızla ilerlediği Akıncılar yurdunun dün olduğu gibi bugün de asli sahipleriyiz.
Öncelikle;
Bulgaristan göçmeni olarak soydaşlarımın karşılaştıkları sıkıntı ve sorunlar bizi de yakından ilgilendirdiğinden bu sorunların çözümüne katkı sağlamak adına 2003 yılından bu yana kurucu ve Genel Başkan olarak Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği “BULTÜRK” ve “BGSAM” (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi) ve BULTÜRK Gazetesi ile faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. Uzun yıllar boyunca bu faaliyetlerden elde ettiğim birikimler, gözlemlerimiz ve araştırmalarımız çerçevesinde Bulgaristan ve Bulgaristan Türklerinin DÜN, BUGÜN VE YARIN karşılaştıkları ve karşılaşacakları sorunlar önem sırasına göre aşağıda belirtilmiştir;
Bulgaristan ve Bulgaristan Türklerinin Bulgaristan içinde ve Bulgaristan dışında yaşadıkları bölgelerde karşılaştıkları sorunlar:
1. DÜN:
a) Nüfus ve inanç asimilasyonu- Tarih boyunca Bulgaristan devleti ve Bulgaristan’da yaşayan Türkler zamanın güçlü devlet ve imparatorluklarının asimilasyon politikaları ile ezilerek aşağılanarak susturulmuşlardır. Özellikle, Türk ve Müslüman olan tebanın dil ve dinlerinin baskı ve işkenceler ile dilleri, dinleri ve en özel olan isimleri değiştirilmiştir. (Osmanlı İmparatorluğunun gelişi ile birlikte Bulgaristan’da yaşayan Türklerin yanı sıra tüm insanlar felah ve huzura kavuşmuşlardır. Hiçbir asimilasyon politikasına maruz kalmamışlardır.)
b) Vakıflar ve araziler – Bulgaristan’da Türkler ve azınlıklara ait vakıflar, özel mülkiyetler ve arazilerin yanı sıra insanlığın kutsallarından ibadethane ve mezarlıkların da içinde bulundukları çok sayıda mülkiyete el konulmuş ya da zorla el değiştirilerek gasp edilmiştir. (Uluslararası vakıflar hukukuna ve insan hakları evrensel beyannamesinin şart koştuğu maddelerine rağmen söz konusu gasp edilen vakıf ve araziler, özel mülkiyetler hak sahiplerine verilmemiştir.)
c) Sosyal güvenlik ve insan hakları- Bulgaristan’da Türkler ve azınlıkları temsil eden Bulgaristan vatandaşları Bulgar olmadıkları için henüz çocuk yaşlarında olsalar dahi hakları olan eğitim hayatlarına başlamadan önce devlet adına 30-60 gün ziraatla uğraşan sektörlerde amele olarak çalıştırılmışlardır. Tıpkı öğrencilerde olduğu gibi Askerlik çağı gelmiş Türk ve azınlık gençler devletin alt yapı ve sanayi tesislerinde amele olarak çalıştırılmışlardır. Eğitim ve öğretim esnasında kendi dil ve inançlarında eğitim öğretimleri yasaklanmıştı. (Tüm dünyaca bilinen acı gerçekler)
d) Medya ve İletişim- Bulgaristan’da Türkler ve azınlıkların seslerinin yurt içinde ve yurt dışında insanlık âlemine duyurabilmesi amacı ile herhangi bir basın yayın kuruluşu, görsel, işitsel ya da yazılı medya organları ve kuruluşlarını kurmaları yasaktı. (Aksi harekette bulunanlar sorgusuz işkence ve esir kamplarında cezalandırılarak köleleştirilmişlerdir.)
e) Sanayi ve Ticaret- Bulgaristan’da Türkler ve azınlıkları idareleri ellerinde bulunduran güçlerin (Bulgarlar ve Komünistler) izin ve onayları olmaksızın herhangi bir ticari işletme ve özel olarak kendilerine ait üretim tesislerine sahip olamazlardı. (Çarlık ve Komünist dönemlerinde söz konusu işler devletin ya da Çar hanedanının emrine olurlardı)
f) Seçme ve seçilme hakları- Bulgaristan’da Türkler ve azınlıkların yanı sıra Bulgaristan vatandaşlarının da mağdur oldukları Çarlık ve Komünist rejimlerinde uyduruk da olsa kendilerine ait kanunları ve Anayasaları olmasına rağmen Çarlık döneminde Çar hanedanından Komünist dönemde ise Politbüronun özel üyelerinden başkası zinhar seçilemez aday dahi olamazlardı. O dönemlerde seçimler ise sadece göstermelik olup seçmen özgür olarak oy vermediği halde katılım neredeyse %100 oranında olur ve %99.9 oranla istediklerini kazandırırlardı. Yurt dışında yaşayan Bulgaristan vatandaşları hiç bir suretle oy kullanamazlardı. (Sanki seçim ile değil atama ile devlet yönetilirdi)
2. BUGÜN
a) Nüfus ve inanç asimilasyonu- Tarih boyunca Bulgaristan devleti ve Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman azınlıkların yanı sıra Bulgar vatandaşları da 1990 yılında Bulgaristan devletinin Çarlık yönetiminin devamı olan Komünist-Totaliter yönetimden demokrasiye geçmesi ile birlikte özellikle sözde Türk ve Müslüman azınlıklar için uygulanan din, dil ve isim asimilasyon politikaları eski şiddetini yitirmiş olmasına rağmen üzeri kapalı olarak yine eski sistemin kalıntıları baskılar devam etmektedir.
Ancak; Günümüzde Bulgaristan nüfusu toplam 6.900 bin olup, bu nüfusun yaklaşık 3 milyon civarındaki bölümünü Türk ve Müslüman azınlıklar oluşturmaktadır. Bunların yaklaşık olarak 1.500 bini Türkiye’de çifte vatandaş olarak yaşamaktadır. (Özellikle Bulgaristan’ın NATO’ya üyeliği ve AB üyeliğinden sonra.)
b) Vakıflar ve araziler – Bulgaristan’da Türkler ve azınlıklara ait vakıflar, araziler ve özel mülkiyetlerin durumları dün olduğu gibi bugün de maalesef gasp edilmiş halde mahzun bir şekilde asıl sahiplerine verilecekleri günü beklemektedirler.
Örneğin; Kırca Ali’de bulunan tamamen buralarda yaşayan halk tarafından yapılan Türk-İslam medeniyetinin bir eseri olan Kırca Ali Medresesi gibi.
c) Sosyal güvenlik ve insan hakları- Bulgaristan’da Türkler ve azınlıklar 1990 yılında Bulgaristan’ın demokrasi ile tanışıp kabullendiği tarihten itibaren eğitim alanında, askerlikte, çalışma hayatında ve özel iş hayatlarında NATO ve AB’ye de girişleri ile birlikte insan hakları yönünden önemli özgürlükler elde edilmiştir. Öğrencilerin dil, din ve tabiiyetlerine uygulanan yaptırımlar haricinde eskiden uygulanan amelelik ve kölelik sistemi kalkmıştır. (İnsan olarak dil, din ve tebaa ayrımı devam etmektedir)
d) Medya ve İletişim- Bulgaristan’da Türkler ve azınlıkların dün olduğu gibi 1990 sonrasında da özellikle Türk ve Müslüman tebaaya yönelik hiçbir kazanım ve yaptırım elde edilememiştir. (Sadece makyaj ve göz boyayıcı olarak TV’de 10 dk. Haber özeti verilmektedir)
e) Sanayi ve Ticaret- Bulgaristan’da Türkler ve azınlıklar 1990 sonrasında Bulgaristan’ın NATO ve AB’ye katılımı ile birlikte Bulgaristan dışından gelen ticaret adamları ve sanayicilerin önderlik ve katkıları ile kurulan Bulgar-Türk ortaklıkları sayesinde ticarette, sanayide, tarım ve hayvancılıkta hissedilir bir iyileşme görülmektedir. (Bulgaristan ekonomisi her yönüyle yatırım ve ilgiye müspet yönde açıktır)
f) Seçme ve seçilme hakları- Bulgaristan’da Türkler ve azınlıkları dün, çarlık ve komünist rejimlerinde olduğu gibi olmasa da bugün de 1990 yılı sonrasında demokrasiye geçmiş olan Bulgaristan da yapılan seçimlerde halen seçilme haklarına sahip olamamışlardır.
2011 yılında Bulgaristan’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiye’de kurulmuş olduğu halde BULTÜRK Derneğimiz olarak kendi irademiz ve çabamızla çıkardığımız Türk Cumhurbaşkanı adayımız her şeye ve her şartlara rağmen bir ilk olmuştur. Bulgaristan dışında yaşayan Bulgaristan vatandaşlarının özellikle Türk ve Müslüman tebaanın çifte vatandaş oldukları halde seçme hakları var seçilme hakları yoktur. AB’nin üyesi olarak Bulgaristan devleti AB kriterleri ve normlarının gereğini yaparak bizlerin seçilme haklarımızı vermediklerine göz yummaktadırlar.
BULTÜRK olarak kuruluşumuz olan 2003 tarihinden bu yana tüm seçimlerde Bulgaristan devletinin her türlü engellemelerine rağmen bir STK olduğumuz halde canla başla çalışarak Türk Bulgaristan ilişkilerine zarar vermeden fayda sağlayacak bir azimle çalışmalarımızı ülkemize ve Milletimize duyduğumuz büyük vefa/ya uygun olarak üyelerimizin de üstün fedakârlıkları ile sürdürdük. Her şeye rağmen bu vefa duygusu ile fedakârlıklarımızı üyelerimiz ile birlikte sürdürmeye devam edeceğiz.
Son olarak 4 Nisan 2021 tarihinde Bulgaristan’da yapılan parlamento seçimlerinde BULTÜRK’ün sahada olmadığı Özellikle Türkiye’de kullanılan 18 bin civarındaki oyların 11 Temmuz 2021 parlamento erken seçimlerinde 30 bine 15 günlük bir çalışma ve katkımızla ulaşılmıştır.
14 Kasım 2021 tarihinde Bulgaristan’da yapılan Cumhurbaşkanlığı ve erken genel seçimlerinde BULTÜRK-BGSAM kuruluşlarımızın ve fedakâr üyelerimizin diğer STK’larla birlikte yapmış oldukları çalışmalarının sonucunda Türkiye’de yaşayan çifte vatandaşlarımızın kullandıkları oy sayıları 93 bini aşarak bir rekora ulaşmıştır.
Bulgaristan son Cumhurbaşkanı seçimlerinde ülke geneli ve yurt dışında kullanılan oy oranları tamamı %33’tür. Bulgaristan’da yaşayan seçmenleri sandığa götüremeyen Bulgar yönetimi Türkiye’de sandığa giden ve sabırla 5 saat oy kullanmak için bekleyen saygın vatandaşlarının oy kullanmalarının sandıklarda uyguladıkları engellemeler ve gerekli sayıda sandık açmamaları neticesinde oylarını kullanamamışlardır. Bulgar devleti özellikle Türkiye’de yaşayan seçmenlere oy kullanmamaları konusunda baskı yapmakta her türlü engeller çıkarma konusunda çaba sarf etmekteler.
Bu sonuç Bulgaristanlı vatandaşlarımızın seçme haklarının yanı sıra seçilme haklarının da sahipleri olduklarını işaret etmektedir. Bunu gerçekleştirmek için BULTÜRK ve BGSAM olarak gerekli tüm çalışmalara katkı vermekte kararlıyız.
8. BULGARİSTAN’DA YAPILAN SEÇİMLERİN ANALİZİ (SÜREÇ-ANALİZ)
4 Nisan-11 Temmuz ve 14 Kasım 2021 tarihinde 3. defa Bulgaristan’da yapılan Genel Seçimleri Siyasi Durum Değerlendirmesi
2021 yılının Şubat ayı içerisinde Bulgaristan Cumhurbaşkanı R. Radev “Başbakan Boyko Borisov’un mevcut Bulgaristan hükümetine güvenmediğini medya’da açıklayarak hükümete olan güvenini çektiğini” açıkladı. Medya’ya verdiği beyanatta ülkenin “bataklık” haline geldiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Rumen RADEV’in bu beyanatı ve ülkede var olan kaos ve protestolara daha fazla dayanamayan Boyko BORİSOV Başbakanlığındaki hükümeti istifa kararı almak zorunda kaldı. Hükümetin istifası sonrası Bulgaristan Parlamentosu 28 Mart 2021 tarihinde yapılacak Milletvekilliği genel seçimleri ne kadar hüküm sürecek seçim hükümetini kurdu. Seçim hükümeti olarak görev alan hükümet ilk icraat olarak 28 Mart 2021 tarihinde yapılacak olan genel seçimleri 4 Nisan 2021 tarihine ötelemiştir.
Bulgaristan’da yaşayan Türkler ve yurt dışında yaşayan Bulgaristan vatandaşlarının 4 Nisan 2021 seçimlerine katılımları oldukça zayıf olmuş seçim sonuçları Bulgaristan’da hükümet krizinin de devamına sebep olmuştur.
4 Nisan 2021 Genel Seçimlerinde Türkiye’de yaşayan Bulgaristan vatandaşlarının HÖH’e kullandıkları oy sayıları Türkiye genelinde – 18.877’dir.
Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Bulgaristan’da ve Bulgaristan dışında yaşayan Bulgaristan vatandaşlarının seçimleri adeta protesto ettikleri gözlemlenmiştir.
Seçimlere katılım oranları yurt içi ve yurt dışı oyları dâhil %50,61 seviyesinde kalmıştır. Bu seçim sonuçlarına göre Bulgaristan parlamentosu yeni bir hükümet kuramamıştır. Cumhurbaşkanı Rumen RADEV yetkisini kullanarak yeni bir geçici seçim hükümetini atamıştır. Yeni kurulan (atanan) hükümet Cumhurbaşkanının da tavsiyesi ile 11 Temmuz 2021 tarihinde yapılmak üzere erken genel seçim kararı almıştır.
4 Nisan 2021 seçimlerinde;9
BULTÜRK (Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği) ve BGSAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi) olarak ortaklaşa düzenlemiş olduğumuz ve 2021/3 sayılı raporumuzda da belirtiğimiz üzere 4 Nisan 2021 seçimlerinde hükümet çıkmayacağını ve Bulgaristan parlamentosunda oluşacak olan sandalye dağılımlarını önceden işaret etmiştik.
11 Temmuz 2021 erken genel seçimlerinde;
11 Temmuz 2021 erken genel seçimleri münasebetiyle ilgili olarak BULTÜRK ve BGSAM olarak görüşlerimiz ve çalışma prensiplerimiz ilgili kurum ve kuruluşlara rapor halinde arz edilmiştir.
Çalışma prensiplerimizde uzlaşma sağladığımız kurum ve kuruluşların büyük destekleri ve himayelerinde başta İstanbul, Kocaeli, Bursa, Balıkesir, Manisa, İzmir ve Trakya bölgesi olmak üzere tüm Türkiye’de yaşam sürdüren Bulgaristan vatandaşlarımız ile mensup oldukları STK’larla birlikte yerlerinde makamlarında tek tek ziyaret edilerek “Birlikte hayır, ayrılıkta azap vardır” özlü sözüne uygun olarak yekvücut hareket ederek birleşmeyi barışı sağladık.
Çok kısa bir süre içerisinde (15 gün) yaklaşık 10 bin km’lik bir seyr-ü seferde bulunduk.
Seçmenlerimizin kolay ve rahat oy kullanmalarının sağlanması amacı ile (zaman kalmamış olmasına rağmen) İstanbul’da ve Türkiye genelinde sandık açılması ile ilgili dilekçelerin doldurularak müracaatların yapılmasını sağladık. 11 Temmuz 2021 erken genel seçimlerinde Bulgaristan genelinde seçimlere katılma oranının düşük olması, yine yurt dışında bulunan Bulgaristan vatandaşlarımızın seçimlere itibar etmemelerine rağmen özellikle İstanbul başta olmak üzere Türkiye’de yapmış olduğumuz çalışmalar neticesinde birlik ve beraberliğe değer verilerek seçimlerde %60 artırarak 30 bin civarına oyları çıkartılmıştır. Bulgaristan’da Türk partisine karşı tüm Bulgar partileri birleşti ve seçim sonucunda hiç birinin HÖH ile koalisyon yapmayacağını açık açık beyan etmişlerdi. Bizlerde bu nedenle bu seçimlerde HÖH’e oy verilmesini istedik. Yapılan seçim sonuçları tüm zorluklara rağmen sadece Türkiye’de arzu edildiği kadar olmasa da başarılı olmuştur.
Seçimlere toplam katılım. Seçimlere toplam katılım oranları yurt içi ve yurt dışı oyları dâhil %42,19 seviyesinde kalmıştır. 11 Temmuz 2021 seçim sonuçları da Bulgaristan’da mevcut hükumet krizinin giderilmesini sağlayamamıştır.
BULTÜRK-BGSAM olarak raporlarımızda ve mülakatlarımızda belirtiğimiz üzere Bulgaristan’da genel seçimlerin tekrarlanması hatta zamanı gelen Cumhurbaşkanlığı ve yardımcılığı seçimleri ile birlikte yapılacağını öngörmüştük. Beyanatlarımızda seçim stratejisi olarak seçilecek 1. ve 2. Sırada yer alacak olan Cumhurbaşkanlarının yanına bir Türk Cumhurbaşkanı yardımcısının da verilmesini yaptığımız anket çalışmalarına dayanarak belirtmiştik. (2021/4 sayılı rapor)
4 Nisan 2021 tarihinde Bulgaristan’da yapılan vaktinde parlamento seçimlerinde BULTÜRK olarak tarafsız kaldık.
Sonuçta seçimlerden hükümet krizi çıktı. Bu nedenle Bulgaristan’da erken genel seçimlerin 11 Temmuz 2021 tarihinde yapılması kararı alındı.
BULTÜRK’ün destek verdiği 11Temmuz 2021’de Yapılan erken genel seçimlerde Türkiye’ den alınan 30 bin oya rağmen tıpkı 4 Nisan 2021’de olduğu gibi tekrarlanan kriz ve belirsizlik üzerine Cumhurbaşkanı’nın müdahalesi ile kurulan mevcut geçici hükümet 14 Kasım 2021 tarihinde “Cumhurbaşkanlığı seçimi” yapılmasına karar verdi. Böylece ikinci kere erken seçim kararı alınarak 11 Temmuz 2021 tarihindeki başarılı çalışmalarından dolayı BULTÜRK’ten tekrar seçimlerde görev ve desteği istendi.
BULTÜRK olarak Bizler, 2011 yılında ilk defa çıkarttığımız Türk Cumhurbaşkanı adayına HÖH ve Türkiye’de STK’lar muhalif oldular ve Türk adayına karşı Bulgar BSP adayını destekleme kararı almışlardı. Buna rağmen bizler, onların yaptıkları gibi değil onlara benzemediğimizi göstererek Türk Cumhurbaşkanı adayı için canla başla çalıştık.
Bizler onlardan farklı olduğumuzu kendilerine ve herkese göstermiş olduk. Bizim için sorun Türk ve İslam’ın bayrağını layık olduğu ve hak ettiği yere kadar yükselmesini sağlayarak herkesin Türk’ün gücünü görerek fark etmelerini istedik.
Bunun için HÖH’ü 32 yıl sonra Partiden ilk defa bir Türk Cumhurbaşkanı adayı çıkarmasından dolayı kutladık ve bu yolda destek olduk. BULTÜRK için, Bulgaristan ve Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarının huzur ve refahı önemli olup gerisi TEFETRUATTIR.
11 Temmuz 2021 genel seçimlerindeki belirsizlik üzerine mevcut geçici hükümet 14 Kasım 2021 tarihinde “Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri” yapılmasına karar vererek böylece ikinci kere erken seçim kararı alınmıştır.
3 Ağustos 2021 tarihinde BULTÜRK – BGSAM adına düzenlemiş olduğumuz anketlere ve STK’ların görüşlerine dayanan raporumuzu ilgili kurum ve kuruluşlara tekrar arz ettik.
Arzımız esnasında yapılan mütalaa ve mülakat gereği İstanbul’da yapılacak seçim çalışmaları ile ilgili seçim merkezinin oluşturulması ve en geç Ağustos sonu itibarı ile tekmil edilecekti. Bunun yanı sıra seçim merkezinde görevlendirilecek ekip ve ekipmanlar BULTÜRK – BGSAM Alınan yetki ve talimat gereğince özellikle başta İstanbul ve ilçeleri olmak üzere Kocaeli, Bursa, Manisa, İzmir ve Trakya bölgesinde bulunan il, ilçe ve beldelerimizde gidilmedik yer ulaşılmadık seçmen kalmamıştır.
14 Kasım 2021 seçimlerinde;
14 Kasım 2021 seçimlerinde BULTÜRK ve BGSAM olarak öncelikle Bulgaristan ve Bulgaristan Türklerinin yüksek menfaatlerini göz önünde tutarak çalışmalarımızı verdiğimiz kimlik mücadelemize uygun olarak yaptık.
14 Kasım 2021 seçim sonuçlarında 4 Nisan – 11 Temmuz 2021 seçimlerine göre Türkiye’de bugüne kadar ulaşılan en yüksek katılım ve oy oranı yakalanmıştır.
Türkiye’de bulunan seçmen sayısının halen %20’ini
Türkiye’de bulunan seçmen sayısının halen %20’ini temsil eden bu oran bizler için başarı olsa da yine de küçük kalmaktadır. Buna rağmen 14 Kasım 2021 seçimlerinde Türkiye’de yaşayan Bulgaristan vatandaşlarımız her türlü zorluk ve sıkıntının sonucunda (özellikle oy kullanmak için Bayrampaşa’da 4-5 saat aralığında bekleyerek oylarını kullanmışlardır) 92.958 oy vererek varlıklarını ispat etmişlerdir.
Bulgaristan’da Cumhurbaşkanı Seçimlerine katılım oranları yurt içi ve yurt dışı oyları dâhil %34,84 seviyesinde kalmıştır. BULTÜRK-BGSAM olarak Bulgaristan ve Bulgaristanlı vatandaşlarımız ile birlikte Evlad-ı Fatihanların bulundukları her yerde ve her şartta onlarla birlikte dertlenip hüzünlenip sevinip bayram yapmak öncelikli şiarımız hedefimizdir.
BULTÜRK ve BGSAM olarak yeni dönemde Bulgaristan’da yapılacak olan yenilik ve sistem değişiklikleri için (Başkanlık sistemi)
a) Önerilerimiz:
– Yeni sistemin oluşturması amacı ile Cumhurbaşkanı veya meclis tarafından 160 oyla YÜCE HALK MECLİS’in davet edilmesi. Ardından Genel Seçimler tekrarlanması.
– Yeni sistemin oluşması ile gereken ANAYASA düzenlemesinin yapılması.
– Yeni sistem oluşumunda HÖH veya başka bir parti ile mütekabiliyet esaslarında antlaşma sağlanması. Türk-Bulgar ilişkilerine saygılı ve önem veren adaylar desteklenmelidir.
– Kurulacak olan yeni Başkanlık sisteminde Başkan Yardımcısının TÜRK olmasının sağlanması önerilmektedir.
– Akıllı ve önyargısız bir strateji yapılması her şeyin başlangıcı olacaktır.
b) Bulgaristan Seçimlerinde Eksik Gördüğümüz Çalışmalar:
Bulgaristan içinde ve Bulgaristan dışında yaşayan vatandaşların nüfus ve seçmen listelerinin çok acil olarak güncellenerek aynı zamanda adres tespitleri de yapılmalı.
(Bu çalışmalar 68 ülke ve artı Bulgaristan’da yapılmalı),
Yerel, Genel ve Cumhurbaşkanı seçimlerinde seçmenlerle diyalog ve ilişkilere hemen seçimlerin bitmesi ile başlanmalıdır.
Seçimlerde destek verilecek olan parti veya partilerle, Türkiye – Bulgaristan ilişkileri ve menfaatleri azami derecede korunup zapturapt altına alınmalıdır.
Bulgaristan siyasetinde varlık sürdüren tüm partilerle iyi ilişkiler kurarak hepsinin listelerinde, Türk-Bulgar ilişkilerine saygılı ve önem veren adaylar seçilerek güçlü bir şekilde destek verilmesi gerekir.
Bulgaristan seçimlerinde Türkiye’de yaşayan Bulgaristan vatandaşları seçmenlerle ilgili olarak yapılacak çalışmalar ve çalıştaylar kesinlikle STK’lar tarafından yapılmalıdır.
Bulgaristan seçimlerinde yapılacak çalışmalar, Türkiye-Bulgaristan sosyolojisini ve kültürel yapısını çok iyi bilmeli ve tahlil eden kişi ya da kuruluşa verilmelidir. Ayrıca Bulgarları da çok iyi ve yakından tanımalı, arkasındaki şeytani akıl ve güçleri de hissedebilmelidirler.
Seçimler sonucunda elde edilen başarı ya da yenilginin hesabı da bu kişiden veya kuruluştan sonucunda elde edilen başarı ya da yenilginin hesabı da bu kişiden veya kuruluştan sorulmalıdır.
Bulgaristan Türkiye seçimlerinde görevlendirilecek kişi veya kuruluş, seçimler ile ilgili çalışma ekiplerini tamamen kendi inisiyatifinde fakat bunu yaparken, Türkiye-Bulgaristan ilişkilerine uygun ve saygılı olarak oluşturmalıdır.
Bulgaristan’da yapılacak seçimlerle ilgili çalışmalarda görevlendirilecek olan kişi ya da kuruluş, ekonomi ve lojistik yönden de desteklenmelidir.
Söz konusu destek, yapılacak çalışmaları ve maliyetlerini havi proje ve raporlarla beyan edilmelidir.
Bulgaristan seçimlerinde seçmenlerin ağırlıklı olarak ikamet ettikleri yer ve bölgelerde oylarının kullanmaları sağlanmalıdır.
9. BULTÜRK HAKKINDA BİLGİ
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği – BULTÜRK 2003’de kuruldu. Ölü dernekçiliği inkârı ve dinamik ve aktüel STK anlayışının ürünüdür. 20 vizyon ortağı birlik olduk ve 1950 göçmenlerinden kalan ve tükenmişlikten öte zor nefes alan, şair Mehmet Çavuş geleneklerini sürükleyen, Çemberlitaş geleneğinden koptuk. 1950’de Stalin emriyle, Moskova baskısı ve milliyetçi hırsı ayarsız Dimitrov takımının zorlamasıyla gelen dedelerimizi kanatsız bir poetika ile kanatlandırmak olanaksızdı.
Cuma’dan sonra kahve sohbetlerinden, ağaçları kesilmiş gölgelerin kuru muhaberelerinden bir şeyler beklemek anlamsızdı. Biz, Bulgaristan’da ayaklanarak ün yapan kuşağın kahramanları olarak geldik Türkiye’ye ve anavatanımızı, bir “hiç” sayılan davamızı ve verdiğimiz kurbanlarla, gönderlerde dalgalandırdığımız bayraklarımızı, politik sahneye çıkışımızı dünya sahnesine taşımaya gelmiştik. Türkiye bizim topladığımız ve dibine düştüğümüz bir duvar değil, yeniden kanatlanıp uzaklara uçacağımız pistti.
Biz, Türkiye’ye güç toplamaya geldik, oturup beklerken erimeye, eridikçe kaybolmaya ve bir daha asla dirilip yumruk sıkmayı unutmaya değil. 33 çift göz yenidünya görüşü yaratmakta birleşmiştik. Program yazmadık. Bir uçmak için kanatlanan sıktıkça sıkan bir fıçıya geçirilen çember gibi etrafımıza Tüzük geçirmedik. Bizim Tüzüğümüzün tek bir özelliği var.
BULTÜRK gelişerek güçlendikçe esniyor yepyeni formlar alıyor ve artık 10 bin kişilik bir kitleye ve 5000 kişilik Avrupa-Balkanlar ve Türkistan’dan fikirlerimizi izleyen bir meraklılar ordusuna ufuk açmaya çalışıyor.
Bildiği kadar Türkiye’de Bulgaristanlı-Balkanlı soydaş örgütlerinin sayısı 2 binden fazladır. Anavatanımız demokratik bir ülke ve adalet ve hizmet, aydınlanma ve atılım kolanlarını sivil toplum örgütlerine, kültür kulüplerine, öğrenci birliklerine, hizmet kuruluşlarına vs dayanıyor. Türkiye demokrasisi tabandan tavana güç toplayan bir hiyerarşik bütünlüktür. Fikirsel birikim, yargı değerlerimizin durulması, ortak noktalarda buluşmak, reddettiğimiz geçmişe birlikte göğüs germek, genç kuşağı kâğıt kalem kültüründen elektronik alana taşımak ve geçmişi olumsuzlarken hiçbir kimseyi yaralamadan birlikte yol almak ana yönelimimizdir.
Biz hepimiz Bulgaristan’da zulüm gördüğümüz zamanı içimizde taşıyoruz. Ne var ki, bizi birbirimizden uzaklaştıran büyük sayıda nesnel sebep var. İnsanlar yaşanan karanlığın, kokuşmuş zamanın gün ışığına çıkmadan kalmasını düşlüyor ve bu bizim aydınlıkta kucaklaşıp ortaklık kurabilmemize engel oluyor. Bu engeller bize orada takılan kelepçelerdir. Onlara alışanlarımız var.
Koparıp atamamamız kendi zayıflığımız ve kelepçesiz bir gelecek yolunun kahvelerde pişti oynamak olmadığını, özellikle belirtmek istiyorum. Bizim en büyük güç kaynağımız insan, soydaş, kardeş, çifte vatandaş olma sıcaklığımızda gizlidir. Bu irade hepimizde var bizim. Ruhumuzun birleşme özgürlüğüne saygılı olma zamanı hayat hakkı istiyor.
Türkiye’de Bulgar var mı demişsiniz. Olmasın olur mu? Daha Abdülhamid Han devrinde İstanbul’da 29 bin Bulgar işçi, esnaf, tüccar, öğrenci ve din adamı yaşıyormuş. İlk Bulgar Belediye Başkanı Pavel Babekov, Başbakanlardan Todor Stoilov, Dragan Tzankov, birçok bakan, bilim adamı vb İstanbul’da okumuştur. 1860’lı yıllarda “Robert Kolej” öğrencilerinin yarısı Bulgar’dır. Bulgar uyanış ve milli diriliş ruhu İstanbul’da uyanmış ve bu büyük ve zengin geçmişin derin kökenlerinin hala İstanbul’da yaşadığına inanıyorum. Bu böyle olmasa, Büyük Şehir Belediyesi “Demir Kiliseyi” onarmazdı. İnsanlar ırmakların aktığı yöne gider. Bulgaristan ırmakları Türkiye’ye akar.
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK, Türkiye’de tescil edilmiş olan, fakat Bulgaristan’da kalan kardeşlerimizi ve anavatandaki soydaşlarımızı temsil eden bir dernektir. İsmindeki “kültür” kavramı, ata-vatanda kalan halk kültürümüzle anavatanda geliştirdiğimiz kültürel değerleri Türk kültürüyle harmanlayarak geliştirmek ve halkımıza geri dönmektir. “Hizmet” sözünün anlamı da budur.
Biz, İstanbul /Beyazıt / Çemberlitaşta’ki Balkan Derneği’nin devamıyız. Onun yalnız yazar ve şairler kulübü olarak faaliyetlerini arşivimize alarak, halk kaynaklı ve halka dönük bir Bulgaristan Kültür üst yapı kuruluşu olarak, ayrıca da bir hizmet merkezi olarak geliştik.
Hedefimizde Bulgaristan tarihini, Bulgar halkının maneviyatını, varsa doğru dürüst yanlarını ve kırılmalarını, Osmanlı geçmişiyle birlikte Müslümanları da söküp vatanlarından dışarı atma ve besledikleri ırkçı milliyetçilikle ne hedeflediklerini, neden millileşemediklerini, neden saygın bir devlet, hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları, azınlık hakları, ulusal kültür oluşturma ve başka konularda sürekli tökezlediklerini.
Onları isim değiştirmeye, din yasaklamaya, Türkçe konuşanlara ceza kesme, okul kapatma, mezarlıkları sürme, örf ve adetlerimize saldırma, Balkanların en barışçı insanları olan bizlere zulüm ederek, binlercemizi sürgün edip içeri atarak maneviyatımızı ayaklanmaya ve kitlesel göçe zorlama nedenlerini açıklamayı hedef seçtik.
Biz Son 20 yılda halkımızın yaralarını sarmak, onu yeniden uyandırıp gerçeklere yöneltmek, kimlik davamıza, hak ve özgürlüklerimiz için daha derli toplu daha bilinçli ve örgütlü mücadeleye hazırlandık.
Bu çalışmalarımız sözlü, kâğıda basılı ve elektronik yayınlarımızda başladı ve devam etmektedir. www.bulturk.org.tr ; www.bghaber.org
Bu amaçla Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi BGSAM kurduk.
BULTÜRK derneği olarak 15 kitap yayınladık. “Bulgaristan Türklerinin Sesi” adlı dernek gazetemizin Eylül’de BULTÜRK Gazetemizin 160.Sayısını çıkartık. “ www.bghaber.org ” Bulgaristan’dan aktüel haber ve yorum internet yayınımız Türkçe ve Bulgarca yayınlanıyor. Bulgaristan Türkiye ve Avrupa’da Türk aydınlarının buluşma merkezi olduk.
Okur kitlemiz yıldan yıla arttı. Bulgaristan karma bölgelerinde 20 binden fazla okuyucularımız var. Köşe yazalarımızın yazılarını ayrıca değerlendirip BGSAM olarak kitaplaştırıp eylül 2020 itibarı ile artık 73. Eserimizi çıkartmış bulunuyoruz. Bunları her okurumuzun okuyabileceği şekilde yayınladık. Bunları bu internet sayfamızdan da tüm dünyaya ulaştırıyoruz; https://sites.google.com/view/bgsam-kitaplar/2020?authuser=0
Türkiye, Bulgaristan ve AB ülkeleri dışında Kanada ve ABD’de de okur kitlemiz çoğalmaya başlamıştır. “BGHABER ajansımız” dünyaya açılmıştır. İnternette yayınladığımız sayfamızla ilgi büyük ilgi oluştu. Burada Bulgaristan Türklerinin geçmişimizi, madalyonun arka tarafını ve geleceğimize ilişkin tahminleri bizim sitemizden öğrenmesi gurur vericidir. Bulgaristan ile ilgili aktüel ve güncel analizlerimizi de yazarlarımızın görüşlerini gün gün yayınlıyoruz.
Ayrıca benim de “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türkü 50 yıl mücadele” başlıklı birinci kitabımla Bulgaristan Türklerinin haklı mücadelesini ve kimlik özelliklerini Türk Dünyası’na taşıma çalışmalarımı da anlattım. “Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesi” başlıklı ikinci kitabımda ve yaklaşık bir buçuk asırlık Bulgaristan Türklerinin kimlik kavgasını, gidişi dönüşe nasıl dönüştürebildiğimizi, öz kimliğimizi başarıyla yeniden üretebildiğimizi ve Büyük Türkiye’nin davamıza katkılarını anlattım.
Bu yayınlarla birlikte yüzlerce yıldönümü kutlamamız, konferans, panel, senpozyumlar, bilgilendirmeler ve görüşme düzenledik, kır gezilerinde, Balkanlarda yerleşik nüfus arasında derin gelenekli, kök bağları en güçlü, en kabiliyetli ve umut yüklü insanların biz olduğumuzu anlattık, emellerimizi sanat eserlerine yükledik.
Şu dönem uzaktan Türkçe öğrenme programları, teşvikli yöntemler, çocuklarda Türkçe özeni doğurma ve teşvik etme yolları geliştiriyoruz. Bulgaristan Türk edebiyatını genç kuşağa aktarma ve halk kültürümüzü devretme temel ödevlerimizde biridir. Yayınlarımızı her zaman ve her yerde bulabilir ve izleyebilirsiniz. İzleyenlerin bilmediklerini burada bulabildikleri söylemeleri bizi memnun ediyor. Ayrıca bizi takip edenlerin hızla değişme sürecine girdiğini ve ilgi artışıyla taraftar grupları oluştuğunu görebiliyoruz.
Bu güne kadar Bulgaristan Türkleri için yapılmış çabalar ve derin bilgi birikimimizden Türk siyaseti ve konuyla ilgili yöneticilerin daha fazla faydalanacağına inanıyoruz. Sivil toplum örgütü olarak bu çabalarımızı ve bilgi birikimlerimizi toplumu aydınlatmak amacımızla aşağıdaki medya ortamlarında paylaşmaktayız:
BULTÜRK–BGSAM-WEB SİTELERİMİZ;
1. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK)
BULTÜRK Derneğinin Resmi İnternet sitesi – www.bulturk.org
2. BGHABER Bulgaristan konusunda analizler, makaleler ve haber sitesi:
BGHABER: www.bghaber.org, Bulgaristan ile ilgili Aktüel İnternet Sitesi
3. BULTÜRK Bulgaristan Türkleri Sesi Gazetesi: Yayınlanmış Gazeteler
https://sites.google.com/bulturk.org.tr/e-bulturk/anasayfa?authuser=0,
4. BGSAM – İnternette BG Stratejik Araştırma Merkezi’nınçıkarttığı Kitaplar: – https://sites.google.com/view/bgsam-kitaplar/ana-sayfa?authuser=0
5. BULTÜRK Gazete Haber Sitesi: www.bulturk.net
GAZETE:https://sites.google.com/bulturk.org.tr/e-bulturk/anasayfa?authuser=0
6. BULTÜRK Derneğinin Yayınladığı Kitaplar;
https://sites.google.com/bulturk.org.tr/bulturkyayinlari/ana-sayfa?authuser=0
Türk dünyasına hizmetten başka hiçbir siyasi ve iktisadi beklentisi ve amacı bulunmayan bir sivil toplum örgütü sıfatıyla BULTÜRK olarak her türlü katkıda bulunmaya hazır olduğumuzu tekrar belirtmek isteriz. Bizi takip edin Bulgaristan’da olan bitenin nabzını tutmak isterseniz, gerçekleri öğrenmek isteyenleri davet ediyoruz.
BULTÜRK kapısı herkese açıktır. Hakları ve sorumlulukları eşit, dünya görüşleri farklı da olabilen ama resmi gerçeğin arkasını da merak eden, demokratik ruhlu özgürlükçü, insanı ve kitabı, öğrenmeyi seven vatandaşların ortak gelecek değerlerini birlikte dövdükleri örstür BULTÜRK. Bizim BULTÜRK’te sadece üye Bulgar değil aynı zamanda Bulgar yazarımız da var Bojidar ÇİPOV gibileri. Tabi ki üyelerimiz de var.
İstanbul’da herkesin bildiği gibi Bulgar kilisesi var ve bu gün bunların da 800 aile cemaatleri vardır. Bulgar üyelerin artmasına, tartışmalarımıza aktif katılmalarına, mutlaka arınması gereken soykırım denemeli ortak geçmişimizi birlikte elememize, zorunlu Türkçe eğitim, Bulgaristan Tarihini yeniden ve birlikte yazmaya her zaman hazırız.
GENEL DEĞERLENDİRME ve SONUÇ
Bugün de Bulgaristan seçimlerinin Türk toplumu için bir değişimin arifesinde olduğu herkes tarafından çok iyi bilinmektedir. Bu gerçek göz ardı edilirse ve bu duruma müdahalede gecikilirse ya da etkili bir politika izlenemezse önümüzdeki dönem de kaybedilmiş olacaktır. Bu dönem yaşanabilecek sistem değişikliği (Başkanlık Sistemi) sürecinde yapılacak Anayasa değişikliklerinde aktif rol oynayarak ve önceden hazırlıklı ve alternatif önerilerle, hakların alınması yönünde strateji belirlenmez ve kayıp yaşanırsa bedeli her bakımdan çok ağır olacak telafisi mümkün olmayan sosyolojik ve demografik sonuçlar ortaya çıkacaktır. Ayrıca bu süreçte daha önce görev almış ve beklentilerin aksine toplumu milli amaca uygun birleştirmeyi başaramamış kişi, kurum ve kuruluşlara hiçbir şekilde tekrar görev verilmemelidir. Görev verilenlerin de amacı sorgulanmalıdır.
Bizler BULTÜRK Derneği olarak kuruluşundan itibaren her seçim döneminde Bulgaristan seçimlerini çok yakından takip etmekteyiz. Bu konudaki değerlendirmelerimizi, sürekli geliştirdiğimiz saha destekli stratejik yaklaşımlarımızla geleceğe taşımaya gayret etmekteyiz. Yaptığımız sosyal taban destekli çalışmalar zaman zaman dönemin karakterini derinden etkilemiştir. Hatta faaliyetlerimiz Bulgaristan siyasi figürleri tarafından dikkate alınmak zorunda kalınmıştır. Yaptığımız ve yayınladığımız araştırma, analiz ve barışçıl hak arama eylemleri her dönemde ses getirmiştir. Bu güne kadar Bulgaristan Türkleri için yapılmış çabalar ve derin bilgi birikimimizden Türk siyaseti ve konuyla ilgili yöneticilerin daha fazla faydalanacağına inanıyoruz. Sivil toplum örgütü olarak bu çabalarımızı ve bilgi birikimlerimizi toplumu aydınlatmak amacımızla devletimizin ilgili makamlarıyla paylaşmaktayız.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığında ilk yaptığı iş Çanakkale’yi onarmak ve İstanbul’u buradan koruyacağız dediği gibi. Türkiye Cumhuriyeti büyük devlet olması için eskiden olduğu gibi Osmanlı Bulgaristan’ı aldığından sonra İmparatorluk olabildiği gibi bu gün de büyük devlet olabilmek için Bulgaristan Türkiye’nin kontrolünde olmalıdır. Balkanları kontrol eden Balkanları, Avrupa’yı ve Kafkaslara uzanabilir. Burası Türkiye’yi tekrar dünya gücü olması için bir başlangıç olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti için canla başla çalışan insanlar artık fark edilmelidir. 140 yıldır Türkiye’ye çalışanlar hep her yerde ezildiler, yeter artık bu adaletsizlikten kurtarmalıyız Bulgaristan’da Türkiye uğuruna hizmet edenle etmeyenleri ayırması gerekir. Kim ne hak ederse onu Türkiye Cumhuriyeti verebilmelidir. Türkiye’den tek isteğimiz adaleti uygulansın. Türkiye’nin buralara gönderdiği insanlar adaletli davransınlar hakkın peşinden gitsinler. Hakkı doğru bir şekilde dağıtsınlar.
Bugünkü Bulgaristan Cumhuriyeti toprakları içerisinde bin yıldan beri yaşayan, Osmanlıdan geriye kalmış Bulgarlar tarafından Osmanlı kalıntıları olarak anılan, son 142 yılda sürekli göçe ve kimlik değiştirmeye zorlanmasına rağmen, öz kimliğini yenileyebilen bir Müslüman Türk azınlık var. Bu azınlık, ülkede yaşayan diğer etnik ve dini azınlıkların arasında en büyük olan, kültürel orta direk ve öncüdür. Sadece son XX. yüzyılın 2. Yarısında bir milyonun üzerinde göç veren Bulgaristan Türklerinden daha fazlası artık Türkiye Cumhuriyeti’nde çifte vatandaş ve Avrupa Birliği vatandaşı olarak yaşıyorlar.
Onların geleceği sorunu XXI. yüzyıl Bulgaristan’ının temel problemi ve ana çelişkisidir. Temel sorun, nüfus içindeki dengelerin lehlerinde değişmesinde gizlidir. Tek dilli (Bulgarca), tek kültürlü (Bulgar kültürü) ve tek milletli (Bulgar milleti) devlet kalıbının kırılması ve çoğulcu bir anayasal düzenle değiştirilmesini zorunlu olmuştur.
Bu uğurda onlar 100 yıllık mücadele ve ayaklanma yaşadılar. Ülkenin ana çelişkisi de onlardır. XX. yüzyıl boyunca önce Rus, ardından Nazi, daha sonra yine Sovyet Rusya esaretinde, Bulgar zulmü gördüler. Türkler başta olmak üzere, Bulgaristan azınlıkları eritme ve asimile etme siyasetine karşı demokrasi koşularında adalet ve insan haklarına dayanan eşit haklı sivil topluma hayat hakkı için direndiler.
Bugün bir Avrupa Birliği ve NATO üyesi olan Bulgaristan’ın daha öte Avrupalılaşması, Shengen ve Avrupa Finans Bölgesine girmesine, ülkede yasaların üstünlüğünün uygulanmasına, ekonomik ve çoğunluk olmaya uzanan azınlıkların anadilde eğitim ve kültürel otonomi sorunlarının çözülmesine bağlıdır. Bulgaristan, AB ülkeleri arasında vatandaşları en yoksul olmakla kalmayıp en derin yolsuzluklar ülkesidir. Devleti felç eden sorunlardan biri de nüfusunun yarısının dış ülkelerde olması ve en temel vatandaş hakkı olan seçme ve seçilme hakkı ve daha birçok haklarını büyük ölçüde yitirmesidir.
Anayasa dışı biçimlenen ve her konuda baskın olan Bulgar milli doktrini ve Bulgar menfaatlerini savunan Bulgar devlet siyasetindeki özelliklerden biri, bunalım ve felakette düştüğünde, geleneksel sert azınlıklar siyasetinden ödün vererek, etnik azınlıklara haklarını kısmen iade edip, toparlanmaya çalışmasıdır. Şimdi de böyle bir döneme girmiş bulunuyoruz. Özellikle Kuzey Makedonya Cumhuriyeti ve Batı Balkanlar siyaseti buna işaret ediyor.
“Dünya 5’ten Büyük” formülüne göre, yeni bir Balkanlar, Avrupa ve dünya düzeni kurulacağına inanıyoruz.
Büyük Türkiye’nin Balkanlar ve Avrupa Birliği yolunun Bulgaristan üzerinden başarıyla açılacağına inanıyoruz. Bu davada her zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın her an ve her yerde yanındayız. Türkiye devletinin Suriye, Libya ve Yukarı Karabağ zaferleri daha mutlu bir gelecek umudumuzu kat kat arttırdı. Bu davada bizlere Bulgaristan Türklerine düşecek şerefli ödevleri gerçekleştirmeye hazırlanıyoruz. Büyük beklentimiz Bulgaristan sınırının sonuna kadar açılması, Büyük Türkiye ve Turan Dünyasının Balkanlara ve Eski Kıtaya akmasıdır.
Yeni süreçte Bulgaristan Türkleri ve azınlıkların ödevi demokratikleşme ve Batılaşmaya destek verirken geleneklerine göre yaşarken, öz kimliklerini koruma ve doğal ve kolektif haklarını yasallaştırma yolunda güç toplamalıdır.
Sonuçlarına bakılmaksızın Bulgaristan Türkleri olarak en büyük ödevimiz eğitim, öğretim ve kadro yetiştirme işlerine başat önem vererek, XXI. yüzyıl değişikliklerini kucaklamaya hazırlanmaktır.
BULTÜRK ve BGSAM her zaman Demokratik dönüşüm isteyenlerin yanındayız.