Rafet ULUTÜRK
Hiçbir başarı, hiçbir zafer, hiçbir huzur…
Bedel ödemeden gelen hiçbir şey kalıcı değildir.
Hayat bizden hep bir şey ister. Bazen zamanımızı, bazen konforumuzu, bazen cesaretimizi…
Ama mutlaka bir şey ister. Çünkü bu dünya bir imtihan yeridir; ve burada kazanılan her şey, kayıplarla ölçülür.
“Cennet bile ölümü ister” der eskiler. Öylesine derin, öylesine hakikat dolu bir cümle ki bu… Hayatımız boyunca elde etmek istediğimiz en yüce nimet bile, bizden bu fani bedeni terk etmeyi ister.
Yani sonunda kavuşacağımız en yüce kazanç bile, en büyük kayıptan geçer. Ölümden…
Hayatta her şeyin bir bedeli var. Bilgi isteyen uykusuz geceleri öder. Başarı isteyen alın terini, hayal kırıklığını, yalnızlığı yaşar. Sevgi isteyen ego savaşını verir, gururunu bir kenara bırakır. Özgürlük isteyen boyun eğmez ama bunun da bedeli vardır: Sürgün, dışlanma, bazen yoksulluk…
Ve işte bu noktada insanlar ikiye ayrılır: Bedel ödeyenler ve hazır olana gelenler.
Birincisi kendi yolunu çizen, kaybetmeyi göze alarak kazananlardır.
İkincisi ise konforunu korumak uğruna başkasının kurguladığı hayatı yaşar.
İlkine “özgür” deriz,
ikincisine “köle”…
Kölelik yalnızca zincirle olmaz; hazıra konmak da bir nevi zincirdir. Başkasının inşa ettiği bir hayatı yaşamak, onun verdiğiyle yetinmek, onun izniyle hareket etmek, ruhun prangasıdır.
Özgür olmak istiyorsan, cesur olmalısın.
Cesur olmak istiyorsan, kaybetmeyi göze almalısın.
Çünkü kaybetmeden
hiçbir şey kazanılmaz.